abolisyonist vegan hareket'in veganlar arasındaki palm yağı karşıtlığının neden mantıksız olduğunu ve veganlığın asıl hedefi olan hayvanları mülk statüsünden çıkartmak yerine non-vegan kişilerin tek konulu türcü kampanyalarıyla vakit kaybedildiğini anlatan şuradaki yazısı.
tl;dr
palm yağı hakkında efsaneler ve gerçekler
hayvan hareketinin bir parçası olmanın hatta vegan olmanın dahi türcülükten tamamen kurtulmuş olduğumuz anlamına gelmediğini gösterdiği kadar, harekette duygu sömürüsü ve internet söylentileri yerine bilimsel bilgilere ve mantıklı argümanlara olan ihtiyacımızı da en fazla ortaya koyan konulardan biri palm yağı konusunda ortaya çıkan tartışmalar.
palm yağı hakkında çeşitli bloglar ve facebook sayfalarının yaygınlaştırdığı hatalı ve eksik bilgilere rastlamış olabileceğiniz gibi, bu konuda mantıki argümanlar sunarak hareketin geri kalanının yanılmakta olduğuna dair yaptığımız yorumların yeni refahçılık dayatmacıları tarafından hareketimize saldırmak amaçlı kullanıldığına da şahit olmuş olabilirsiniz. konu hakkında üretilen spekülasyonlara yanıt vermek ve palm yağı hakkında veganların alması gerektiğini düşündüğümüz tavrı açık bir şekilde ortaya koymak için bu yazıyı yayınlıyoruz.
konu hakkında söylemekte olduklarımızı dinlemek ve bu konuda bir görüşe sahip olmaya cesaret etmek yerine mantıklı argümanlara dayanmayan inançlarını ifade edecek ve bu yazıyı yeni saldırıların bahanesi olarak kullancak pek çok kişi olacağının farkındayız. bu yazıyı onlar için değil, öğrenmeye ve etik duruşunu somut bilgiler üzerine kurmaya istekli kişiler için yazıyoruz.
palm yağı nedir?
palm yağı palm ağacının meyvesinden üretilen bitkisel bir yağdır. son 30 yılda popülerleşen ve üretimi yaklaşık 3 kat artan palm yağının büyük bir kısmı endonezya ve malezya’da üretilmektedir. palm yağının bu kadar çok tercih edilmesinin sebepleri arasında ucuzluğu, trans yağ içermiyor oluşu ve lezzet açısından nötr olması yatmaktadır.
palm yağıyla ilgili endişelerin kaynağı nedir?
geçtiğimiz yıllarda rainfrost action network palm yağının endonezya’daki yağmur ormanlarının yok olmasına yol açtığını öne süren bir kampanya başlattı. kampanyada yağmur ormanlarının zarar görmesinin bir sonucu olarak çok sayıda orangutanın da yaşam alanını kaybettiği, orman yıkımları esnasında yaralandığı ve hatta öldürüldüğü söyleniyor ve bu bilgi kanlı görsellerle destekleniyordu. bilgi kısa sürede popülerleşti, rainforest action network özellikle orangutanların kullanıldığı reklam kampanyalarıyla tüketicileri palm yağı içermeyen ürünler tüketmeye çağırmaya başladı. pek çok kişi orangutanların insanlara olan benzerliklerinden etkilenmişti ve bu yüzden dernek büyük miktarda bağış da topluyordu.
kısa süre sonra kampanya greenpeace gibi çevre örgütleri ve peta gibi hayvan refahı kuruluşlarının da ilgisini çekmeye başladı. söylem bir süre sonra palm yağının vegan olmadığı şeklinde değişti. palm yağının vegan olmadığı iddiası facebook sayfaları ve kişisel bloglar aracılığıyla da yaygınlaştırıldı. konu öyle bir noktaya geldi ki, palm yağına hayvansal bir yağ muamelesi yapılmaya başlandı.
oysa rainforest action network’ün kampanyası ve palm yağının vegan olmadığı hakkındaki görüşler çeşitli sorunlar içeriyor.
