penny flame

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

layout filmiyle en iyi kadın oyuncu seçilmiş kendileri. tabi bu ödül oskar ödül törenlerinde değil "yetişkin film ödülleri"nde verilmiş. film de vivid yapımı zaten. ben filmi henüz izlemediğim için performansı hakkında bir yorum yapamayacağım. lakin fotoğraflarına şöyle bir baktığımda porno sektöründe bundan çok daha güzel hatunlar olduğunu görmek mümkün. demek ki porno sektöründe de tek kıstas güzellik değilmiş.
0 favorites - -
0 favorites - -
her zaman yaptığım gibi unutmak için uzaklamış, siktirolup gitmişim. oulu'dayım. tek derdim balinaları izlemek. onun için oradayım. otele gelen bir grup koreli, türk yemekleri falan filan derken beni akşam eğlenceye davet ettiler. koreli bir kız, -min-jung- benimle sigara içmek istedi. ve tam da biz haddinden fazla yakınlaşacakken penny geldi. sigara istedi. verdim.

penny'i çok eskiden beri tanıyordum. internetten. avn'den falan. ama o an tanıyamamıştım. arkadaş canlısı bir amerikalı diye düşündüm. sigaralarımızı içtikten sonra dj'in bok gibi olduğunu söyledi, "ben biraz burada havanın tadını çıkaracağım," diyerek cebinden bir materyal çıkarıp yaktı. "ister misiniz?" dedi. elbette ki bu fırsatı kaçırmadım. konuşurken kendisinin penny flame olduğunu açıkladı. yanımdaki sidikli korelinin değil yüzüne bakmak, yanında bir saniye bile durmak istemiyordum artık: sanki oradaki diğer kadının bir tanrıça olduğundan haberi olmamasına rağmen oradaki en seksi kadınmış gibi davranmaya çalışarak ilgi toplamak isteyen hiç sevilmemiş şirret bir kevaşe gibi pozlar kesiyordu. penny'e soruyordum:

- 2007 avn'de giydiğin elbiseyi oscar'larda kim giymişti ya?
- ne bileyim orospunun biri.
- ömrüm boyunca senin kadar tutkulu sevişen bir kadın görmedim penny.
- çok acayip şeyler içiyoruz.

gerçekten de 6 yaşından beri porno izlememe rağmen traci lords tabii ayrı bi yerde, ama penny gibisini görmemiştim. daima falan değil, öyle her seferinde aynı performans falan da yok. taboo serisinin bir bölümünde sadece... elbette ki herkes her seferinde aynı şekilde, delice bir tutkuyla sevişemez; bi süre sonra ister istemez anlarsın ne biçim bir tiyatrocu olduğunu falan ama o kayıtta penny bambaşkaydı. dediğim gibi 16 yaşından beri porno sektörünü -entelektüel açıdan sadece- takip ederim ve hayatım boyunca öyle birini görmemiştim. karşısındaki de geceleri mahalledeki evleri tek tek dolaşıp big babol satan suat gibi tip. o suat'a rağmen, üsteik inanılmaz bir tutkuyla sevişiyordu.

- penny. sana penny diyebilir miyim?
- evet. devam et.
- penny... traci lords'u geçtim, jesse sadece bi ambalaj benim için, olivia del rio'dan bile vazgeçtim senin yüzünden. ben hayatım boyunca senin gibi sevişen bir kadın görmedim.

koreli tribe girdi. hadi yukarı çıkalım diye kolumdan çekiştiriyordu. ertesi gün onların kafilesiyle birlikte bedavadan balinaları izlemeye gideceğim için koreliyi iyi idare etmem gerekirdi. zira 500 yavrom cebimde kalırdı ve bu leziz bi tasarruf olurdu. fakat karşımda <caps>penny flame</caps> vardı.

- siz ikiniz sikiştiniz mi?

diye sordu penny. koreli bozardı. tam da ben, "sen varken etrafta, kimden bahsediyoruz, bu sidikli nedir ya?" diye atılacaktım ki koreli, "no. no. no. no. nooo. nooo. no. noooo. nooooo." diyerek sevişmediğimize dair tüm finlandiya'yı bilgilendirdikten sonra her koreli kızının yapacağı gibi bu muhabbet beni aşar edasıyla bana, "geliyor musun?" diye resti çekti ve ben materyali bitirip öyle geleceğimi söyleyince yukarı, bara çıktı.

