ben çok karmaşık yaşayan, hayatı kendine zorlaştıran, katmanlı dertleri olan ama özünde basit bir adamım.
tekneleri izlerken hayallere dalmayı severim. bir yere yetişmeden.
tren raylarının sesini severim. üniversitede bitap düşüp cam kenarı kalorifer yanında banliyö trende uyuyarak eve gittiğim o uzun yolların hüzünlü garip mutluluğunu hatırlarım.
sosisli yerken hardal pantalonuma akarsa işaret parmağımla almayı ve kimse görmeden yalayıp yutmayı severim.
eskiden sahnede çalıp çok uzaklara terk ettiğim bir şarkıyı markete gidip üçüncüsünü almaya üşendiğimden evdeki iki birayla balkonda çalmayı severim. genel olarak müziksiz mutlu olamam.
buz gibi havada tişörtle yürüyüp hem kışa meydan okumayı, hem de iğnelenen tüm hücrelerimi hissetmeyi severim.
sevilmeyi severim. bir çocuk ebeveyn olarak büyüdüğümden mi, kalbimin geniş olmasından mı bilmem ama bir gönülde yer etmek ve sadece ben olduğum için sevilmeyi severim.
çok sevmeyi severim. severken asla rencide etmeden gereğinden fazla fedakarlık yaparsam sövülmeye katlanırım. sonra göğsüme bastırır uslanırım.
yüzümü yıkarken damlaları hissetmek, uykusuz gece vakti gökyüzüne bakıp da bir iki derin nefes alıp hissetmek gülümsetir.
markete giderken parktan geçebilmek için yolu uzatmak, motora atlayıp rüzgarla buluşmak, buzluktaki dondurma, mart ayının 1'i, anlayışlı bir insanın nazik gülümsemesi mutlu eder.
mutlu olmanın bir amaç değil yaptıklarının bir sonucu olduğunu düşünmeden keşfettiğin her şeyde gizli mutluluk.