hayvanlara zarar veren palm yağı mı?
tüm ormansızlaştırma hamleleri hayvanlara zarar verir. hayvan yaşamının değerli görülmediği günümüzün türcü dünyasında tüm tarım yöntemleri (organik ve ekolojik olanlar da dahil) hayvanlara zarar verir. yediğimiz ekmekten içtiğimiz suya kadar bu böyledir.
binlerce yıllık türcülüğün yarattığı sonuçları bir bitkisel ürünü kullanmayarak çözebileceğimiz iddiası ise temelsiz ve hayvanlara zarar veren bir iddia. ormansızlaşmanın ve hayvanların zarar görmesinin sebebini bir bitkisel yağ olarak göstermek ve çözüm olarak da bu bitkisel yağdan uzaklaşmayı önermek karmaşık bir meseleyi basite indirgemek ve odağımızı sorunun gerçek kaynağından kaçırmaktır. bunun birkaç sebebi var:
1. tarım sebebiyle hayvanların zarar görmesine karşıysak buna neden orangutanlardan başlıyoruz? yediğimiz her sebzenin, kullandığımız her yağın üretiminde çok sayıda böcek, kemirgen, sürüngen ve memeli hayatını kaybediyor veya yuvasından oluyor. bu böyle olmak zorunda değil. ancak hayvan yaşamının değerli görülmediği dünyamızda hız, kârlılık veya verimi arttırmak, arazideki hayvanların yaşamlarını korumaktan daha değerli görülüyor. sofrasında 3 öğün hayvansal ürünler yiyen bir çiftçinin tarlasındaki farelere zarar vermemek için önlem almasını beklemek ancak hayalperestlik olur. hiçbir zorunluluk olmadığı halde her yıl 56 milyar kara hayvanının sömürülmek ve yok edilmek için dünyaya getirildiği, doğrudan ve bilinçli olarak sömürüldüğü bir düzende dolaylı olarak zarar verilen hayvanlar için durumu daha iyi hale getirmek çok da mümkün değildir.
içinde yaşadığımız türcü toplumda hayvanlar birer eşya statüsündedir. bir varlığın eşya statüsünde olması kendi içinde bir değer (yani içkin değer) sahibi olup olmadığının göz ardı edilmesi ancak bir kullanım ve değişim değerine sahip olması anlamına gelir. yani insanların %99’na göre hayvanlar ancak “bir işe yaradıklarında”, yani satılabildiklerinde, yenebildiklerinde, eğlenilebildiklerinde vs. değer taşır. bu düşünceye göre kullanım değeri olan hayvanlar köleleştirilirken, tarımda “zararlı” olarak adlandırılan hayvanlar da imha edilir ve bunda etik bir problem görülmez. bu pratiğin temelinde hayvanların kullanılabilecek birer eşya oldukları düşüncesi yatar. bu düşünceyi değiştirmedikçe uygulamaları da değiştiremeyiz.
fakat bu durumu değiştirmek için bir seçeneğimiz var: veganlığı yaygınlaştırmak. veganlık, hayvanların içkin değerini tanımak ve onlara atfedilen mal ve kaynak statüsünü reddetmektir. içkin değer bir hissedebilir canlının başkalarının ona atadığı değerden bağımsız olarak taşıdığı değerdir. tüm hissedebilir canlılar kendi yaşamlarına değer verir. her birinin yaşamının içkin değeri vardır; başka kimse ona değer vermese bile. hayvanların içkin değeri toplumun daha geniş kesimleri tarafından tanındığında ve hayvanlar hem yasal hem de toplumsal düzeyde birer mal olarak değil birer insan harici kişi olarak değerlendirildiğinde, yani vegan bir toplumu inşa ettiğimizde tarımda da durumun değişmesi kaçınılmazdır.
bunu söylediğimizde “ne yani, oturup dünyanın vegan olmasını mı bekleyeceğiz?” diyen kişiler oluyor. hayır, bunu yapmaya hakkımız yok. eğer vegan değilseniz vegan olun ve eğer vegansanız, aktif olarak veganlığı savunun. ancak bunu yaparsanız bir şeyler değişecek ve eğer bunu yapmazsanız hiçbir şey değişmeyecek; çünkü hayvanların eşya statüsü ve yaşamlarının ihmal edilebilirliği algısı değişmeyecek.
