sâbit'in (ö. 1712) bir beytinde geçer: yufkadır kâğıd-ı dil, eşk ile aharlayıp / mühre-i dağ ile şeffaf u kalemgîr edelim.
yazmanın kağıdının yufka gibi ince olması herhalde aranılan bir özellik olsa gerek ki sâbit, gönül kağıdını böyle tarif ediyor. ahar yumurta akı, nişasta ve unla yapılır. rengi sebebiyle, bu beyitte gözyaşıyla gönül kağıdını aharlamaktan bahsediliyor. son olarak gönle dağ vurarak işbu kağıt, yazı yazılmaya hazır hâle getiriliyor beyitte.
zamanın çehresinde ömrümüz billur mühre. sırlı bir elips şeklinde camdan bir kağıt parlatıcısı ömrümüz. onunla, üzerine yazdığımız yazıların okunaklı olmasını sağlıyoruz.
bugün yine açız diyen çocuklar var, ötekileştirilenler var, haymatloslar, acılar, ayrılıklar, yollar yolculuklar var o billur ve mahur mührenin içinde.
tüm bu haller kötüye, kötülüğe; iyiye, iyiliğe duyulan iki ağızlı bir cendere, bir yavruağzı iştah.
an'lara takılanlar, evrimini tamamlamayanlar bu gelgitin içinde kaybolurlar, bu sırrı çözemezler. ama zamanı zaman üstü bir nazarla temaşa edenler anlar ve çözer onu, yüksek bir tepeden görüp seyrana duranlar, o kadim, o aziz manayı nakşederler billur bir mühreyle ışıklandırılmış kağıda, gönül denilen asumanı taşıran damlayı…
işte geldim, kapısındayım ebedi olanın , oraya birkaç güzellik daha götürebilmek için bana fırsat ver ey kilitlerin şifrecisi, barış, yani selam bırakmak için kalanlara ...
demesinler sonra ardımdan:
[yarin bize bir selâmı yok mu ?
insafın o yerde namı yok mu ?] ( şeyh galib )
bu yüzden;
ey saki bütün selamları tazele!..
ebediyetin kapısı önünde olanın yalnızlığı içinde vedalaşmanın hüznüdür bu; selam kalsın benden, barış kalsın, vedalaşma anında sarılacaklarım için bu ruhla taptaze bir taaccüp içindeyim şu an...
(bir daha dönmek için mi sıkı sıkı sarılır sevdiğine insan)
günler geçer, ömür denilen yere doğru akar
ölüm de derler bazan ömrün adına. onunla başlar bazı an'lar.
kırılmalarım, yakınmalarım, yansımalarım; çığlıklarım geçici olanın içinde kalmıştır, ömrüm bağışlar herkesi ve her şeyi...
yüreğimizden dudaklarımıza sinen acıyı dindirmek için sürdüğümüz reçine özlü bir yakıdır aslında dalgınlıklarımız, kırgınlarımız, sarılmalarımız, ayrılıklarımız..
zamanı geldiğinde ve ecel gelip tüm emellerin önüne set olduğunda aşıyor insan bunların tamamını, ebediyetin kapısı önünde...
günleri kirlettiğimiz giysiler gibi kapıda bırakıp, ölüme çırılçıplak bir ömürle giriyoruz.
dedi hasan abi, gözlerimizi doldurarak bir saki gibi...
edit: imla.
bir ucu iyice sürtülerek parlak ve cilalı hale getirilmiş, kemikten yapılma alet.
mühre, geleneksel sanatta altın boya veya aharlı kağıt parlatmak için kullanılan bir alettir.
genelde fiyatı yüksek olan bu alet olmadan da parlatma işlemlerinizi yapabilirsiniz.
hat için kağıt
aharlamak isterseniz küçük ve yuvarlak köşeli bir camla da parlatabilirsiniz. altın parlatma işinde mühreniz yoksa akik yüzük çok iyi bir seçenek olabilir.