atamızın, tüm dünyaya ders verecek, son derece doğru sözlerinden bir tanesi.
birileri eğer milletinizin hayatını tehlikeye atıyor, sizi karşı koymaya mecbur ediyorsa, savaşmak o zaman haklıdır ve tam anlamıyla savaştır. savaşılan, yani mecbur bırakan tarafın yaptığı ise her halukarda, siz savaş açsanız da, açmiyip onların halkınızı öldürmesine izin versenizde, yaptiği şey cinayettir. aynı şey iki taraf için de geçerllidir. cinayetin durdurulmasına engel olmayı istemek, bilinçsiz muhalefetden başka bişey değildir. hatta art niyet vardır, hıyanet vardır bunu isteyen kişilerde. öldürmeye çalışan bir gaspçıyı, kendini korurken öldüren bir kadına "neden öldürdün cani pislik" demek gibi birşeydir bu.
bu, bir bebeğe saldıran kuduz bir pitbull'u vuran birisine hayvan haklarından bahstmek gibi, onu insanlara vicdansız bir insan olarak tanıtmaya çalışmak gibi birşeydir bu.
atam'da işte bunu kastedmiştir. bir cinayeti önlemeye çalışmak onurlu bir "savaş"dır. ancak bir mecburiyet yokken, keyfi ve çıkar amaçlı saldırmak, savaş değil cinayettir.
vicdanı olanlara söylenmiş bu söz yoksa tabii ki ülkeler mecbur olmasa savaşa girmez! bakın amerika'ya adamlar ırak'a girmeselerdi kimyasal silahlar biyerlerinde patlayacaktı maazallah. adamlar mecbur kaldı sonrada girdi savaşı başlattı. giriş o giriş . . .
"eğlenmek içün/keyiften savaş çıkarmak cinayettir" ile aynı anlamda olan, zamanında haklı olarak atamızın söylediği fakat günümüze uyarlanamayan uyarlanmak istenmeyen, hala kutsal kabul edilen "vay be ne güzel demiş" buyrulan bir cümledir .
"savaş her koşulda cinayettir"
bu cümleyi hiç bir atanın ya da kahramanın zikretmesine gerek duymadan iyicene bellemek gerektir. savaşan adam cinayet işlediğini bilmelidir, kendi gibi olanı bi takım soyut ele avuca gelmeyen düşünceler yüzünden yok etmek kadar ucuz mantıkdışı bir cinayettir .
savaşan adam ahlaki değer yargılarından yoksun olan adamdır. savaşan adam cinayet işlediğini bilmeye, uygun gördüğü/görüldüğü takdirde tekrar cinayet işlemek için gözünü kırpmayacak olan, kalbinin derinliklerinde, gözükmeyen ama her an yüzeye çıkabilecek, volkanik bi yara taşıyan masumiyetini yitirmiş, kirlenmiş, yaralanmış adamdır.
savaşı meşru kılan hiç bir durum/olgu olamaz, savaşı insanlar meşru kılar.
savaşa karşı her birey teker teker bilinçlenmediği ve karşı durmadığı sürece savaslar sürüp gidecektir. mecburiyetler sürekli başgösterecektir. (savaş karşıtlığı da tabu olmamalıdır elbet, bi on yıl sonra savaş olabilir, ve desteklenebilir de ama en azından dürüst olup avuntulara, vecizelere sığınmadan göremeyeceğin gelecek için çekeceğin vicdan azabına razı olmak/çekmek gerektir şarttır ) bana kalırsa..
mecbur bırakılmadıkça savaş bir cinayettir olarak algılanırsa çok daha kolay içinden çıkılabilecek söz. kimse size kendinizi savunmayın demiyor, ama ne amaçla olursa olsun saldırganlık ahlakdışıdır, ne kadar yüce bir amaçla olursa olsun savaş açmak cinayettir.
savas bir kaliptir ama aslinda tarafların bir birine yönelttikleri ataklardan oluşur. "mecbur kalmadıkça" ile "mecbur bırakılmadıkça" arasındaki fark "atak" ile "kontratak" arasındaki farkla asagi yukari aynidir.
bu sözün esas şekli: "... behemehal şu veya bu nedenler için milleti savaşa sürüklemek taraflısı değilim. savaş zorunlu ve hayat için olmalıdır. gerçek inancım şudur ki milleti savaşa götürünce vicdanımda acı duymamalıyım. öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. lâkin milletin hayatı tehlikeye düşmedikçe savaş bir cinayettir."
kaynak: enver ziya karal, atatürk ve devrim, s. 11.
şimdi anladık mı "mecbur" tanımını? o insanların yaptığının 1/10^10'unu (istatistiksel olarak inceleme yapıldıktan sonra varılan sonuçtur, elleşmeyiniz) yapamayacak olunmasına rağmen, ne kadar kolay oturulan yerden ahkam kesmek.
bu aralar bir hatırlasak sanki çok iyi olacak bir atatürk sözü.
savaşların yol açtığı cinayetlerin kapsamının ilerleyişi, gelişimi, farkındalığı, özgürlüğü ve huzuru öldürmeye kadar uzandığını farkeden; muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmayı amaçlayan bir toplumun benimseyeceği bir önermedir.