2. dünyadaki ormansızlaştırmanın en büyük sorumlularından biri de hayvan kullanımıdır. dünyadaki ekilebilir arazilerin %38’i hayvansal ürünlerin üretiminde kullanılmak üzere yem üretimi için kullanılır. amazonlarda eskiden orman olan bölgelerin %70’i günümüzde hayvancılıkta otlak olarak kullanılmaktadır. ormansızlaştırmayı durdurmak istiyorsak bunun için yapmamız gereken en önemli iş hayvan kullanımını durdurmaktır. hayvan kullanımı bittiğinde bütün bu otlaklar ve yem üretimi için kullanılan araziler kuşaklar boyunca tüm nüfusa vegan gıda sağlamak için yeterli olacaktır.
3. endonezya’da bir orman yıkımı olduğu doğru, ancak bunun sebebi olarak palm yağını göstermek yeterli değil. şu anda üzerinde palm bitkileri bulunan arazilerin önemli kısmı yasadışı uyuşturucu üretimi için yakılmış ve yok edilmiş orman arazileri. endonezya hükümeti ekonomik sebeplerle uzun yıllar boyunca bu tarz faaliyetlere göz yummuş. bölgedeki muz, hindistancevizi ve benzeri üretimler de ormansızlaşmaya sebep olmuş. palm üretimi de bunlarla birlikte gerçekten de ormansızlaşmaya sebep olmuş durumda. endonezya’da eskiden ormanlık alan olan bölgelerin %11’inin ormansızlaşmasından palm üretimi sorumlu tutuluyor. rspo gibi sivil toplum kuruluşları yeni ormanlık arazilerin tarıma açılmaması ve palm üretiminin zaten hasar görmüş alanlara kaydırılması için çalışmalar yapıyor ve bu şekilde üretilen palm yağını kullanan şirketlere sertifika veriyor.
palm yağı üretimi halen %45 oranında endonezyalı yerel küçük işletmecilerin elinde bulunuyor. endonezyalı işletmecilerin bir kısmı, batı dahil dünyanın her yerinde doğa ve orman yıkımı devam ederken çevre örgütlerinin endonezya’ya odaklanarak kampanya yapmasının ve kamuoyu yaratarak ticaret için çeşitli sertifikaları dayatmak istemesinin pazarı batılı büyük şirketlerin eline aktarmak olduğunu öne sürmekte. buna sebep olarak da palm yağının batılı şirketlerin elinde olan soya, ayçiçeği ve kanolaya karşı ciddi bir rakip olması ve bu sebeple batılı şirketlerin bu ticarete de el koymak istiyor olmalarını gösteriyorlar. onlara göre palm karştı kampanyaların altında yatan kaygı çevreye değil uluslararası pazar rekabetinde batı hegemonyasının korunmasına yönelik.
endonezyalı yerel üreticiler haklı olsun ya da olmasın, istatistikler de çözümün palm tüketimini sonlandırmak olmadığını gösteriyor. palm meyve veren bir bitki olarak dikey bir büyümeye sahip olduğu için daha az alanda daha fazla ürün veriyor. palm bitkisi hektar başına 145 birim yağ verirken, örneğin ayçiçeği hektar başına 15 birim, soya fasülyesi hektar başına 23 birim yağ veriyor. dünya bankası’nın verilerine göre 2020 yılında dünyadaki bitkisel yağ talebini karşılamak için 6.3 milyon hektar alanda palm bitkisi üretilmesi yetiyor, aynı talebi soya fasülyesi yağından karşılamak içinse tam 42 milyon hektar alan gerekiyor! (bu istatistikleri okurken türkiye’nin tamamının 78 milyon hektar olduğunu düşünerek karşılaştırma yapabilirsiniz.) yani talep aynı kaldığında palm yağı haricindeki yağlar ormansızlaşmaya daha fazla yol açabiliyor.
