bütün bu evrenin ve kainatın sadece bizim için yani biz insanoğlu için yaratıldığı fikrinden kendimi soyutlamayla başladı. hep hayvanlardan üstün olduğumuzu söylerler kitaplar oysa seni çırılçıplak ormana atsalar ağaç kovuğuna giren sincabı kıskanırsın.
tabi birde bilimsel gelişmeler var tabi.. benim kopuş noktam voyager uydusunun çektiği şu
resim oldu. işte o zaman anladım o küçücük noktada yaptığımız manevi şeylerin bir anlamı olmadığını. insanoğlu bu kainatın efendisi falan da değil. tanrı da insanın tekelinde değil. bunu anlamıştım.
ortada bir sanat eseri var (kaos da var tabii "yin and yang" ile betimleyebiliriz), hali hazırda bu sanat eseri onu yapan kişiden bir parça taşıması gerekiyor, gerekmiyorsa bile bu benim için bir bilinmezlik çünkü evrende insanın gözlemlediği alan sınırlı... neyse ben içimde huzur buldukça dinden uzaklaştım ve panentheism felsefesini kabul etmeye başladım diyebilirim. din konusu üzerinde çok fazla durdum geçmişte. süleymancılardan, nurculara kadar hayatımın bir kısmı (3.5 sene toplam) yatılı kaldım, hatta kalmak zorunda bırakıldım demem daha doğru olur çünkü babamın zorlaması vardı. oralarda kaldığım sürece cemaat mensupları "kişileri" allahtan peygamberden daha üstte tutuyordu ve bunu belirttiğimde tabii ki cevapları kendi doğruları dahilinde oldu. bu noktalar beni dinler konusunda daha da düşünmeye ve araştırmaya itti çünkü içim sıkılıyordu; herkesin farklı bir penceresi mi vardı yoksa farklı toplumlar mevcut toplulukları için farklı bakış açıları mı geliştirdi, herkes doğru ise kim yanlış peki?.. hadisleri bıraktım, en güvenilir hadis muhammedin ölümünden bilmem kaç asır sonra yazıya geçmiş ve yanlış hatırlamıyorsam kendisi kendi sözlerinin yazılmasına da karşıydı... hadisleri herkes "çok güvenilir kişiler, bir yalanı bile olanın sözü yazılmadı" gibi bana göre akla mantığa uymayan şeylerle savundular. örnek veriyorum, ben buradan bir arkadaşıma bir söz söylesem arada 10 kişi de aracı olsun 11. kişiye o söz benim dediğim gibi değişmeden gitmesi mantıklı gelmiyor bana kısaca. gel zaman git zaman islama inanmayanların cehenneme gitme meselesi... annem namazları bıraktığım için içten içe parçalanıyordu kadın hala da lafını eder ara ara. ingilizcem olduğu için annemin duygularını yabancı forumlarda araştırmaya başladım (türkçe bu konuda farklı kaynak bulmak zor olacağı için) aynı duygular, aynı hisler o kendi çocuğunu isaya, musaya inanmayanlar yine anneleri tarafından yazılmış, cevaplar aranmış; ve herkes çocuğu için ebedi cehennemin acısını bu dünyada yaşıyor çünkü çocukları ailelerinin dogmasına inanmak istemiyor. farklı farklı insanlara hep kulak verdim aynı bu başlık altında durmadan yazan 1,2 kişi gibi, aynı karakterdeki insanlar farklı dinlerde de mevcut onlar da sizi sizin için kurtarmak istiyor çünkü biliyor ki kendi inancına göre siz doğru yolda değilsiniz, bu kişiler genelde iyi niyetlilerdir ama şöyle bir sıkıntı var; bu size iletmek istedikleri şeyleri kendi doğruları yaptıkları için objektif bir bakış açısı sergilemiyor. zaten bir tarafı tutan bir kişi istese de objektif olamaz. siz bu kişiler için kalp gözü kapalı insanlar oluyorsunuz, ek olarak bu belirttiğim kişiler eğer farklı dinlere mensup ise kendileri arasında da bu ithamda bulunuyorlar. neyse demem o ki, günün sonunda bir yaratıcının eserinin parçası olduğuma, ve dünyevi aklımla nasıl ki ben bir resim çizsem bu benim bir parçamı taşıyacağı ama tam olarak ben olamayacağı gibi sebeplerden panentheism felsefesini benimsedim. o sevdiğim ve kalbimde yaşattığım tanrının dünya için planı nedir bilemem dünyevi aklımın da bir sınırı var; ne de ölümden sonrası için planını bilirim. kalben varlığına inanırım, ve insanların sevgide buluşmasını isterim. iyi niyeti ile insanları uyarmaya çalışan kişilere iyi niyetlerinden ötürü teşekkürü borç bilirim; aynı şekilde zamanında yaşadıkları toplumu yozlaşmadan kurtarmaya çalışan geçmiş insanlara. son olarak sözlerime şunları eklemek istiyorum, biz (kendi düşüncemde) yaratıcının bir yansıması (eseri) oluyorsak aynı şekilde bu sevgi, nefret, hüzün, inkar, şefkat, inanç etc. gibi duyguların da bir kaynağı olmak zorunda; bunu şu şekilde düşünebiliriz, eğer benim için sevginin bir anlamı olmasaydı ben bu bilmediğim duyguyu farklı bir yere yansıtamaz ve ifade edemezdim. benzer şekilde karşıt hislerin hayatta yeri olmasaydı, sevgi de var olmazdı nefret de. ben tanrıya inanmayı ve sevmeyi seçiyorum, ve bir gün geldiğim yere döneceğime inanıyorum ama dediğim gibi tanrının planı nedir bilemem.