erol üyepazarcı'nın türkiye'de yayımlanan çeviri ve telif
polisiye romanları incelediği kıymetli araştırması.
daha önce 1997'de "türkiye'de yayınlanmış çeviri ve telif polisiye romanlar üzerine bir inceleme 1881-1928" alt başlığıyla birinci cildi
göçebe yayınlarından çıkmış, ikinci cildi gelmemişti. sonradan iki cilt halinde "türkiye'de polisiye romanın 125 yıllık öyküsü (1881-2006)" alt başlığıyla
oğlak yayıncılık'tan 2008'de basıldı. yeni baskısı yine buradan bu yıl
* tüyap kitap fuarı itibarıyla çıkmıştır.
göçebe yayınlarından yapılan
1997 baskısının arka kapak yazısı:
"
türk edebiyatı'nda "
polisiye roman"ın yeri bugüne kadar hiç irdelenmemiş bir konudur. halbuki dilimizde yayınlanan ilk çeviri romandan 18 yıl sonra ilk polisiye roman çevrilmiş; ilk telif romandan 11 yıl sonra da ilk telif polis romanı yazılmıştır. ilerleyen yıllarda da bu türün ilginç bir çok örnekleri yazınımızda yerini almıştır. bir polis romanı tutkunu olan yazar, ciddi edebiyat eleştirmenlerinin pek ilgilenmediği bir konuda, bir amatörün dikkatli merakı ve biraz da allameliği ile sorunu incelemeyi üstlenmiştir. araştırmanın bu ilk cildinde; latin harflerinin kabülüne kadar olan dönemdeki çeviri ve telif polisiye romanlar incelenecektir. bir diğer deyişle araştırılan yapıtların hepsi arap harfleriyle basılmış eserlerdir. örneklerinin çok az olduğu ve bulunmaları gittikçe olanaksız hale gelen bu kitapların belirlenmesi, bulunması, okunup değerlendirilmesi yazarın uzun yıllarını almıştır.bu inceleme hemen belirtelim ki -eleştirmenlerimiz af etsinler- gedikli bir edebiyat eleştirmeninin soğuk ve bilgiç uzmanlığından ayrı bir havada ve olumlu yaklaşımın ağır bastığı bir şekilde hazırlanmıştır. 1881'de ilk örneklerini gördüğümüz çeviri polisiye roman çalışmalarının önceleri fransız polisiye romanlarının çevrilmesiyle başlayan serüveni, 6.000 polis romanı çevirttiği söylenen (!) polis romanı meraklısı
ıı. abdülhamit döneminde ilk meyvelerini vermiş;
ıı. meşrutiyet'ten sonra ise inanılmaz boyutlarda bir çeviri furyası hüküm sürmüştür. bu ikinci dönemde türk okuru polis romanının kurucusu babaları
doyle,
leblanc,
leroux ve diğerleriyle tanışmış ve bütün dünya gibi
sherlock holmes,
arsene lupin ve
rouletabille'e hayran olmuştur. bu arada
abd çıkışlı
nick carter,
nat pinkerton ve benzerleri de polisiye pazarında yerlerini almışlardır. 1883'te ilk polisiye romanı olan
esrar-ı cinayat tefrika edilmiş ve özellikle
ıı. meşrutiyet'ten sonra hala unutulmayan
cingöz recai,
amanvermez avni,
fakabasmaz zihni gibi türk polisiye kahramanları ortaya çıkmışlar ve okurlarına unutulmaz tatlar yaşatmışlardır. işte bu kitapta bütün bu gelişmenin öyküsünü okuyacaksınız... kitabın başında, 'polis romanı'nın genel anlamda bir değerlendirilmesi ile 1928 yılına kadar olan gelişmesine de değinilmiştir."
oğlak yayınlarından çıkan
2008 basımının
arka kapak yazısı:
"uzun yıllardan beri, okuduğum iki üç kitap arasına kesinlikle bir polisiye roman sokarım.
polisiye roman okuyunca günlük koşuşturmadan kaçma olanağı bulur, kitabın sonunda da ya neşelenir ya da kahrolurum ama her seferinde büyük bir keyif alırım. bence kitap eziyet çekmek için değil, keyif almak için okunmalıdır. okuyucunun bir kitabı okuduğunda ondan alacağı keyif, bütün diğer öğelerden önemlidir. bu durum, yine bana göre, bütün kitaplar hatta "ciddi" denilen bilimsel yapıtlar için bile geçerlidir. yazarlar okuyucunun bu tartışılmaz hakkını kabul etmek zorundadır. iyi bir polisiye roman kadar da bu okuma keyfini veren yapıt türü pek azdır. okumaya meraklı olduğunu söyleyip de polisiye roman okumadığını belirtenlere hep şaşarım. örneğin hiç simenon okumamış, değil bir edebiyat tutkununu, sıradan bir okuru anlamak sizce olası mı? evet, onun ünlü kahramanı
komiser maigret’nin uğraştığı sorunlar çoğu zaman kendisi kadar sıradandır. ama bu sıradan olaylar etrafında,
paris’in eski sokakları, kahveleri,
kuzey fransa’nın dinmek bilmeyen yağmurları, yağlı toprağı, limanları, siste uzaklaşan gemileri, yaşlı orospuları, sessiz balıkçıları, alkolik memurları, zengin burjuva aileleri, hırsızı, doktoru, okul çocuğu, kapıcısı, şoförü, özetle fransız toplumunun her sınıfı ve bireyi kusurları, nitelikleri, günlük yaşamlarıyla, bazen şiirleşen bazen bayağılığa kadar düşen bir dille karşımızda canlanmaz mı? bu güzellik, polisiye roman "ciddi edebiyat" sayılmaz diye yadsınabilir mi? çalışmamızda söz konusu ettiğimiz eserler hakkında yaptığımız yorumlar doğal olarak kişisel yorumlarımızdır ama şunu belirtelim ki yorumlarımız özellikle telif polisiye romancılarımız için olumlu bir yaklaşımla yapılmış, gedikli bir edebiyat eleştirmeninin soğuk ve bilgiç uzmanlığından uzak bir biçimde kaleme alınmıştır. çalışmamızın telif ve çeviri bütün eserleri kapsadığı gibi bir iddianın hiçbir zaman arkasında olmayacağız ama şunu söyleyebiliriz ki yapılabileceğin en iyisi yapılmaya çalışılmıştır. meraklı okuyucunun katkısıyla eksiklerin giderilmesi ihtimali her zaman vardır."