- penny... hayatımda senin gibi sevişen birisini görmedim. bu gerçek olamaz. milyonlarca kez porno izledim ve en başkası sendin ve sen de şu an karşımdasın.

dedim kız gider gitmez.

- canım çok tatlısın.

dedi. bir önceki müşterisi peçete saçtırmış ama parayı ödeyemediği için dövülerek mekandan atılmış standart bi konsomatris gibi oyalıyordu beni ve benzeri bi kadın trük'iye'den ayrılmadan 1 hafta önce başıma geldği için bu samimi tavra uyuz oluyordum.

- penny... ne kadar burdasın, bi akşamlığına sadece, arkadaşın olmak isterim.
- tatlım yarın sabah erken kalkmak zorundayım. ameliyatım var. ardından yola çıkıyorum ama 20-25 gün sonra kontrole geleceğim. o zaman istersen seni arayabilirim.
- penny..?

'yapma hamuniske kimi sikiyosun?' dercesine boynumu büktüm. bu boynumu büküşüm meşhurdur. bi de, 'kurbanı ben kesecektim ya, o saatte uyanamadım diye kesmek zorunda mıydınız?' diye boynumu büküşüm var ama o ayrı hikâye.

hemen savunmya geçti.

- hey!.. ben sözümü tutarım tamam mı?

bütün oruspular bunu söylerdi. yüzde yüz. ama bundan bahsetmeme gerek yoktu.

- gerçekten arar mısın?
- tamam bebeğim, dünyada izlediğin bütün pornolardaki en şahane sevişen kadınla bir şeyler içeceksin. telefonunu ver.

telefon numaramı verdim. naomi'yi sordum ona. o kadar hanım hanımcık ve güzel götlü bir kızın porno sektöründe ne işi olduğunu sordum. "bize aklının almayacağı şeyler içiriyorlar," dedi. naomi'yle bizzat konuşmuş. 'ne bok yiyorsun sen?' diye sormuş, naomi babasının kendine yaptıklarını anlatınca, "sikiş kızım" demiş, "sikişmekten zevk almayana kadar sikiş. o zaman bunun kendine yaptığın en aptalca şey olduğunu anlayacaksın. sikiş. geriye dönüp baktığında yaşayacağın pişmanlığı ben de yaşadım. o yüzden söyleüyorum ama görerek anla. sonunda sadece kimsenin sevgisinden emin olamayacak, seni seven birini bulup onun kölesi olmak için yalvaracaksın. olacağı bu."

böyle konuşunca penny beni tamamen ele geçirdi. müthiş bi yol göstermişti bu cevabıyla. müthişimsiydi. biraz aklı olan birisi ne acı bir deneyimden bahsettiğini anında anlardı. bir insanın karşısına bir sevgili çıkardı mutlaka. ve kesindi ki ne kadar sevgili çıkarsa çıksın sadece bir seven çıkardı. ötesi değil...

naomi'den yeterince bahsetmiştim. konu dağılıyordu. starım olduğunu hatırlatmak için hızlıca atıldım.

- "naomi çok çılgın sikişiyor, kendini nasıl bırakıyor, biliyorsun" dedim, "ama penny sen çok acayipsin. senin gibisini bu dünya görmedi."

son bi öpücük deyip materyali bana uzattı.

oulu'dan artık ayrılmam gerektiği halde penny'nin dönmesini beklemeye karar verdim. koreli kız bana çok da küsmemişti. gidip gönlünü aldım. sabah balinaları izlemeye gittik ve hiç balina görmedik.

oulu'nun manzarası mükemmel, bi ara anlatırım ama sürekli aynı yerde içki içmekten tiksinmiştim. dünyada dayanamayacağım bir şey varsa sürekli aynı mekana gitmek ve orada tanınmak, hoş karşılaşmak falandır herhalde. artık çalışanlar bana espri bile yapıyorlardı: dün de ne biçim sarhoş oldun diyorlardı, (başgan) 'dün geceki kız da bonbaydı' diyorlardı, 'çocuğumun fotoğraflarına bakmak ister misin?' falan diyorlardı. artık tahammül edemiyordum ve her gün dört saatimi ayırdığım halde yakından bir balina bile görememiştim.

perşembe günü. sırf sözlere inandığım için ekstradan günlerce beklemişken ve artık umudumu yitirip hafta sonu başka bir yere geçmeye karar vermişken penny aradı.

