irvin cemil schickin 20 nisanda yayımlanan, dikkate değer çözümlemelerle bezenmiş ve canan şenolu tanımama vesile olmuş incelemesidir. glokalizasyon ve post-modernizm ilişkisininin sanata yansımasını daha yakından incelemek isteyen bünyelerin okuması kesinlikle önerilir.
"ikinci dünya savaşı sonrasında batı’nın ve çağdaşlığın insanlığa refah, barış ve huzur getireceğine inanılmıştı ama, aydınlanma çağı’nın sözünü ettiği “insan”ın aslında beyaz, erkek ve burjuva olması gibi beklenen refah, barış ve huzur da bütün insanlığa değil, sadece bazı ülkelerin bazı insanlarına nasip oldu. bu durumda, bu güzelliklere nâil olmayan toplumlardaki aydınların gözlerini başka yönlere çevirmesi kaçınılmazdı. özellikle 1980’lı yılların sonunda sovyet bloku’nun çökmesiyle sol ideolojiye rağbetin azalması, daha evvel anti-emperyalist ve halkçı bir tavır ifade eden yerlici sanatsal eğilimlerin (örneğin türkiye’de “köy edebiyatı” gibi) yerine mahallî bir yaptakçılığın yerleşmesine yol açtı. ve çoğu sanatçının bu alandaki çalışmaları, “yaptakçılık” kelimesinin akla getirdiği bütün yüzeyselliği sergilemekten geri kalmaması karl marx’ın louis napoléon’un 18. brumaire’i (1852) başlıklı eserindeki ünlü sözünün yaşayan nümunesidir: “hegel bir yerlerde dünya tarihinin menzil taşları olan tüm olayların ve kişilerin iki defa vuku bulduğunu söylemiştir. ama şunu eklemeyi unutmuştur: ilk keresinde trajedi, ikinci keresinde güldürü olarak.” bütün bunlar, post-modernizmde 'ana-akım dışı kültür denemelerinin ve yaptakçılığın artması' gerçeğinin bir yansımasıdır."
post-modernizm, minyatür sanatı ve canan şenol