kaçkar by utmb

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

utmb world series’in türkiye ayağı. 2025’te ilk kez kaçkar dağları’nda koşulacak.

parkurlar:

kaçkar 100k › 81 km / +5400 m d+ / süre limiti 24 saat / start: 04:00 ayder yaylası

kaçkar 50k › 44 km / +3000 m d+ / süre limiti 13 saat / start: 07:00 ayder yaylası

kaçkar 20k › 20 km / +1300 m d+ / süre limiti 5 saat / start: 10:00 ayder yaylası

rota özellikleri:

yüksek irtifa, sis, ani hava değişimleri.

buzul gölleri, yayla geçişleri, kayalık teknik zemin.

%60 patika, %30 stabilize, %10 asfalt bağlantılar.

önemli noktalar:

türkiye’nin ilk utmb world series etabı.

koşuculara finiş puanına göre running stones kazandırıyor.

utmb mont-blanc için eleme puanı toplamak isteyenler açısından kritik.

organizasyon merkezi ayder yaylası - çamlıhemşin - rize

bağlantılar:
https://kackar.utmb.world/tr/races/20k
https://kackar.utmb.world/tr/races/50k
https://kackar.utmb.world/tr/races/100k

kaçkar utmb, bölgenin doğal zorluğunu doğrudan parkura yansıtan, teknik anlamda sert ama manzarasıyla ödüllendiren bir ultra trail.
2 favorites - -
hava kosullarindan dolayi 100k parkurunun iki gun once iptal edilip 50k rotasinin degistirildigi, start ve finish dahil 4 defa ayder merkezden gecilecek yaris.

birkac gun once gerek ayder'e cikan yollarin cokmesi, gerek yuksek rakimlari kar basmasi ve hemen ardindan cikan gunesin cig tehlikesi olusturmasi sebebiyle bu sene boyle oldu. hazindak, samistal, kavrun, goller mevki out, huser ve ceymakcur in...

anneeeeee bitti diyen cocuk yaris oncesi defekasyon esnasinda bildirdi...
2 favorites - -
hadi ben de koşuyorum 10k, 20k da bu nedir amk. insanın limitlerini böylesine zorlayan bir parkuru koşanları tebrik ediyorum.
yarımaraton bitirince bile gelen hazzı düşündüğümde buna x10 derim.
nasıl insanlarsınız ?
0 favorites - -
iş gereği utmb'deyim.hava koşulları inanılmaz zordu,parkuru zaten söylemiyorum bile.katılan herkesi tebrik etmek,takdir etmek lazım.20k'da koşan 50 yaşındaki nazmuş ablayı ayrıca tebrik etmek istedim.
1 favorites - -
seneye kesinlikle 50k parkurunu koşacağım ultradır. bu yıl olmadı ama izlediğim kadarıyla 20k parkuru da 50k parkuru da çok güzel görünüyordu. son anda 100k parkurunun iptal olması katılanları üzmüştür mutlaka ama seneye onu da aşacaklarını düşünüyorum.
0 favorites - -
100k ya aylar önce büyük heyecanla yazıldım. bu yarışa hazırlık olsun diye 40-65k arasında 5 farklı tarihlerde ve coğrafyadaki yarışa katılıp hazırlık yaptım. 4 kilo verdim, saatlerce antrenman yaptım. heyecan tavandı. ve son 2 günde çığ tehlikesi var diye iptal ettiler 100k yı. büyük hayal kırıklığı yaşadım ama varır bundada bir hayır diyip 50k ile teselli buldum. parkur güzel, zor ve çokça tehlikeliydi. uçurumun kenarında sadece 1 adım genişliğinde patikalarda saatlerce yol alıyorsunuz. düşseniz sizi bulmaları saatler alır. kolunuz bacağınız kırılır muhtemelenve zaten soğuktan hipotermiye gitmeniz 30dk bulmaz. doğa muhteşem. ama maalesef onunda ırzına geçiyoruz inatla. hava sisli soğuk ve çiseleyerek yağıyordu. 10 saati bulmadan bitirdim parkuru. organizatör utmb benden anca vasat puan alır. ama iyi tecrübe oldu. ayder yaylarını bize böylebir tecrübe ile yaşattığı için mutluyum.
1 favorites - -
ultra maraton dünyasının prestijli markası utmb'nin kaçkar etabını.

