gündüz de parlayan ışıklardan kurulu, elele tutuşan iki beden gibi durur ayakları bir yerde, dünyanın bir ucuna dahi uzanır diyer ayakları.
yolları seçmiyorsun ya...
çizilen çizgilerde sular mı akmaz, parmaklıklar okulları ve mezarlıkları çevreler.
bütün teller bir telgraf hayali kurar.
buğday tarlaları olmasa hissedilir miydi uzaklar?
ben ne zaman bir uzak düşlesem, ilk evvela serilir sarı tarlalar…
kimselerin geçmediği, serin akşamlarda yazların eskidiği, göçebe çadırlarından dumanlar yükselir.
içinde hiçbir şey götürmek istemezsin ya, yollara dizilmek isteyen bütün çakıl taşları valizine yerleşir.
bulutların başı döner, sen özlediğin ülkelerin çatılarında tepeleri ararsın.
kimi kimden alır kime götürür, bir ses:
- gel hadi buraya!