- hey tatlım. yeterince asyalı amcığı siktin mi?
- penny flame?
- ben geldim şnaps. nerdesin?
- penny. seni görmeyi çok istiyorum. sadece senin için bekledim.
- çok tatlısın... akşam 7 gibi, geçen defa konuştuğumuz yerde. ok mi?
- penny akşam olmaz ki, zaman geçmez ki...
- görüşürüz romantik limonata.
- görüşürüz penny.

penny flame. ateş oydu. dünya ateşin keşfedildiğini sandığından binlerce yıl sonra ilk kez gerçek ateşle karşı karşıyaydı ve o da beni amına kodumun graham'ı yüzünden telefonla arıyordu. telefonlar hayatımızı sikti bıraktı. graham'dan nefret ediyordum. yine de graham umrumda değildi. akşam "ateş"le buluşacaktım ve dünyada geri kalan kimsenin ateşin gerçekten ne olduğu konusunda en ufak bir fikri yoktu. bu beni kutsanmış hissettirdi. neanderthaller önümde diz çökebilirdi artık. tüm dünya önümde diz çökebilirdi çünkü sadece bugün olsa bile ateşin en yakın olmak istediği insan bendim.

saat belli olunca -hey tırnaklarmı kessem iyi olacak, uzamışlar amk.- tırnaklarmı kestim. bıyıklarımın uçlarını düzelttim. kulak kıllarımı yaktım. iki haftadır kime yatarsam yatayım giymekten vazgçemediğim götü delik kırmızı donumu değiştirip griyi giydim. (griyi bilirsin.) rengi siyah olmayan bir tişört giydim. (bundan bi sikim anlamazsın.) bu penny'e özel bir şeydi. iki saat boyunca, buluşmadan önce o videoyu tekrar izleyeyim diye internette aramalar yaptım, ikileme olsun diye taramalar da yaptım ama torrent'ten bir türlü indiremedim. rahatlamak için gitmeden önce yarım şişe votka içtim. laf aramızda, 'acaba bunda mıydı?' diye indirdiğim diğer taboo vidyolarına bakarken iyice bi asıldım. sıradan bir şeydi. bir rutin patlatması. kapatmadan önce bilgisayarı güncelemek gibi, kendiliğinden oluyordu. üç-dört dakka sürdü sanırım, bir buçuk da olabilir, bence 6 ay sürdü. gece boyu beni rahtasız etmesin diye bağırsaklarımdaki polipleri bile dışarı atacak bir güçle on dakika boyunca sümkürdüm. otelden çıkınca bi gazete alıp koltuk altıma yerleştirip pozumu tamamladım ve mekâna gittim.

böylesine bir kadınla vakit geçireceğim için havaya girmeyip de kendimi daha ezik hissedeyim diye yol boyunca "tamirci çırağı"nı en az 10 kere dinledim. yetmedi. mekânda da iki kez çaldırdım. yedi buçuk gibi penny geldi. penny... of.

penny geldiğinde yoktu artık. amına kodumun estetikçileri. sikik amına koduğumun çocukları. penny burun ameliyatı olmuştu ve karşımdaki başka biriydi artık. bamya gibi, nohut gibi, kabız olduğunda ve sıçmaya üşendiğinde kenefe bırakıverdiğin bi sıkımlık minibok gibi bi burun yapmışlardı penny'e.