sayıları neredeyse yüzleri bulan, koşuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, koşuyu tinder maksadıyla kullanan, tek amacı ınstagram’da fotoğraf paylaşmak, çevresinde farklı görünmek, belki de “orada birileriyle tanışırız” hevesiyle gelen artık her etkinlikte sayıları gitgide artan yılışık, yapay ve gevşek tipleri bir araya getiren bir organizasyona şahit olduk.

kimin nerede koşacağına ben mi karar vereceğim? tabii ki hayır, bana ne, haddime de değil! ama hiç trail koşmamış adamın kaçkar’da, utmb’de ne işi var? hayatınız baştan sona şov. iki post paylaşacağım diye sosyal medyada kendimi eşe dosta havalı göstereyim derken, koşuya gönül veren insanlara zulüm olmaktan başka bir şey değilsiniz. kafamızı, beynimizi şişirdiniz boş muhabbetinizle. dua ediyoruz ki başınıza bir şey gelmedi. keşke aladağlar gibi katılım kriteri konulsaydı, hatta ve hatta konulmalıydı.

ha bu arada koşamayan sözde influencer tayfa bir havada, koşan başka bir havada. ne kasıntı ne yapay insanlarsız! elit koşucular olur, onları anlarım ki onlar bile sizin kadar kasıntı değil ama arkadaşım, kardeşim; bu kadar kasıntılık, bu kadar ego nedir? biz kimleri gördük, ne mütevazı, ne insancıl, ne alçakgönüllü insanlardı. bu ülkede spartathlon bitiren kahramanlar, backyard’da rekor kıran insanlar var. inanın, bir tanesinde bile sizdeki kibir, ego ve şovculuk yok.

geçtiğimiz yıllarda, o veya bu sebeple bölgede düzenlenen kaçkar koşusu bu kadar desteklenmedi. belki yetkililerin fazla bilgisi, haberi yoktu, belki farklı nedenler vardı. çok normal. utmb markası çalışmak, destek verilmesi, marka etkisiyle bölgede hareketliliğin fazla olacağı beklentisi gayet anlaşılır. genelde tartışmaların büyük kısmı da bu kaynak odaklıydı. “eski organizasyon vardı, yerliydi, milliydi” gibi eleştiriler ise açıkçası lakırdıdan öteye geçmedi. çünkü kıyaslanan organizasyonlar aynı seviyede değildi. aynı insan tepeden tırnağa ithal giyinirken neden yerli ekipman kullanmaktan kaçındıysa iki organizasyon arasındaki farkta bu kadar açık.

ama bir başka ve belki de en önemli konu şu: ülkemizde yapılan en kötü, en başarısız organizasyonlardan biri oldu. utmb değil sanki anadoluda yapılan sıradan bir amatör etkinlik havasını aşıladılar. başarısız mı desem, rezil mi desem bilemiyorum…

eğer devlet yetkilileri okursa yada bu satırlar bir şekilde kulaklarına giderse, tüm kalbimle söylüyorum: utmb ve devletin emeğinin karşılığı bu değil!

evet, bu ülkemizde yapılan ilk utmb idi. ilk organizasyonda hatalar olur, kabul. ama bu etkinliği alan firmanın ilk organizasyonu değil! nasıl ki kaçkar’a ilk defa gelen bir koşucunun izahı yoksa, bu firmaya da yok. sonuçta etkinliği pastaneye yaptırmadılar, üstelik aramızda utmb’nin dünyada yaptığı başka yarışlarını bitirmiş, ülkemizde 100k gibi mesafelerde defalarca başarı göstermiş, hayatını koşuya vermiş insanlar vardı. onların da çok net bildiği gibi: bu organizatör firma, işin ne olduğunu bilen bir firma.

