bizim toplumun gönül ilişkilerinde başarılı olamamasının sepeblerinden biri olarak gördüğüm hadise.
erkekler sadece "sevişmeye", kadınlar ise sadece "eş bulup evlenmeye" odaklanmışken, bu iki şapşal kesim de, bir ilişkiden ne beklediğini, ilişkiye ne verebileceğini, ne katabileceğini, ilişkinin sağlıklı sürebilmesi için gereken şartları nasıl sağlayacaklarını, ilişkinin sorumluluğunu nasıl üstleneceklerini bilmeden... aman da mutlaka bir ilişkimiz olsun, ama sakın terk edilmeyelim endişesiyle o ilişkilere bodoslama giriyorlar.
oysa, canım evladım, güzel çocuğum, şapşal yavrum, daha birbirinizin mutluluğu yakalaması için ihtiyaç duyduğu duygusal altyapıyı kurabilmekten acizsiniz. kendini bilmiyorsun ki, karşındakini nasıl anlayabilesin?
çocuklarına, bana hislerini anlat, bunu yaptığında ne hissetin diye soran ebeveynlerin olmadığı, çocukların kendi duygu ve düşün dünyasını tanımadan yetiştiği ve yirmili yaşlardaki o badak halleriyle evlendirilip kurban edildiği bir toplumdayız ve içgörüsünü geliştirmiş, kendinin farkında, ne istediğini, kim olduğunu bilen, eşine ne verebileceğinin farkında bireyler yetişmeden, siz de bu insanlardan bir olmadan, hiçbiriniz ilişkilerinizde mutlu olmayacaksınız gencolar.
yoksa işte böyle sürekli oradan oraya savrulduğunuz ağır duygusal dalgalanmalar, kaygı bozuklukları, şizofreni belirtileri ve bu saykoluğun içinde geçen ıstırap gibi evlilikler... hayatınızın özeti bu olacak.
ya da en temizi: #
mgtow