insanları belleği ‘
katmanlar’ halindedir. geçmişinde yaşadığı belirli dönemler, o kişiye ait belirli bir katmanı oluştururlar. örnekleyelim: üniversite yaşamı bir bloktur ama üniversite yaşamı içinde geçirilen dönemler küçük katmanlardır. bunların toplamı da bilincin tamamını oluştururlar. bilincin tamamı da elbette ki bilinçdışını da kapsayacak surettedir ama bilinçdışı, klâsik anlayışta öngördüğü gibi değil de, daha çok bugüne dair bir bilinçdışıdır. evet, ne demek bu “
bugüne dair bilinçdışı?”… geçmiş, bloklardan oluşur ve bugüne gelir, yani bu sizin isteyip istememenize bağlı bir şey değildir, siz istemeseniz de, üzerine gitseniz de hiçbir şey tam anlamıyla silinemez, sadece geçici bir süreliğine kaldırılır. tabii ki bunun anormal olan durumları da var. geçmişinizdeki bütün parçalar bugüne gelir ve bugünü de yanına alarak geleceğe giderler.
ancak bu saydığımız bloklar içerisindeki küçük katmanların varlığı da gösteriyor ki
bazı olaylar sürekli olarak canlı tutulurlar, yaşamın mücadele alanında ilk sırada yer alırlar. elbette ki bunun bir hastalık olduğunu belirtmeye gerek yok, çünkü, geçmiş artık bir defa yaşanmıştır ve geçmişe giderek bir şeyleri değiştirme lüksü, henüz insanların elinde yok.
durum böyle olduğu halde ve insanlar tarafından bunlar iyi bilindiği halde,
yine de geçmişle olan kavga sürmeye devam eder çünkü, üzeri örtülmesi gereken bir şey vardır, bu mutlaka vardır ve bu yüzden birey geçmişiyle daima kavgalıdır. kendi geçmişindeki bir blok içerisinde yer alan döneme dair bütün anıların silinemeyeceği de muhakkaktır. mesela siz geçmiş dönemde x gibi düşünüyorsunuz fakat
ileriki bir zamanda y gibi düşünüyorsunuz. fikirler muhakkak ki değişirler insanın değiştiği gibi ama burada hastalıklı olan süreç,
fanatik bir intikam hissidir ve hastalıklı kişileri asla terk etmezler, adeta varlıkları bunun üzerine kuruludur.
“geçmişiyle barışık yaşayan” insan gibi polyannacı bir şive kullanmak doğru değil. ve bu doğru da olmaz çünkü geçmiş vardır, geçmiş yaşanmıştır ve geçmiş gitmez. ama burada kaçırılmaması gereken şey, geçmişin geleceğin mühim aksamından olduğudur. bu, büyük ve uzun ömürlü şirketlerin “geleceğimiz şekillendiren bir geçmişe sahibiz” şeklinde basit bir cingıl’dan öte anıların, bilinçteki konumuyla ilgilidir. düşmanca ya da kalleşçe, muzip ya da esprili bir konum olabilir ama, mutlak bir surette birey için geçmiş, canavar halindedir. bundan sonrasında bilinçdışı hiç olmamış canavarlar, kuytu köşelerde saklanan hayali varlıklar ve mutlak düşman alegorileri üretir, savaşır. bu tip bir savaşım, havanda su dövmekten öte bir şey değildir fakat, bireyin kendisini daha başka saplantılara doğru sürükler.
kişi, artık geçmişinde yer alan katmandaki unsurları tespit eder. bu unsurlar bir inanış ya da bir kişi olabilir. komik ama, eski sevgili bile olabilir. şimdi oradan bakabilirsek olaya, yani buna gücümüz yeterse diyebiliriz ki, sevgiliyle geçirilen süre [
durée] kocaman bir bloktur ve içerisinde yaşanılan anılar ya da küçük dönemler o katmanlardır.
öyle katmanlar ki, içerisinde her şey barınır: bir parçaya yüksek anlamlar izafe etme,
bir tablonun çift için anlattıkları, alınmış bir hediye, içerisinde, belirli bir zaman zarfında bir ya da birden çok sefer bulunulmuş bir mekân [ki en önemlisi budur] ve o mekânın aldığı başka haller, parfüm kokusu ve daha bir sürü “
maddi” unsur. ancak bunlar sadece maddi unsurlar değildirler, kişinin yaşamının belirli bir bölümüne damgasını vuran, ‘
baruch spinoza’ hazretlerinin (aleyhisselam) nokta atışıyla tespit ettiği o muhteşem anlatılı “
imgelerle eylemlerin ilişkisi” mutlak surette vardır. mekân değişse bile her şey birbirini çağrıştırır ve geçmiş, geri gelemediği için acı vardır. bununla bağlantılı bir acı tanımı için:
(bkz:
acı/#12603083)
acı, artık bir süre sonra nefrete dönüşecektir çünkü, nefret çok güçlü bir duygudur,
insanın nefret sayesinde altından kalkamayacağı hiçbir şey yoktur ve hiçbir din ya da hiçbir ideoloji, nefret kadar güçlü olamaz. zaten sürekli olarak geçmişiyle mücadele eden bireye dinamizm sağlayan, ona daimi surette güç veren şey de budur:
nefret…
oysa, bir blok [yani zaman birimi olarak blok] öncesinde, neredeyse birbirinin yakınından geçemeyecek olan, asla bir arada düşünülemeyecek olan şeyler, bir blok sonrasında ortaya çıkmıştır bile. işte ben buna çelişki demiyorum, “çünkü ben ömrümce adle boyun eğdim!”