ama günün sonunda açıkça söylemek gerekirse pek çok rezilliğe şahit olduk.
utmb büyük marka. bu kadar yolu, bu kadar zahmeti çeken kimse çer çöp için gelmedi. kaç kişi geldi, 400 mü, 800 mü? kimse boş çantaya ya da 50 lira etmeyecek yeleğe ihtiyaç duymadı. ama kardeşim, boş çanta nedir ya! bu şoku atamıyorum. vermeyin dostum, gerçekten vermeyin. bunca masrafın sonunda kimse kitlerin peşinde değil. ama boş çanta da alay konusu oldu.

ha, kayıt ücretleri, parkur iptali sonrası insanların paralarının nasıl geri ödenmediği meselesine girmiyorum bile. sayın devlet büyüklerimiz küçük bir araştırma yapsın, yeter. ilgili firmanın bu konudaki tutumu baştan sona ayıptır.

gelelim yerel yönetim ve devlet desteğine…

rize’de ne kadar iş makinesi varsa bu etkinlik için oraya yığan yerel yönetime, enerji hatlarını ayağa kaldıran çoruh saha ekibine, gsm ekiplerine, yaylaya ekip çıkaran şoför arkadaşlara, kıymetli jandarma personeline, tüm bunları koordine edip amirine, müdürüne, başkanına, komutanına bilgi veren çalışanlara, iş makinasına mazot getirene, enerji ekibine çay verene, havaalanından ayder’e utmb servisi süren şoför abiye kadar herkese siyasi görüşten bağımsız, yürekten teşekkürler.

kıymetli abilerim, bilin ki organizasyon firması öyle eleştiriler aldı ki, yazık… üstelik pek çok eleştiri, az evvel bahsettiğim gibi, dünya gerçeklerinden habersiz, tek amaçları sosyal mecrada fotoğraf paylaşmak olan, hayattan-doğadan kopuk insanlardan geldi. yine de ben emek veren herkese şükranlarımı sunuyorum.

ama bu organizasyonun verildiği firma ile maalesef beş sene geçmez, geçmemeli!

parkurda 20 yar geçişi varsa, en fazla 5-6 tanesi görece korunaklıydı ve yaşam halatı vardı. bölgeyi bilmeyen insanlar için şöyle izah edeyim, herhangi biri düşse üç gün sonra zor çıkarılacak geçişler. o uçurumlarda ne bir halat, ne bir güvenlik önlemi, ne bir ekip vardı. bunun çok daha kolay ve daha risksiz örneklerinde mesela babadağ’da akut veya afad hazır beklerken, başka yerlerde anda ekipleri varken, kaçkar’da bu ihmal kabul edilemez.

adım gibi eminim ki sayın bakanın da, sayın valinin de bu durumdan haberi yoktur.

görevliyi düz alana koymakla olmaz yada insanlara kırmızı mont giydirmekle kimseyi hayatta tutamazsınız, karşı tarafın yerine kendimi koyuyorum ve son dakika parkur değişikliği kaynaklı bu noktalara önlem alamadık diyebilirler, haklılar mı? evet, sonuna kadar. lakin bir kaza durumunda bu açıklamayı kimse dinlemez. riskli geçişlerde birinin burnu bile kanamadıysa bu tamamen şans.

katılımcıların büyük kısmı da laylaylom için gelmişti zaten. düşünün, dünya çapı bir etkinlikte birisi düşüyor ve düştüğü yerde ne halat var, ne ikaz bandı. arkadaş, parkur işaretlemek sadece verilen çubukları dikmek mi? ilk defa işaretleme yapmıyorsunuz, biliyoruz. bir kenara şerit çekmek bu kadar mı zordu?

bir başka konuşulması gereken konu da etkinlik tarihi. şans faktörü var, kabul. ama bu tarihte ısrar edilirse, her yıl aynı dönemde yetkililerin uykusuz geceleri olur.

