birkaç yıllık esnaflık tecrübeme dayanarak söyleyebilirim ki, oralet toplumun büyük çoğunluğunun kalbinde bir yara, bir sızı, bir tabu! ben henüz oralet teklifine hayır diyeni görmedim. oralet içmek istiyorum diye korkmadan çekinmeden etraf ne der diye korkmadan söyleyeni de.
genelde bir şey içer misin diye sorduğum müşteriler 3'e ayrılıyor;
-1incisi, sorumluluk icabı sorduklarım, çay? yok. kahve? yok. soğuk bir şeyler söyleyeyim? yok. tamam peki. daha fazla ısrar etmiyorum. bitti gitti.
-2ncisi, cidden laf olsun diye sorduklarım, sevmediğim müşteriler, bir şey içer misiniz? yok. tamam peki. ipne bi de içeydin. yavşak.
-3üncüsü, gerçekten bir şey ikram etmek istediğim, sevdiğim müşteriler, eş-dost veya ahpablar (ahbap da olabilir, ahpap mı lan yoksa, eksoz gibi ne lan bu, egzos muydu yoksa?). ne içersin? bilmemneni içerim söyle bakalım bize bir çay veya kahve diyor, oh kafa rahat, bir de şöyle oluyor bazen; bir şey almayayım canım sağol! allah aşkına çay söyleyeyim, yok! kahve? yok! soğuk bir şeyler söyleyeyim? yok. işte bu noktada devreye sona sakladığım gizli silahımı sokuyorum. oralet söyleyeyim mi? oralet varsa içerim bak! haaah! gene yakaladım.
henüz oralet teklifine hayır diyen bir birey görmedim a dostlar. oralet ki, bize, küçükken ziyaret ettiğimiz eş dost akraba tükkanlarında ısmarlanan, lisede okuldan kaçıp gittiğimiz okey, batak, ihale oynadığımız kafelerde ise paramızla içtiğimiz bir içecektir. ondan sonra bu mereti parasını vererek içmek sanırım yasak. bir nevi altınıza sıçmak gibi bir şey. hani hayata altımıza sıçarak başlıyoruz, sonra o devre bitiyor, ondan sonra da tekrar altımıza sıçtığımız bir dönemle perdeyi kapıyoruz ya, oralet de böyle. hayata ısmarlanırsa içtiğimiz oralet ile başlıyor, sonra para vererek içtiğimiz bir döneme giriyor, sonra tekrar sadece ısmarlanırsa içtiğimiz dönemle bitiriyoruz.
ben görmedim yetişkin bir insanın parasıyla oralet içtiğini. neden bilmiyorum ama böyle. oysa bizim arkadaki kahveciye sordum, satılıyormuş bu meret, gösterdi aha biz de arkadaki tahtakaleden alıyoz diye. ama yok gidip o bir kavanoz turuncu büyüyü almıyoruz marketten. evde yapmıyoruz veya gideyim şu kahvede bir oralet içeyim demiyoruz. üstünden öyle zaman geçiyor ki oralet içmeyeli, unutuyoruz. bir şey içer misin diyen esnafa oralet demek aklımıza gelmiyor, gelirse de söylemeye çekiniyoruz. toplum olarak hangi ortak travmayı hayatımızın belli bir döneminde yaşıyoruz da oraleti bir tabu haline getiriyoruz inanın bilmiyorum. bildiğim tek bir şey var, oraleti unutamıyoruz, bir gün karşılaşınca ona hayır diyemiyoruz. tıpkı gençlik heyecanıyla ayrılmayı seçtiğimiz ama sonra daha iyisini bulamadığımız eski sevgili gibi.
ah ulan oralet neler yazdırdın bana.