bundan tam 10 sene önce bu zamanlar annemle balkonda yemek yerken, annem her yutkunduğumda boğazımda yumurta büyüklüğünde bir çıkıntının yukarıya doğru çıkıp indiğini farketti. ben de o güne kadar anlamamıştım. gittim aynanın karşısına. normal de hiçbir şey yok. ama her yutkunduğumda sanki bir yumurta çıkıp iniyor.
hemen ertesi sabah hastaneye gittik. tahliller ultrason vs. dediler bizce sen daha büyük bir hastaneye git. o zamanlar okuduğum üniversitenin hastanesine gittik annemle. tabi bu arada o zamanlar yaşım 21. yine orda da tahliller ultrasonlar derken, bir doçent hocanın yanına çıktık. hoca başladı saymaya "3 tane ihtimalimiz var. ya ses tellerine tamamen yapışmış ve sarmış pek çok nodül var. bunları alırız ama kademeli olarak 6 ay içerisinde sesini kaybedersin. ve bundan sonra boğazına konuşma cihazı tutarak konuşabilirsin. ya gırtlak kanserisin ve lenf bezlerine de bulaştığı için boğazında nodülleşme yaşanmış. son olarak da tiroid. ama ben hiper tiroidi vs gibi bir şeyden değil direkt tiroid kanserinden şüpheleniyorum. çünkü bu yaşta bir erkekte hem de tek nodül olarak sadece tiroid rahatsızlığı görüleceğini sanmıyorum". annemde tansiyon mansiyon kalmadı tabi kadın yerlerde. ben kendi derdimi unuttum annemi teselli ediyorum.
tamam dedim hocam ağzına sağlık. ben şu tahlillerimi vs alayım da gideyim madem. ee dedi tedavi? yok dedim biraz düşünücem hatta bana kalsa istemiyorum bile. o ara annem ayıldı biz de çıktık döndük akçay'a evimize. 1 hafta kadar hayalet taklidi yaptıktan sonra dedim buradaki hastaneye bir daha gideyim. bu sefer genel cerrahi'de başka bir doktor vardı. baktı sonuçlara kardeşim tiroid kanseri teşhisi doğru. lenf bezlerini almadan nodülleri temizleyip tedavine başlayabiliriz istersen. tamam dedim hocam yapıştır gitsin. tabi bu arada gittiğim tüm hastanelerin giriş kapısında ben adımımı atmamla fatih ürek'ten hoşgeldin çalıyordu. o dönem belki 50 kere gittim. ulan hepsinde de kapıdan girer girmez bu çaldı.
1 hafta sonra ameliyat için günümü aldım. bu sırada 1,5 yıllık da bir sevgilim var. ama ne aşk yarappim dillere destan. kız bana ben ona ölüyoruz resmen. ben bu durumu bir süre hiç belli etmedim ona. sonra ameliyat durumu çıkınca aldım karşıma en baştan beri süreci anlattım. ben uzun uzun anlattım. o da uzuuun uzun dinledi. ve sonunda şu tepkiyi verdi; "hıııııı". o zaman gerçek sevginin ve aşkın ne olduğunu anladım ve iliklerime kadar hissettim.
bu zat-ı muhterem ile diyaloğumuz bir kaç gün daha bu minvalde devam etti. ameliyatıma 2 gün kala kendisinden bir sms aldım * . "bu durum çok ağır ve ben bu yükü kaldırabilir miyim bilmiyorum. bence ayrılmak en iyisi." yani diyor ki; ölürsün mölürsün bir de senin cenaze işlerin çıkmasın başıma. cevap bile vermedim o mesaja. sadece şunu anladım; tipin, huyun, ne kadar sevdiğin, yaşadıkların bunların hiç birinin değeri yok. çok param olsaydı ayrılmazdı ama belki. hatta evlenmek bile isteyebilirdi. ucunda para varsa yük falan kalmazdı. taşıtacak biri bulunurdu nasıl olsa.
ben bu vaziyet içerisinde girdim ameliyata. yalnız ameliyathanenin kapısı açılır açılmaz yine o oldu. fatih ürek'ten hoşgeldin çalıyordu ameliyathanede. anestezist abi verdi damar yolundan coşkuyu bir de sordu " eee sevgilin var mı? " lan dedim bayıltıcı başka soru mu bulamadın sorucak? o kızgınlık anında bayılmışım zaten. yalnız garip bir durum oldu ve ben ameliyatta gözlerimi açıp bayaa kıyak bir kafayla noluyo burda dediğimi net bir şekilde hatırlıyorum. tabi ameliyattan önceki gece bir şişe votka içtiğimi de kimse bilmiyor. çaktırma kimseye o da aramızda kalsın sözlük ;) meğer ultrasonda sadece boğaz kısmına bakıldığı için 3 nodül var sanılarak girdiğim ameliyatta boğazımın açılması ile neredeyse ciğerlerime kadar nodülle kaplı olduğu görülmüştü. 9'da girip 10:30'da çıkacağım ameliyattan saat 13:00'da çıkmıştım. ama bir şeyler eksik olarak. *
3 günü yoğun bakım olmak üzere toplam 10 gün hastanede yattım. ve evet o zat-ı muhterem bir kere sms attı. "geçmiş olsun. çok gelmek istiyorum ama ayaklarım sanki benim değil. ben ne kadar sana gelmek istesem de onlar kımıldamıyor" yani diyor ki; bütün gün o toynak gibi ayaklarımı koca götümün altına koyarak bağdaş kurduğum için uyuştular. ben de kımıldatamıyorum. lakin saçma sapan cümleler kurup umay umay triplerine gireyim de belkim yersin. yarın öbür gün iyileşirsen açık kapımız olsun. salaksın sen çünkü.
sonuç olarak; hayatın ne kadar siktiri boktan bir şey olduğunu bire bir hem de en sert şekilde yaşayarak öğrendim. o zat-ı muhterem baktı ölmüyorum defalarca kez o zamanlar yaptığının çok büyük salaklıklar silsilesi olduğunu söyleyerek zırıl zırıl ağlamalar eşliğinde barışmak istedi. yalnız unuttuğu bir şey vardı. sanırım ameliyatta tiroid bezim ile beraber kalbimi de almışlardı. o derece duygusuzdum ona karşı. aradan geçen 10 sene içerisinde pek çok sevgilim oldu. hatta 4 sene sürdü bir tanesi. ama hiç birisi doğru insan değildi. 4 yılın sonunda; "yaa şimdi biz evlenirsek sen ayda kaç para kazanabileceksin?" diye soran bir üst modeline denk gelmiş oldum sadece. bu saatten sonra da zor sanki.. içimde hala bir umudum var güzel insanlar olduğuna dair ama uyuyunca geçiyor. haa beni soracak olursanız; kanser manser değilmişim. öküz gibi de sağlıklıyım. tiroid hastasıymışım sadece. 3-4 ayda bir kan tahlili yaptırarak tiroid ilaçlarıma dikkat ediyorum o kadar. fena da kazanmıyorum. hem şirket, hem müzik. uzun zamandır ikisinde de işler gayet yolunda.
sevgi zordur dostlarım. sevmek - sevilmek değil. gerçekliğini anlamak zordur. umarım herkesin karşısına iyi yürekli ve merhametli insanlar çıkar. zira şu zamanda en kıymetli şey iyi ve temiz bir kalp bulabilmek.
gelecekteki sevgiliye not: sende neredeysen gel bul beni artık. bak %50'yi içerde zor tutuyorum :)