peki güzel şey yok muydu? ah, bu ülkede kimseyi memnun edemiyoruz mu diyeceksiniz…
olmaz mı? dağ olur da güzel olmaz mı? yeşil olur da güzel olmaz mı? anadolu bozkırından çıkıp oralara gitmek ne demek, bunu bozkırda yaşayan, yeşili yağmuru görmeyen bilir. o kadar güzel anlar var ki, onları anlatacak kelime bulamıyorum.

sitem ağırlıklı bir yazı oldu ama utmb öyle bir marka ki yarın kayıtlar açılsın sanırım yine ilk kayıt olan kişiler arasında olurum. (bkz: marka)

çamlıhemşin belediye başkanı… abim, hangi partidensin bilmiyordum ama ödül töreninde çıktın konuştun, dedim ki: “ula, ne güzel adam be!” yakın olsan, sırf seni görmeye gelirim. ne güzel enerjin vardı, sağlığın daim olsun.

ve son olarak; bu bölgeye en büyük zararı yine bu bölgenin insanı veriyor.
1 favorites - -
tarih olarak çok yanlış bir seçim olduğunu düşüdüğüm etkilik. dizlerimdeki spor sakatlamaları yzünden anca yrüyebildiğim ve katılamaycağım bir etkinlik olsa da daha doğru bir tarihte yapılsa kesinlikle izlemek isterdim.
0 favorites - -
kaçılın uzun bir değerlendirme yazısı döşemeye geldim. aslında blogumun linkini verecektim ama reklam yapmayı sevmiyorum efendim, aynısını buraya kopyaladım, afiyetle okuyun (yalnız görseller sadece blog'da var, dileyen dm'den sorabilir). başlıyoruz...

beni etkileyen olaylarla ilgili yazıları biraz sindirip yazma taraftarıyım, bu hem o anda yaşadığım vıcık vıcık duygu durumunu (çağhan ırmak filmleri gibi) elimine etmemi, hem daha objektif yaklaşmamı, hem de benzer olaylarla daha soğukkanlı bir şekilde karşılaştırma imkanı sağlıyor.

aylar öncesinden kaydolduğumuz ve utmb organizasyonu dahilinde gerçekleşen ülkemizdeki ilk organizasyon, çoğu kişinin utmb kurasına girebilmek için elde etmek zorunda olduğu ‘running stone’ için büyük bir fırsat oldu. aksi halde yurt dışında utmb organizasyonu kovalayıp vize peşinde koşuyor, evrak kovalıyor falan derken olayın özü olan ‘koşmak’tan uzaklaşıyordunuz.

bilmeyenler için ufak kısa bir açıklama: utmb dediğimiz şey artık bir nevi ultra maraton haccı. ıron man tarafından satın alındıktan sonra daha kar odaklı, materyalist ve belki de yapay bir anlayışa bürünse de hala büyük sponsorlarca desteklenen, reklamı oldukça yapılan, beslenen ve yarış zamanı tüm gözlerin üzerine çevrildiği bir organizasyon. burada koşmak için her sene belirlenen bir gün kuraya katılıyorsunuz ve elinizdeki ‘running stone’ yani taş ne kadar fazlaysa şansınız o kadar artıyor. bu taşları yine utmb destekli organizasyonlara girip edinebiliyorsunuz. nasıl güzel tezgah di mi?

bundan sonrası sadece organizasyonda edindiğim tecrübeler, parkur atmosferi ve süreçte yaşadıklarımızla ilgili.

yarış üç etaptan oluşuyor: 20k, 50k ve 100k şeklinde. kilometreler bu şekilde olmak zorunda değil, bunlar utmb standartları. mesela 44 km ve 3000+ irtifa 50k kategorisindeyken 49 km ve 2600+ irtifa da 50k kategorisinde.

