hıncal uluç emre aköz polemiği

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

aynı gazetede yazan iki zatın isim vermeden birbirlerine laf yetiştirmeye çalıştıkları polemiktir.

hıncal uluç:

"bana "dangalak" diyen zeki adamın müthiş yazısını tüylerim ürpererek okudum. doğan gurubu'nun, abdullah gül'ün cumhurbaşkanı olmasını engellemeye çabalayarak işe başladığını yazıyor. "her şeyi yaptılar, 'şövalyelik yap, aday olma' bile dediler" diyor..
yahu en büyük gerginlik köşk'e sıkma baş çıkınca olmadı mı?. darbeci abdullah gül'ü engellemeye mi kalkar, yoksa "işte sıkmabaş köşk'te" diye şıkır şıkır kına mı yakar?..
gül cumhurbaşkanı olmasa, recep tayyip erdoğan, seçim gecesi konuşan o harika lider olarak devam etse, ipler hiç gerilir miydi. bu ülkede darbeciyi geçin, hayalcisi kalır mıydı?.
ötekilerin hepsi darbeci de.. "radikal kararsızdı" diyor.. "kâh darbeye omuz veriyor, kâh ergenekon'dan ya da darbecilerden söz ederek, darbecileri köstekliyordu. ama belli ki net bir uyarıyla radikal'i de hizaya soktular."
şimdi bunları yazan adamın karısı radikal'de köşe yazarı.. kadıncağızın durumunu tahmin edebiliyor musunuz?..
rakip gazetede yazan kocasına, içerden bilgi sızdırıyor.. yani kocasının yazdıkları, aslında birinci elden gelen, doğrulanmış haberler.. millet öyle düşünmez mi?.
gazeteciliği ne hale getirdiğimize bakar mısınız?."
http://www.sabah.com.tr/…54ee4b933dd7660a4d8fd.html

emre aköz:
"birkaç notla anlatayım:
- eskiden sabah'tan aldığı paranın karşılığını, yine sabah için çalışarak verirdi. şimdi emeğinin bir kısmını doğan grubu'nun hizmetine sundu.
- örnek mi? hürriyet 18 haftadır salı günleri bir ' spor' ilavesi veriyor. sizinki her hafta ama gerçekten her hafta, orada tam sayfa ' sohbet' yapıyor. sayfanın tepesindeki standart fotoğrafının üstünde de ' yazar' ibaresi yer alıyor. (bu davranışın genel ahlaka ve meslek etiğine uymaması bir yana; bizimkiler mesele etse, tazminatsız kapının önüne koyar.)
- ben doğan grubu hakkında bir şeyi eleştirdiğimde, sanki onların kendilerini savunacak kalemi ve dili yokmuş gibi, karşımda bir de bunu buluyorum. mübarek sabah çalışanı değil, rakibimizin avukatı.
- benim geçen gün yazdıklarımın tüylerini ürperttiğini yazıyor.
lütfen bu dâhiye yardımcı olun da, yazdıklarımın daha önce yayınlandığını öğrensin, benim katkımın bunları derlemekten ibaret olduğunun farkına varsın.
ama işiniz zor. çünkü hoşlanmadığı türde bilgileri öğrenmemek gibi bir huyu var: mesela sabah'ın gündelik işleyişiyle hiç ilgilenmediği için, " sistemden bilgisayarıma girip yazımı okudu " diye yaygara koparmıştı. çok gülmüştük.
- başka kuyruk acıları da peşini bırakmıyor: mesela kuzeni olan radikal yazarı, apoletperest mehmet ali kışlalı'nın birkaç yalanını yakalayıp yazmıştım. kulaklarından dumanlar çıkarak okuduğuna eminim.
bunları bir kenara not ettiğini de (o etmese de abisi ediyor) biliyorum. şimdi eline fırsat geçtiğini düşünüp saldırıyor."
http://www.sabah.com.tr/akoz.html
0 favorites - -
daha onceleri siyaset dışı konularda*** daha ziyade isim vererek yada gazetede yer belirterek (o zamanlar yan yana sayfalarda yazıyorlardı) girdikleri tartışmaların yada paslaşmaların devamı niteliğindeki polemiktir. birbirlerine bir husumet besliyorlar mı bilmem ama siyasetteki gerilim ve farklı taraflardan saldırmaları aralarındaki polemiğin daha da uzayacağı sinyalini veriyor. ayrıca hıncal uluç'un sabah gazetesinin su anki cizgisinden pek te memnun olmadığını düşündüğümde yıllardır çalıştığı gazeteden ayrılması sonucuna varabilecek tartışmalar silsilesini başlatabilecek durumdur.
0 favorites - -
emre aköz'ün 29 haziran 2008 tarihli yazısı ile gelecek vaat eden yazar kavgasıdır. zira bu yazısında emre akoz'un hıncal uluç'u darbe yanlısı yazarları savunan bir ad borazanına benzetmesi ve eylem planı müfettişi ve dnglk 19(ondokuzun değişken olduğunu da yazısında vurgulanmıştır) gibi isimler takması tartışmanın devamının geleceğini bizlere anlatmaktadır. hıncal uluç'un olası bir transferinin de gazete icinde dile geldiğini emre akoz'un yazısında
ima edildigini goruyoruz. artık bana da hıncal uluc'un olası cevabını beklemek duserken bahsi gecen yazıyı da buraya kopyalayıp yapıştırıyorum*