- penny. burnun... ah... ameliyat demiştin. penny. of. burnun çok güzel olmuş...
- çok tatlısın canım teşekkür ederim.
- penny çok yakışmış.
- teşekkürler tatlım. özellikle geldim bu doktora. arkadaşlarım hep...
- müthiş olmuş.
- ne içiyorsun?
- cin.
- bana da söyle ve beni takip et.

söyledim ve takip ettim. penny akıl almaz, oralarda kimsenin cesaret edemeyeceği dekolte, tek parça sarı bir elbise giymişti. köpek gibi takip ettim. penny tuvalete girdi. ben de peşinden. penny çantasından burna çekmelik materyal çıkardı. mal gibi bakıyordum. penny materyali iç edip pipeti bana uzattı. penny'den nefret ediyordum. bu penny falan değildi, bu bi kadındı işte. öyle bi kadın. yeni burunlu bi kadın. içinde gerçek penny'den bir şeyler kalmış mı diye görmek için ruhumu o anda satabilirdim. faust'un sonunu hatırlayınca vazgeçtim.

penny çömelip hacıosmanı yalamaya başladı. burnundan başka bir şey görmüyordum. üç dakka yaladı sanırım, üçüncü dakkanın ortalarında otomattan bi prezervatif alıp geldim ve içine girdim. dördüncü dakka gibi boşaldım. kafasını öpmedim. sadece kolunu. artık o benim için özel biri değildi. kafasını öpmem tüm geçmişime ihanet olurdu. işaret parmağını öptüm sonra ve çıktık oradan.

penny barda tatlım matlım balım şekerim diye diye beni yarım saat kadar idare edip mekânda kim hoşuna gidiyosa onunla kafayı bulup sikişti. arada benimle selamlaştı falan ama çok da selamlaşmadı, "hey!" dedi.

bar kapanırken orada çalışan çocuklardan biri beni otele bıraktı. açıkçası bunu beklemiştim çünkü kımıldayacak halim yoktu. genelde böyle hissetmeyi severim; sarhoş olup kımıldamayacak hale geldiğimde hiçbir şey düşünmeye de gücüm olmuyor. ve ne yazık ki genellikle bunun için bayağı hesap ödemem gerekiyor. otele vardığımda iki saat daha uğraşıp penny'nin gerçek olması mümkünsüz bir ideali canlandırdığı o filmi buldum ve windows'un engelliler için zoom aracını açıp mimiklerine zoom yaparak o videoyu, o sahneleri defalarca kez üst üste yüzünün damarlarına kadar zoomlayarak izledim.

sonunda anladığım şey penny'nin artık varolmadığıydı. bir görüntünün belleğimdeki silik hatırasıydı penny.

bir hayal, bir ideal, bir dünya... bir geçmişti. başka birisiydi artık penny. başka bir burnu vardı. saçları başkaydı, kafası rocco'yu tanrılaştırmak rolündeki herhangi bir porno oyuncusu gibiydi. penny kendini yok etmişti. kime kendimi kaptırsam zayıflığından dolayı kendini yok ediyor ve olan bana oluyor diye düşündüm. kendime kubardım: "ne yapacaktı lan skik, senin koluna girip amerika'ya mı dönecekti sanki?" o sikişirken ben izleyip akşam da eve dönerken 'cips de alalım mı?' diye mi soracaktım? neyin peşindeydim amk? bu halime sinirlenirken pencereden bir saat kadar balina gözledim. göremedim.

sonunda bunu kabullendim. bir zamanlar öyle bir insan varmış: hayallere vesile olan, ilham veren, beklentilerini belirleyen falan... fakat şimdi o insan sadece bir görüntüye dönüşmüştü. penny'le yalnızca konuşmuştum. o kadar. barın tuvaletinde şöyle böyle yaptığım kadınsa herhangi biriydi işte. hani bazıları vardır, yanınızdayken gerçek olmadıklarını yıllar sonra anlarsınız ve bu idraktan sonra onları hatırlamanız sadece bir saniyeliğine sürer. yıllarca birlikte yaşasanız da geride sadece bir an olarak kalan diğerleri gibi, ara sıra aklınıza gelip aynı saniyede unutulan bütün diğer beklenmedik maceralardan biri olarak belki nadiren de olsa bir saniyeliğine olsa aklımdan geçip gidecekti.

bu temiz ve rahatlatıcı bir histi.