yarış tarihi birçok kişi tarafından tepkiyle karşılanmıştı. çünkü eylül ayında kaçkar, yağış, fırtına ve kar demekti. nitekim birkaç gün önce çıkan aşırı yağış ve soğuk yüksek kesimlerde kar, daha alçak kesimlerde de sel baskını ve tahribatla sonuçlanmıştı. ayder’e giden yollar yıkılmış, dere yatağına her sene ısrarla konulan bungalovlar uçmuş ve organizasyonu riske atmıştı. normal şartlar altında lokal bir yarış olsa kimsenin tınmayacağı bu olay bölge için uluslararası ciddi bir reklam yatırımı da olduğu için inanılmaz bir hızla onarıldı.

sonra dakika başı sosyal medyadan hem dezenformasyon yapan, hem takipçi kasmak için kara haber satan hesaplara maruz kaldık. gerçek olan, biz şehirlilere göre evet ciddi bir hava olayı yaşanıyordu ama yerel halk için ‘e ne var bunda’ tadındaydı. yine de hafife almak ahmaklık olabilirdi. utmb işini şansa bırakmadı ve çığ tehlikesini öne sürerek bir gün önce 100k parkurunu iptal edip 50k parkurunun rotasında dramatik bir değişikliğe gitti. 100k koşucularına bu yarışta 50k’ya katılıp sonraki sene de indirimli utmb teklifi sunuldu. kimisi çekildi, kimisi katıldı.

beni aslında bunlar rahatsız etmedi, neticede ben elit bir koşucu değilim ve bir yarış için hayatımdan feragat etmek istemiyorum. ancak zorunlu malzemelerin de saat başı değişmesi bence pek kabul edilebilir bir şey değil. zira oraya önceden varmış olan ve malzemesini tamamlamış kişiler belirtilen ürünleri elde edemeyebilir. bence bu malzemelerle ilgili baştan şu şekilde bir uyarıda bulunulması daha hoş olurdu: hava şartlarının kötü gitmesi durumunda sizlerden ekstra olarak şu malzemeleri edinmenizi isteyebiliriz. sonuç olarak zorunlu malzemeler döndü dolaştı ve tekrar en baştaki haline geldi, böylece büyük bir stres kalktı insanların üzerinden.

50k rotasında kavrun yaylası ve göller mevkisinin çıkarılması beni çok üzmüştü ama yarışın 30. km’sinde organizatörlere minnet ettiğimi söyleyebilirim, sebeplerini birazdan anlatacağım.

yarıştan önceki gün zorunlu malzemelerimizi ayarlayıp kontrolden geçiyoruz. yarış hediyesi olarak boş bir çanta ve yarışta kullanmak üzere ayakkabı süngerine benzeyen nispeten ağır ve hacimli bir gps cihazı ile (linç etmeyin tamam, güvenlik için) otele uğurlanıyoruz. yarış günü hava sıcaklığı 7 ile 0 arasında olacak, şiddetli bir rüzgar ve yağış beklenmese de yağmur ‘olacak’. ekipmanımı ona göre hazırlıyor ve şu kombini yapıyorum (toplama bilgisayar gibi yazacağım): altıma normal şort, üstüme yazlık tişört, her zaman kullandığım koşu çoraplarından biri ve baldırlara ekstra kompres, kafaya bir buff. ayakkabı gore-tex asla kullanmıyorum çünkü giren su çıkmıyor ?. üstüme 15-18 schmer hafif koşu yağmurluğu, tüm yarışı keyifle çıkarmamı sağladı. salomon lastik belt (arkada batonları taşıyorum, öndeki fermuara da telefonu kilitli poşete atıp taşıyorum, bir de üzerine göğüs numarasını asıyorum), 10 lt trail çantasına 5 jel, birkaç tuz hapı ve izotonik tablet. kilitli poşetler içerisine iki ekstra buff (ikisini de değiştirdim), bir çift yedek çorap (ceymakçur cp’de değiştim), ne olur ne olmaz diye koyduğum ve asla giymediğim içi polarlı ara katman, su geçirmez eldiven, su geçirmez 10 schmer alt, uzun kollu termal içlik, yara bandı, elastik bant, bandaj, çakı vb… önceki yarışlarda yaşadığım son dakika tercihi rezaletlerinden ötürü ekipmanı bir gün önce kafada bitiriyorum.

