mehmet barlas'ın bugünkü yazısında, amacı anlaşılamayan bir isveç hikayesiyle anlattığı ilginç bir yazı. sabah'ı açmayanlar için kopyala-yapıştır:
"chp genel başkanı kemal kılıçdaroğlu ile beraberindekilerin istanbul'a doğru yürüyüşleri devam ederken, bir isveç hikâyesini hatırladım.
prensip sahibi isveçli baba yanına oğlunu alır ve birlikte iki saatlik yürüyüşe çıkarlarmış. böylece her pazar yemek çantalarını sırtlarlarmış. iki saat yürüdükten sonra da kent dışındaki kırlarda piknik yaparlarmış.
o pazar da çantalarını sırtlanıp yola çıkacakken yağmur başlamış. prensip sahibi baba oğluna "bu yağmurda dışarıda yürüyemeyiz. bunun yerine yemek masasının etrafında iki saat yürüyerek döneceğiz ve sonra masaya oturup yemeğimizi yiyeceğiz. yemeğimizi yedikten sonra da iki saat daha masanın etrafında dönersek, her pazar yaptığımız yürüyüşü aksatmamış oluruz" demiş.
öyle de yapmışlar ve çantalarını sırtlanıp iki saat masanın çevresinde döndükten sonra yemeklerini masanın üzerine açmışlar. tam yemeğe başlayacakken baba oğluna "bana tuzu ver" demiş. çocuk tuzluğu çantalarına koymayı unuttuğu için, mutfaktan getirip vermiş babasına. baba buna çok sinirlenmiş, "ceza olarak iki saat masanın çevresinde dön ve eve git. tuzluğu al, sonra iki saat dönüp tuzluğu bana ver", demiş. çocuk bunu yapmış. hava kararırken de babasına dönmüş..."baba ben çok yoruldum, geceyi burada geçirelim" demiş. böylece o gece orada kalmışlar.
diyorum ki kemal kılıçdaroğlu'na ve ona destek veren fetö ya da pkk sempatizanlarını anlamaya çalışmak kolay olmasa da, gereklidir. türkiye'nin geleceğine dönük ufuk açmaları imkânsız olan kadroların, her şeye tepki göstermeleri çok doğal değil midir?
düşünün ki turgut özal hâlâ vizyonu açısından yaşayan pek çok politikacıdan daha ileride... oysa özal interneti görmemişti, özal yaşarken ırak'ta saddam, rusya'da yeltsin vardı. abd 11 eylül 2001'deki saldırıya hedef olmamıştı ve afganistan da işgal edilmemişti. insanın gen haritası çıkartılmamıştı, çin serbest pazara geçmemişti, doğu avrupa da, kıbrıs rumları da henüz ab üyesi değildiler. yani geçmişte yaşamış vizyon sahibi liderlerin "vizyon" olarak sundukları olguların çoğu, bugünün dünyası için alışılmış günlük yaşam öğeleridir.
şimdi biz yaşayan siyasetçilerin vizyon sahibi olmalarından vazgeçtik. bugünü ve bugünün koşullarını anlayıp, ona uyum gösterdikleri zaman bile mutlu oluyoruz. ama bazıları sadece yürüyerek bugüne yaklaştıkları zaman da, ne diyeceğimizi şaşırıyoruz."