bu durumda hiç yağ tüketmesek de olmaz mı? bu soruyla birlikte bir kez daha hatırlatmak istiyoruz ki, sorun yalnızca yağlardan ibaret değil. aynı durum tüm tarım ürünleri için geçerli. çözüm yağ tüketiminden ya da aynı derecede problemli olduğu için hemen her tarım ürününden tamamen vazgeçmek değil, veganlıkla birlikte tüm insan harici hayvanların yaşamlarının değerli olduğu fikrini yayarak toplumda hissedebilir hiçbir canlıya zarar vermemeyi gözeten yöntemler geliştirecek bir bilinç oluşturmak (bkz: 1 ve 2. maddeler).
4. evsiz kalmış ve yaralanmış orangutanların fotoğrafları hepimizi etkiliyor, ancak bu hislerimizin tek konulu türcü kampanyalar tarafından hayvanlara zarar verecek şekilde kullanılmasına izin vermemek için mantığımızı kullanmak durumundayız. orangutanlara odaklanmakta olan bir kampanyaya destek vermek, henüz vegan olmayan kişilerin kafasında halihazırda bulunan ‘insana daha fazla benzeyen türlerin etik olarak daha fazla değer taşıdığı’ şeklindeki türcü önyargıları destekliyor. örneğin facebook’ta hayvan meselesinin konu edildiği ve üyeleri arasında veganların da bulunduğu bir derneğin sayfası tarafından bir çikolata kreması markasını ürünlerinde palm yağı kullandığı için boykot etmeye çağrılıyoruz, oysa aynı ürünün içinde hayvansal süt kullanıldığı çok açık. yazıda bu konuda tek kelime edilmiyor, tarımda ve ormansızlaştırmada orangutanlar haricinde zarar gören hayvanlardan da bahsedilmiyor. orangutanlar hakkında ise şu söyleniyor: “dnasının yaklaşık %97'si insanlarla aynı olan orangutanlar en yakın akrabalarımızdan biridir. endonezya dilinde orangutanının anlamı ‘ormandaki insan’ anlamına gelmektedir.”
bu çağrının vegan olmayanlara verdiği mesaj ne olabilir? bu haber sadece tek bir paylaşımda muhtemelen aralarında vegan olmayan çok sayıda kişinin bulunduğu 900’ün üzerinde kişi tarafından paylaşılmış. peki bu 900 kişiyi ve bu kişilerin arkadaş listelerini palm yağı içermeyen ancak yine süt içeren başka bir çikolatalı kremaya yönlendirmenin orangutanlar da dahil hayvanlara ne faydası var? hiç. çünkü hayvanların mal ve kaynak statüsünü ortadan kaldırmadığımız müddetçe insan ve insan harici hiç kimse güvende değil ve bu 900 kişi vegan olmak yerine -en fazla- kullandığı kahvaltılık olan çikolatanın markasını değiştirerek hayvanlar için gerekli eylemi yaptığını düşünecek ve içi rahatlayacak. tüm tek konulu eylemlerde olduğu gibi burada da sorun aynı: giderilen şey sorunun kendisi değil henüz vegan olmayanların vicdani rahatsızlıkları.