sabah kalkıp yarış alanına geçiyoruz, hava soğuk ama ısırmıyor, tüm yarış boyunca hafif yağış ve sis de bizlere eşlik ediyor olacak. açılış seramonisi yerel kıyafetli kadın analar ve tulum çalan bir amca eşliğinde yapılıyor, ben ikna oldum kaçkar’da olduğuma. yarışın ilk 4 km’si ayder etrafında bir tur atarak başlıyor. tırmanmadan önce ufak ufak ısınarak başlayacağız diye çok mutlu oluyoruz ama kazın ayağının öyle olmadığını single parkura girince görüyoruz. jilet gibi kaygan toprak zemin insanları domino taşı gibi devirmeye başlıyor. düşmeyenlere asılıp aşağılara çeken mi, batonun sivri ucunu size saplamak isteyen mi dersiniz artık hepsi var, dolayısıyla insanlara çamurdan daha çok dikkat etmek zorunda kalıyorsunuz, öyle ceylan gibi sekip sağınızdan solunuzdan uçanlar da görüyorsunuz ama çok da profesyonel olmadıklarını az ileride yerde üst baş temizlerken görünce anlıyorsunuz. ben üç defa düştüm, birinde sağ el bileğim burkuldu ancak yarışta pek hissetmedim, yarış sonrası biraz rahatsız etse de iki üç güne toparladı.

bu parkuru yeşillik bir alandan aşağı inerek bitiriyor ve ilk dik çıkış olan huser yaylası etabına başlıyoruz. yaklaşık 7 km ve 1000 metre irtifa var. burada tehlike yok denilebilir, aydos’ta düzenli irtifa antremanı yapan biri için çok da zorlayacak bir yer değil. insanları geçmek için zaman zaman boşluklar oluyor ancak yine de en arkalara kalmamanız lazım yoksa ciddi bir kuyruk oluyor. artık batonları bir daha kapatmamak üzere açıyor ve burayı sabit bir hızda çok gaza gelmeden nispeten hızlı adımlarla tırmanıyoruz.

huser yaylasında da bir loop atacağız, bu etabın 1,5 km’si bölünmüş yol, loopu bitirip dönenlerle burada yolumuz kesişiyor. tabii ki karşıdan gelen azmançolar kafaya oynayanlar. burada zirveye çıkınca ilk istasyonda hızla suyumuzu tazeleyip iki kraker kıtkıtlıyoruz, tulum çalan amcaya ‘naaabıyonuz ya burada’ bakışı atıp, yolumuza devam ediyoruz. 11 km geride kaldı.

buradan sonra ortalama 13 km çoğu iniş profilinde bir parkurumuz olacak. bunun yarısı dağ eteklerinden şelalelerin de arasından geçiyor. çoğunlukla koşulabilir olsa da daralan yerlerde sağ tarafın uçurum olduğunu hesaba katarsak ben yürümeyi tercih ediyorum. kimi yerde duvarlarda ip var, tutmayacak kadar özgüvenli ve maharetli değilim, tutunca da hiçbir şey olmaz nasılsa diyip öylece asılıp gitmiyorum. dozunda bir korkak olduğumu düşünüyorum. bu etaptan sonra ikinci istasyonumuz olan peryatak’a ulaşıyoruz. aşırı dikkatli inmeye çalışmak tırmanmaktan bana daha zor ve hırpalayıcı geliyor. burada tuz hapımı ceplerimde bulamıyorum vs derken 10-15 dk arası bir zaman harcıyorum. sonrasında aşağıya doğru çoğu beton ve toprak olan yola geçip dümdüz koşuyoruz.

