düğüne gitmek..bu kadar boktan bir aktivite olamaz ve bence sadece ben değil gelin damat da mutsuz hatta ailelerde mutsuz..kimsenin bir bok anlamadığı anlamsız birkaç saat.

başıma bir şey gelir, dayak yerim, ansızın manyağın tekine denk gelirim diye haklı olduğumu bile bile sorun yok diyerek türlü aymazlıklara, haksızlıklara, cehalete ve kekoluğa susmak; susmasam bile alttan almak.

ciddi ciddi güvenliğimi sağlayacağım diye yok yere ezik pozisyonuna düşüyorum gibi geliyor, hayırlısı.

para karşılığı emeğini ve zamanını satmak

kadın ve çocuk olan bir ortamda herhangi bir erkeğin “a*ına goyiiim, gö*ünü s*keyim” gibi patavatsızca konuşması.

sirada caktirmadan one geçme yuzsuzlugu

işe gitmek

bir yere gelmek istememe özgürlüğünü kabul etmemek

göl turunda makedon kaptanın "erik dalı" çalmaya başlaması ve herkesin kalkıp oynaması. eşsiz manzaranın içine bu şarkı ile sıçılması.

bu geri zekalı şarkıdan nefret ediyorum. söze bak;

"tatlıdır ama serttir ankaramız başkenttir."

devlet dairesinde kadroyu kapmış mhplinin dış siyaseti yorumlaması gibi. gerçi kadro kapamayanlar da bu kadar yorumlayabiliyor.

...
bu şarkıyı dinlemeyin, çalmayın, çaldırmayın efenim.

kalabalık ortamlarda son ses açık şekilde video izlenmesi, görüntülü konuşulması veya yüksek sesle uzun uzun konuşmak gibi cep telefonu kaynaklı şeyler.

daracık kaldırımda karşıdan yan yana üç kişi geliyor ve benim çekilmemi bekliyorlar. kendileri üç kişi arka arkaya geçseler, şu kola kola girmeyi o an için bıraksalar ölürler çünkü.

tabii ki kenara çekilmiyorum, güzelce çarpıp geçiyorum.

iş yerinde daha düşük statüde ve eğitimde insanların çalışmak yerine sürekli dedikoduya mesai harcamaları sonucu senin de iş yapmanı engellemeleri. en son böyle bir tanesi vardı. artık varsa da yok. bıçak gibi kestim, iş dışında konuşmuyorum. beni de kendisine çevirebileceğini sandı herhalde.
kim ne derse desin eğitim seviyesi böyle bir şeyde çok fark ediyor.

toplumda çocuklardan ve gençlerden daha fedakâr olmalarının beklenmesi. resmen bende travma yarattı artık kendime ait bir şey olabileceğini hissetmiyorum kaç yaşındayım. küçükken ilkokul öğrencisi falanım, düğüne giderdik. sürekli yaşlı bir teyze gelir benim altımdaki sandalyeyi ona vermem için pis ısrara başlardı. madem gücün yok, düğünde ne işin var? altımdan alınan her sandalyede gider yeniden sandalye alırdım. aldığım her sandalye başka bir yaşlı tarafından ısrarla gasp edilirdi. annem de bir kez olsun çocuk oturuyor, git kendin al demezdi. o sandalyeleri birbirinden çıkarırken kaç kere parmaklarım sıkışmıştır. kimisi derdini zikeyim diyebilir ama işte bende travma kaldı.

işe gidiş ve işten dönüş saatlerinde gençler çalışmış, yorgunlar, oturarak evlerine dönmek istiyorlar. sürekli bir yaşlı gelip başında dikiliyor. bunların kimisi bedava akbil yüzünden birkaç ilçe öteye gidip gezip tozan, hatta oralara sırf ekmek almaya gidip dönen dayılar, dedikodu yapmaktan dönen teyzeler. yine hayatını boş beleş geçiren, bunun karşılığında da sonsuz saygı bekleyenler. şu topluma bir değer kattıklarını düşünmüyorum.
bırakın da çalışıp yorulan gençler otursun. aynı yaşlıların otobüs dışında nasıl dipçik gibi olduklarını tahmin edebiliyorum. ama otobüste nedense ölecek taklidi yapıyorlar.