biri vardı. biri kendi yok etti. geçmişte kalan başka birisidir artık. bu kadar. bazı insanların her şeyin ötesinde kendilerini yok etmeye bağımlı olduklarını zaten biliyordum. ne yaparsan yap, birine ne kadar yaklaşırsan yaklaş, bu aptallıklarının ötesine geçip onlara görünemiyordun. kadınlara gelince, kadınların kendilerini dönüştürme çabaları, kendileri bunu anlayamıyor olsalar bile, gerçekten yok oluşlarıydı aslında: bunu anladım. daha farklı olmak istiyorlardı, daha değişik, daha yeni, daha güzel ama o iş öyle işlemiyordu. burunlarını yaptırınca, saç boyatınca, meme şişirtince, am gerdirince, umursamıyor gibi davranınca hayatlarına devam ettiklerini sanıyorlardı ama yanılıyorlardı. başka biri oluyorlardı ki bu çok acıydı. başka biri oluyorlardı. ne büyük bir lütuf ve acı -şeylerin kendisini geçmişine bağladığını fark edemediği için şeylerle oynamak. o an bütün kadınlara üzüldüm. o an annemi anladım. halamı, ipek'i, öznur'u, gülşah'ı anladım. bütün ölüleri anladım, toptan...

anladım ki porno ödüllerinde ödül alan tüm herifler onu sikmişken ve sen bunu biliyor olmana rağmen 'seni seviyorum' diyorsa ve sen de bununla mutlu olup, yetinip, eyvallah deyip, "canımsın" diye sarıldığın anda o, bu benzersiz sarılmanın ardından akşam köfte yemeye gitmek için bi ton süslenirken soğuyup gidiyorsun ondan. nasıl anlatayım bilemedim. sen, hani öyleyken sevilirdin nasıl diyeyim penny'e? seni sen yapan burnundu, saçındı, aptallığındı, yeniliğindi, sahteliğindi nasıl diyeyim... penny'e aşık değildim evet ama onun, o videodaki yüz halini beni sevdiğini söyleyen tüm kadınlarda belki sadece bir sevişmeliğine de olsa görmüştüm. o beni aldatan ve sonra saçını boyatan, burnunu yaptıran, götündeki yağları aldırtan, gerçekte nasıl biri olduğunu fark etmeden ortaya koyan, 'ben sensiz de varım' demek için yırtınan tüm kadınlardı. penny, ayşe'di. züleyha, penny'di. mahmut'un tıpatıp annesiydi, melek'in teyzesi, zalim'in halasıydı. bundan bahsedemezdim. bundan kimseye bahsedemezdim. bunu buraya yazmamalıydım. penny artık milyarlarca kadından herhangi biriydi. hal böyleyken penny'yi tekrar arayıp, burnunu da sana o burnu yapan doktoru da sikeyim nasıl diyeydim.

mesaj attım.

- penny. yarından sonra seni göremeyeceğimi biliyorum. ikimiz de buradan gidiyoruz. son bir kez sana sarılmak istiyorum. başka hiçbir şey istemiyorum.
- radisson blu'daym
- numara?
- bul beni.

resepsiyona inip penny'nin kaldığı odayı buldum. kapıyı açtı. ona sarıldım. ve o anlamamasına rağmen içeri girmeden kapıdan vedalaşıp ayrıldım. o gün birine sarılıp da ondan ayrılmanın dünyanın en acı şeyi olabileceğini ilk kez fark ettim. penny umrumda değildi. penny'i dünyada ben dahil herkes sikmiş olabilirdi. bu dert değil. penny orospunun biriydi. bu rolü seviyordu. bu role kendini o kadar kaptırmıştı ki hissedemiyordu. sarılırken anlamıştım. sorun saırlmasındaydı.

o günden itibaren ayrıldığım herkese sarıldım. çünkü birisi bana sarıldığında aramızda ne geçmiş olursa o insanın benim hakkımda ne hissettiğini tam olarak anlayabiliyordum artık. ve bunu bana penny öğretti. üstelik sadece boktan sarılmasıyla.

sabah dörttü. taksiyle uçağa giderken gerçek bir grönland balinası gördüğümü sandım. evet, artık ben orada olmayacakken tam da bunun olması gerekiyordu. geride kalan his hep bu oluyordu sanırım: bir şey gördüğüme inanmış olmalıyım. çünkü hep böyle olurdu.
2 favorites - -