şimdi yukarıya tırmanış başlayacak, buranın 4 km’si galer mevkiine kadar çoğu asfalt ve az bir kısmı kilitli taş ve stabilize yol. yükselti ve eğim profiline önceden çalıştığım için tempomu bozmadan hızlı adımlarla yürüyorum. havanın soğuk olması olumlu motive ediyor çünkü ısınmayı da tempoyla dengeliyorum. sıcak bir havada burada yürümek ne kadar keyifli olurdu zaten bilemiyorum. galer düzüne kadar coğrafya ne kadar güzel olsa da sis de bastığı için biraz sıkılıyorum ve yanımda benim tempomda giden rus arkadaşı bazen koşar gibi yapıp gaza getiriyorum, az ileride kendisi nefes nefese kalınca yürüyüp yine yanından geçiyorum, dilerim beni güzel anar. galer düzünde sol tarafta üç tane keçi görüyorum, ikisi beyaz biri kahverengili ve değişik bir fenotipte, bu çoğu koşucunun ilgisini çekmiş, dilerim bunu okuyup bilen birileri benimle ne keçisi olduğunu paylaşır. üçüncü istasyon olan galer’de yine 3-5 dakika harcayıp depolarımızı doldurup yola devam ediyoruz. hedefimiz ceymakçur…

evet benim için yarışın seyrini değiştiren, mental ve fiziksel anlamda zorlayan kısma geldik. burada bir vadi içinden yaklaşık beş km boyunca ince ince tırmanıyorsunuz. özellikle son iki kilometresi kayalık, bataklık, çamur ve sulak arazi olduğu için havanın da soğumasıyla beraber fiziksel anlamda oldukça hırpalıyor. burada beni inciten nokta vadinin öteki tarafındaki bayrakları ve insanları görüp istasyona az kaldığını düşünmek oldu. buraya kısa süre sonra varıp biraz enerji depolayacağım hayali kurarken gözlerimi ileriye diktiğimde önce aşmam gereken dik bir tepe gördüm, burayı da aşınca yolun epey ilerisinde insanlar hala devam etmekteydi. peki ben ne zaman vadinin ötekini tarafına geçecektim sayın okur ?! elimi uzatsam ulaşabileceğim istasyona motivasyon kaybı, soğuk hava, buz gibi suya girmekten başka çarem olmadığı için sırılsıklam olan ayaklar ile ortalama 45 dakikada ulaştım. bir ara dibimde suud bir arkadaş fantezi arabesk dinliyordu telefonu bağırta bağırta, uyardım ve güzel karşılık aldım, sessizlik (veya bir akarsuyun sesi) beni daha çok motive ediyor.

yukarı ceymakçur’da dördüncü istasyona giriş yapıyoruz. burası aynı zamanda iki katlı ahşap bir otel, gücüm hiç yok, enerjim çok düştü. sıcak dinlenebileceğim bir yer var mı diye soruyorum ve beni üst kata yönlendiriyorlar. içeriye girdiğimde geniş bir alanda afad ve jandarma ekipleri çıt çıkarmadan kütüphane sessizliğinde oturuyorlar. sobaya yakın geçip yağmurluğumu ve çantamı indiriyorum. ayakkabıları ve çorapları da çıkarıp sürekli su toplayan sol ayağımdaki parmaklarıma sardığım bantların bambaşka yerlerde olduklarını görüyorum ancak parmaklarımın durumu iyi. çantaya attığım yedek flasterleri kuruttuğum parmaklarıma iki kat doluyor ve üstüne her ne kadar tekrar ıslak ayakkabılarımı giyecek olsam da kilitli poşette sakladığım yedek kuru çoraplarımı giyiyorum. yolun bundan sonrasını koşacağım düşüncesiyle ne termal içliğe ne de orta katmana dokunmuyor ve çantaya geri tepiyorum. bir 10-15 dakika daha dinlenip ısındıktan sonra kuruttuğum yağmurluğu tekrar giyip dışarıya çıkıyor ve enerji toplamaya başlıyorum. tuzlu haşlanmış patates, mercimek çorbası ve kahve tercih ediyorum. bu istasyonda ortalama bir otuz dakika geçirdikten sonra kendimi iyi hissettiğime emin olup tekrar yola çıkıyorum.

