zorunda kalmak..birsey yapmak zorunda kalmak..die tanimlanir kanimca..
her ne kadar "mecbur kaldım" kullanım sekliyle sanki kisisel bi tercihten bahsediliniyormus gibi bi izlenim yaratsa da, aslında o zamanki kosulların gerektirdiklerinin kisiyi, tercih hakkı tanımadan "mecbur bıraktıgını" , bu nedenle de etken degil edilgen bi yapıya sahip oldugunu dusundugum tamlama..
yarim agizla, yarim yurekle icinde bulununan sosyal grubun, ailenin, ya da yasitlarin baskisini hissederek bir eylemi yuklenmek.
hayir diyememenin sonucu olarak da icine dusulebilen durum.
bir zahmet hayatımı yönlendirmesini, beni ordan oraya savurmasını ya da iç açılarının toplamı pek de iç açıcı olmayan bir alana hapsetmesini istediğim iş, oluş, hareket. o kadar seviyorum ki bu meredi, damardan almak istiyorum artık. kanalizasyonun akışına bırakıyorum kendimi ya da kurban kanlarının akıtıldığı derenin. sonra akşam haberlerini açıp bakıyorum, helikopter görüntülerinde ben yokum. sürüklemek bile istemiyor beni. hiç karar vermemekten daha iyi olan en kötü karar'ı bile veremezken gelip kurtarmıyor. şuraya gitmen lazım, bunu yapman lazım demiyor. önce isyan edip sonra mecburen kabullenme fırsatı tanımıyor. herhalde biliyor mecbur kaldığımda gizli gizli sevineceğimi. ömrümü özel sektörde mi yoksa devlet çatısı altında mı çürüteceğime karar veremezken ve zaten bunlardan hiçbiriyle ilgili hiçbir şey olmuyorken, şanslı olmak değil sadece mecbur kalmak istiyorum. ama olmuyor. hiçbir listede adım yazmıyor. kimse beni neden işe almaları gerektiği konusundaki şahane cevabımı merak etmiyor. intihar etmeye gücü yetmeyip kiralık katil tutanlar gibiyim. bekliyorum. ya da bir kaza kurşunu denk gelirse diye maç sonraları sokaklardayım. olmuyor, sekmiyor kurşun. kurtarıcı değil, mucize değil, güzel tesadüfler değil, herhangi bir katil arıyorum sadece. ama bu bile bayağı kıymetlenmiş sanırım.
birilerinin, aralarında anlaşıp koydukları garip kurallar yüzünden ulaşması çok zor bir bordroya sahip olur muyum diye, ruhumu aldırıp bir kenara koymuş çabalarken, daha girmediğim o işten istifa edeceğim günün hayaliyle heyecanlanıyorum. beni ayakta tutan bu. istifa dilekçesi verebilme ihtimalini seviyorum. binasının önünden geçerken bir an orda çalıştığımı hayal edip hemen arkasından da istifa edeceğim günü düşünüp sapıkça gülümsüyorum. kendi kendime gülümsediğimi gören teyze beni mutlu sanıyor. tünelin sonundaki ışıktan kendime yapay bir mutluluk imal ediyorum. tünelde kaza ihtimali yüksek. hem olasılığı hem kendisi küçük bir hayalin aromasıyla vücudum için gerekli vitamin ve mineralleri almaya çalışıyorum.
çok istersen, ama gerçekten istersen olur diyorlar. peki gerçekten istemezsen n'oluyor?
ilkokuldayken, 23 nisan balosu için eş seçmemizi istemişti öğretmen. hoşlandığım çocuk, o kızla eş olamadığı için ağlıyordu. ben de öyle bekliyordum. kendileri eş bulamayan, sona kalan sapları öğretmen eşleştirmişti. bizi yani. tiksinmiştim eşimden. balo günü bir kere dans ettim çocukla. sonra baktım erkekler kimseyi dansa kaldırmıyor, mal gibi oturuyorlar, ezik olmama rağmen, öğretmenin de gazıyla milleti dansa kaldırmaya başladım. alkol de almıyorduk ki o sıralar. nasıl oldu bilmiyorum. moralimi bozamam, eğleneceğim arkadaş ben bugün, gibi bir moda girdiğimi hatırlıyorum. doğum günümdü o gün bir de.
gelecekte ne ben o modu koruyabildim ne de seçenekler hayattan zevk alma asgarisini sağlayabildi. hayaller, idealler zaten pakete dahil değildi. asgari müştereklerde anlaşamayarak ayrılmak istedim, olmadı. bunu da gerçekten istemediğim çıktı ortaya. tadım kaçtı. bir noktadan ne kadar çok sayıda yön tabelası çıkabileceğini görüp dehşete düştüm. sonra tek tek ayıkladım tabelaları. orama burama battı hep. ağlaya ağlaya söktüm tabelaları. yamuldu, paslandılar. birileri, üzerine duvar yazıları yazıp o tabeladan zevk almayı başardı. mizah bile ufaktan kaçmaya başladı samimiyetsiz arkadaş gibi.
intihar rakamları gerçeği yansıtmıyor. prezentabl ölüler de hesaba katılmalı.
nasıl oldu da kendimizi maaş+sigorta karşılığı gömmek için birbirimizle yarışır olduk? aklımızı nerde unuttuk da hedefimiz iyi bir emeklilik oldu? hayatı ne zannettik? zaten bizim olan şeyleri, bizden çalıp önümüze ödül diye koymalarına nasıl izin verdik? kitap okumak, hatta uyumak ne zaman ekstraya girdi?
her türlü olma'ları, yapma'ları bıraktım. sondan bir önce, istiyorum ki mecbur kalayım. suçu başkasına, başka şeylere atabileyim. bir bahanem olsun istiyorum. bazen bu "olmayınca olmama" durumu gerçekten de çok uzun sürebiliyor. bir şey olsun. farketmez. kendi yolumu seçip kendi cehennemimde yanmak istemiyorum. bunun hesabını veremem kendime. kurban olmak istiyorum ben. bence bu bir lüks olmamalı. hala seçme şansım varmış görüntüsünden kurtulmak istiyorum.
yoksa, şahane bir sürpriz doğum günü partisi hazırlandı aslında bana da, haksız yere bozuk mu atıyorum doğum günümü unuttular diye. neyse, benim o partiye gidecek halim kalmadı pek..
özgür ve rahat hissetmemek. sevmediğiniz bir hayat, sevmediğiniz bir iş ve sevmediğiniz insanlarla çevrili bir çemberin içinde hapsolma durumu. siz ne kadar ait hissetmeseniz de oradan çıkış yok.