peş peşe 10 kez söylemişliğim vardır herhalde.. şarkıyı değil ama..
yurtdışında eğitim aldığım dil okuluna lokum götürmüştüm bir gün.. "meşhur
turkish delight mı?" diye sordu hemen hemen herkes.. ben tam "evet o!" diyecekken, sınıf arkadaşım
dimitris bir tane lokumu ağzına atıp, hemen müdahil oldu konuya.. "yo hayır,
loukumi bu..
greek delight!" dedi.. bu olayın akabinde
türk kahvesi mevzusu açıldı derste.. bizim hocalardan biri çok severmiş meğer.. o sırada dimitris "o bahsettiğiniz aslında
greek coffee'dir!" dedi.. dedik "farklı onlar birbirinden çoocuğum" ama ikna edemedik kendisini..
aramızdaki bu durumu farkeden hoca, sınıfta bir sorun olmaması adına, kelimelerle oynadığımız bir oyunda partner olma bahanesine bizi yan yana oturtur o gün.. sözlükten rastgele bir sayfa açıp, partnerine orada ilk gördüğün kelimeyi anlatma amacını güden oyunda ben kelimemi anlatırım, sıra dimitris'e gelir.. anlatmaya çalıştığı kelime
legendarydir..
barney stinson'dan l
egen wait for it dary tekniğini kullanarak anlatsa sorun yaşamayacaktık tabii ama arkadaşımız başka bir yöntem seçer..
- şimdi sana anlatacağım kelime için, hımmm şeeeey hah tamam.. mesela
konstantinopolis'i düşün..
-
istanbul demek istiyorsun?
- hayır a little bird told me! o'nun ismi konstantinopolis.. ve orası bizim, biliyorsun değil mi?
- (hasbinallah) istanbul dimitris, konstantinopolis değil! lokumdu, kahveydi bir şey demedim ama bari bu konuyu kabul et..
- konstantinopolis!
- istanbul!
- konstantinopolis!
- istanbul!
hoca bu
kırmızı beyaz tezahüratına benzeyen çalışmamızı duyunca yanımızda alır soluğu, oyunu değiştirir.. şimdi biz dimitris ile görüşürüz ara sıra.. "
burası istanbul dimitris is-tan-bul!" demiyorum tabii kendisine ancak ne zaman sohbet etsek, ön hazırlık olarak sesim bir değişiyor..
(bkz:
tezahürat yaparken ses tonunun değişmesi)