bir iki haftadır akşamları televizyonda kemal sunal fimlerine rastlar oldum. geçen akşam (bkz:
tarzan rıfkı) vardı.
rıfkı, kapı kapı ev arıyordu. kiralar ise gelirinin çok üstünde olup, senelik peşinler, 6 aylık depozitolar aöyleniyordu. sonunda yaşlı bir kadının evini tutmak için anlaştı ve tam o anda bir arap elbiseli adam, arkasında torun tombalak kalabalık ailesiyle gelip, kadının eline senelik peşin parayı sayarak evi tuttu.
sen buraya nasıl sığacaksın, nasıl yatacaksın dedi rıfkı adama. adam da ben her yerde her şekilde yatarım dedi.
valla bana kalırsa 40 yıl öncesinden bugüne nokta atışı yapılmıştı.
aslında çoğu filminde bunlara hep değindi, hep gösterdi, hep anlattı, her şeyle anlattı.
kılıktan kılığa girdi anlattı.
gün geldi ormanda barakada kalmak ile anlattı.
gün geldi kdv ile anlattı.
gün geldi zeytine zam yok ile anlattı.
kış kış cinler kış kış dedi.
ca ceyli cala cula da camburleyli cab cub ile anlattı.
deli kaymakamla, öğretmenle, düttürü ile anlattı.
koltukla bile anlattı.
daha ne yapsındı.
ama biz sadece güldük.
ee bu iş böyledir. devran öyle bir döner ki, ayaklar baş, başlar ayak olarak anılır.
şimdiki tv oyuncuları, sanatçılar, güldürü programlarında siyayetin s'sini geçirse, akşamına 40 sayfa övgü dolu entry girecek seviyeye getirilince böyle ampır ampır konuşulur olur işte.
kemal sunal, oynadığı rollerde ülkenin durumunu çok net özetlemiştir. filmlerini tek tek yazmayacağım, zaten herkes yazmış.
belki şimdi daha iyi anlaşılır (bkz:
zübük) filminin neden ekranlardan uzak tutulduğu.