ufak olduğunu düşündüğümüz bir irtifadan sonra iniş başlayacak, artık çok motiveyim. vadinin öteki tarafındayım, beni görüp birazdan aynı yere ulaşacaklarını düşünen arkadaşlar adına üzülüyorum. yaklaşık üç kilometre sis de olsa vadinin, manzarının tadını çıkararak hızlı adımlarla, zaman zaman da koşarak iniyorum. çok kayalık olduğu için adımlarıma dikkat ediyorum. aşağı ceymakçur’a geldik, artık minik bir çıkışımız olacak… ahşap ve taş köy evleri arasındaki merdivenlerden geçirilen parkurdan yukarıya doğru çıkmaya başlıyoruz derken acı gerçekle karşılaşıyoruz. düz duvara tırmandıran kaygan zeminli çıkışlar, bir tarafı uçurum olan eğimli single parkur zemin, beş adet şelale önü geçişi (ip mip yok) derken topografyadaki o minik detayın ne kadar da önemli olduğunu tecrübe etmiş oluyoruz. burayı yaklaşık on kişi gıkımızı çıkarmadan birbirimize destek ola ola, önümüzü arkamızı kollayarak gidiyoruz. kimse birbirini ne geçmeye çalışıyor ne de yol verenin önüne geçmek istiyor. istemsizce bağrıyorum: hani bitmişti lan !!

yokuşu bitirirken tek motivasyonum iniş başlar başlamaz koşacak olmaktı. buradan sonra çok anlatacağım bir şey yok ama şunu ilave edebilirim, bu kadar bitap düşer gibi olmama rağmen kendimi zihinsel ve fiziksel anlamda koşmak için oldukça iyi hissediyorum. yaklaşık 10 km neredeyse hiç durmadan yokuş aşağı koşuyorum. aradaki tek istasyon olan galer’de sularımı tazeleyip, ağzıma kraker atıp hızla devam ediyorum ve saatteki estimated time o nalçak tırmanışı bitirip tempoyu arttırdıkça birer dakika geri gelerek 16:00’dan 15:35’e geliyor ve yarışı hedef sürem olan on saatin bir buçuk saat gerisinde tamamlamanın mutluluğunu yaşıyorum. en büyük mutluluk parkuru sağlıklı bitirmek ve parkurda koşarken keyif almak. artık daha çok doğrulanmış veriyle başlayıp keyifli bitiriyor olsam da yeni tecrübelerimle sonraki ultraları iple çekiyorum. yine de şairin dediklerini unutmamak lazım tabi:

ultramaratonda bahaneler çok olur,
yokuşları yürü yürü çık yarim.
krampların sebebi tuz eksikliğidir,
yine de kompres çorabını giy yarim.

heyecanımıza ortak olan herkese sevgiler…

bazı ufak notlar eklemek istedim, marvel filmleri sonunda çıkan after credits scene gibi olsun heheh.
-yarış öncesi hava şartlarının olumsuz olduğunu görüp gruplarda devamlı pesimizm pompalayan arkadaşlardan uzak durup koşamayacak olsam bile yaylanın, doğanın tadını çıkarmaya odaklandım.
-ayder’in bu kadar kalabalığı kaldırabileceğine şüpheyle bakıyordum, hiç öyle ıkış tıkış bir yer olmadı. bas bas bağıran enerji dolu arkadaşlarla mesafeli olabildik.
-otoban sayılabilecek yerlerde 50 metrede bir adam dikilmişken, uçurum kenarlarında bekleyen kimse yoktu.
-finisher yeleği utmb’ye yakışmamış.
-30 euro’ya ortalama fotoğraflar bizim yerel organizasyonlardaki bedavalarla asla boy ölçüşemez.
-yarış bitince sadee soğuk mercimek çorbası ve makarna…
-katlanır kase ve plastik çatal/kaşık taşıdık, hiçbir yerde kullanmadık.
-b planı baştan çok iyi çalışılmış, yeni parkurda emeği geçenlere ne kadar minnet etsek az.
-yarışı sadece 20-30 kişi bitiremedi, böylesine zor bir parkur için muhteşem bir oran.
-orijinal rotayı iple çekiyoruz…
2 favorites - -