bunun
resmi olarak bu biçimde adlandırılabilmesi bile ne kadar sakat bir yaklaşımın resmileşmiş olduğunu, ve kimin sağlıklı kimin hastalıklı olduğunu çok açık göstermekte..hadi
halk agzının sorgulanmadan kurumlarca da kullanılmasının çok karşılaşılan bir durum olduğunu bilerek bunu es geçelim..ve hikayeleri dinleyelim.bugün bir tane dinledim örneğin:
biri koğuşta çeşitli vukaatların sonucunda (sonuncusunda tuvalete kanlar saçılmıştır, bu bir vukaat mıdır, yoksa ölümcül şiddet maduriyeti mi, kimse bu sorunun cevabını o kanların sahibine sormaya tenezzül edecek mi-
umutsuz) ifşa olur, ve pembe tezkeresini alır, yoluna gider. bunu bir arkadaşından duyan arkadaş sorar: "peki abi nasıl yani, tek bu mu almış?iki kişi yapılmıyo mu bu iş?" karşı taraf şaşkın, cevaplıyor:"abi naptın, aynı şey mi? aslan gibi...miş işte abim. sen şunlardan verecek olan olsa almaz mısın?" bizimki ısrarla hala sorar: "nası abi ne diyosun ya. almiim ben.sen naparsın?" "ne diyosun abi, hiç acımam."
işte bu hiç acımayan(lar); yalnızca bu arkadaş mıdır, koğuştaki diğer abiler, babalar mıdır? hiç acımayıp
tek vukaatlıya pembe tezkeresini verip gönderirken bu halk agzıyla
ahlaksız vukaatlarda yer alan kişi sayısının hiçbir zaman
bir olmadığını unutmayı
* tercih eden, ya da belki daha acıklısı bunu iyi hatırlayan ve vukaatlıların içinden gözüne
pembe gelenini işbu tezkere için seçen merci nasıl birşeydir, bunu yaparak diğer has
mavi vukaatlılara uzaktan, resmi bir gülümsemeyle "aferim ben de sizin yerinizde olsam öyle yapardım" demiş olmamış mıdır?..ayrıca belki daha önce: pembenin ne suçu var? ve sözlükte yazmıyo muydu,
ibne yalnızca kız çocuğu demek değil miydi, allanıp pullanmadan önce? gibi sorular..tabi ki sadece sorular..