5. orangutanların palm yağı kullanımı sebebiyle eğlence sektöründe kullanıldığı, sirklere satıldığı, sistematik olarak para karşılığı tecavüze uğratıldıkları gibi iddialar da bu iddialarda bulunan kişilerin hayvan kullanımı hakkındaki kafa karışıklıklarını yansıtıyor. dünyada her yıl 56 milyar kara hayvanı yalnızca gıda amacıyla, on milyarlarca başka hayvan eğlence, giyim, deney gibi amaçlarla kullanılıyor. her yıl milyarlarca insan harici hayvan insanlar tarafından tecavüze uğruyor ve bunların hiç birisinin sebebi bitkisel tüketim değil. bunların tamamının sebebi hayvanların mal ve kaynak olarak görülmesi, bunların tamamının sebebi hayvan kullanımının meşru sayılması, bunların tamamının sebebi türcülük, yani bunların tamamının sebebi insan toplumunun %99’unun etik vegan olmaması. hayvanlar yalnızca birer eşya, insan amaçları için kullanılabilecek kaynaklar, araçlar, nesneler olarak görüldüğü müddetçe bütün bu kullanımlar sürecek. damak tadı için 56 milyar kara hayvanının ölümünü normal ve gerekli gören bir toplumsal yapının hayvana tecavüzü üretmemesi için herhangi bir sebep yok. dolayısıyla sabah kahvaltısı için palm yağı içermeyen ama inek sütü içeren çikolatalı sürmelere palm yağı içeriğine ses çıkarıp süt içeriği konusunda sessiz kalarak onay verdiğinizde, orangutanlara yönelik para karşılığı tecavüzü de onaylamış oluyorsunuz.
tüm bu hayvan kullanımlarının “palm yağı” sebebiyle ortaya çıktığını öne sürmek, hayvan kullanımının her çeşidini meşru gören türcü topumu aklamaktan başka bir şey değildir. dahası, bu tarz iddialar hayvan kullanımına karşı harekete geçmek isteyen insanların sorunun kaynağını görmesini engeller; vaktimizi ve kaynaklarımızı hayvan kullanımını ortadan kaldırmaya harcamak yerine bir bitkisel ürüne karşı kampanya yaparak ya da bu kampanyayı yapanların sözlü saldırılarına cevap yazısı yazmak için harcarız. bütün bunlardan orangutanlar da dahil tüm hayvanlar zarar görür.
eğer vegan değilseniz şunu bilmelisiniz: vegan olmadığınız müddetçe hayvan kullanımıyla ilgili temel sorun olan türcülüğe dair tarafsız kalmazsınız, aktif olarak türcülüğü, hayvanların mal ve kaynak statüsünü desteklemektesiniz. vegan olmak kolaydır, sağlıklıdır, hesaplıdır ve en önemlisi hayvan kullanımını bitirmek için üstlenmeniz gereken sorumlulukların ilki ve en önemlisidir.
vegan olduğunuzda ise, bütüncül, tavizsiz ve tutarlı bir biçimde veganlık savunmadığınız sürece hayvanlar hakkında dünyaya verdiğiniz mesaj, vegan yaşam biçiminize rağmen yine türcü olacaktır. türcülük tıpkı diğer ayrımcılık biçimleri gibi hayatımızdan birden bire değil, düşünerek, bilgilenerek ve çeşitli durumlarda doğru bilgilere dayalı muhakemeler yaparak çıkarabileceğimiz bir ayrımcılık biçimidir; palm yağı meselesi bu konuda veganlar için de türcülüğe dair doğru muhakeme gerektiren bir durum teşkil etmektedir.
hayvan hareketi uzun zamandır mantıklı argümanlara, bilimsel verilere, kurama ve tartışmaya değil, facebooktan paylaşılan, kanlı görsellerle desteklenmiş kaynağı belirsiz iddialara gömülmüş durumda. eğer vegansanız sizi hayvan hareketinin bu ruh haliyle aranıza mesafe koymaya, eleştirel düşünceye, verilerle desteklenmiş tartışmalara ve hayvan hakları kuramına davet ediyoruz.
bütün hayvan kullanımları hayvan sömürüsüdür ve hayvan sömürüsü biçimleri türcülük ağacının dallarıdır. türcülük ağacının kökünde toplumun vegan olmaması, yani hayvan kullanımlarını meşru görmesi yatıyor. her defasında daha gür çıkacak dalları budamakla vakit kaybetmeyelim ve problemin köküne inelim. toplumu değiştirebilirsek, her şey değişecek.
vegan bir dünya mümkün. eğer isterseniz ve bunun için emek verirseniz.