--- spoiler ---

fena billah!
hayati tek'in kaleme aldığı 'darbeler ve türk basını' adlı kitabı okuyorum: hangi darbede basın nasıl bir tavır aldı? kim, kimi, hangi kelimelerle destekledi?
ekler bölümünde yer alan bir söyleşide hayati tek şöyle bir değerlendirme yapıyor:
" 27 mayıs'ta ( 1960 ) demokrat parti'yi destekleyenler dahil bütün basın darbenin yanında olmuştur. 12 mart'ta ( 1971 ) durum biraz farklılaşır. orada marksist bir cunta beklentisi içinde bulunan sol kalemler hariç, basın muhtıraya karşı durur. 12 eylül ( 1980 ) 27 mayıs'ı çağrıştırır. üç beş kalemin haricinde hepsi darbecilerle saf tutar. 28 şubat ise tamamen farklıdır ve umut vericidir. darbeyi destekleyenlerle karşı duranlar neredeyse eşit sayıdadır. bir de tarafsız kalanlar var. onların derdi demokrasi. ben onları da darbe karşıtlarına dahil ediyorum."

gelelim bugüne.
benim değerlendirmem şudur: avrupa birliği süreciyle derinleşmeye başlayan demokratikleşme ve şeffaflaşma, ardından 22 temmuz 2007 seçimleriyle gelen yüzde 47'lik oy oranı, cumhurbaşkanının ' karşı kamptan' olması ve ' yeni anayasa' çalışmaları bürokratik eliti rahatsız etmiştir.
mevcut şartlarda tanklı tüfekli " açık darbenin " mümkün olmadığı değerlendirmesini yapanlar; yanlış hatırlamıyorsam ilk kez milliyet yazarı hasan cemal'in dile getirdiği gibi bir " yargı darbesine " soyunmuştur.
yargı darbesinin su yüzüne çıktığı tarih 14 mart 2008'dir: yani "kapatma davasının" açıldığı gün.
ancak hazırlıkların daha önceye dayandığı, en azından eylül 2007'ye dek gittiği, kamuoyuna geçenlerde yansıyan ve kısaca ' eylem planı' dediğimiz belgeyle ortaya çıktı.
bu belgeye hiç şaşırmadık. çünkü abdullah gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte, aynı 28 şubat'ta olduğu gibi, medyanın bir kısmı bazen düpedüz yalan haberlerle, bazen de olaylara takla attırarak, yargı darbesi değirmenine su taşımaya başladı.

ancak 1997 ile 2008 arasında önemli bir " değişken " devreye girmişti:
'28 şubat'a tam destek veren sabah grubu bu kez darbe sürecinden uzak duruyor, demokrasinin yanında yer alıyordu.
ortamda böyle olunca, haliyle "darbe yanlısı" yazarlar ile "darbe karşıtı" yazarlar arasında atışmalar başladı.
işte bu süreçte ilginç bir durumla karşılaştık: darbeci yazarların yalanlarını eleştirdiğimizde karşımızda yüksek ahlaklı bir ad borazanı bulduk.
bu nameci adeta bir " eylem planı müfettişi " gibi grubun yayın politikasını karalıyor, " gitsem mi/kalsam mı " diye fır fır dönüyordu.
müşteri kızıştırmayı o hale vardırdı ki darbe destekçisi rakip grubun spor ilavesine katkıda bulunuyor, bunu da " sohbet " adıyla maskeliyordu.

bu süper haysiyetli numaralarını ortaya çıkarırken " dnglk " kodunu kullanmıştım.
görüyorum ki ahlaklı davranmaya devam ediyor ve tam 19 haftadır rakip gazeteye katkıda bulunuyor.
o halde, bu durumu adlandırmak için " dnglk 19 " gayet uygun görünüyor.
önümüzdeki salı günü de, aynı marifeti gösterdiği takdirde '19'a '1' eklemek zorunda kalacağız.
bizim eski patron, hem yeni girdiği basın sektörünü iyi tanımadığından, hem de boş bulunduğundan, bunun için " fenafillah mertebesine çıktın " demişti.
şimdi olsa " fena billah " der! darbe destekçesine başka ne denir?
not: fenafillahın düz anlamı; " ölmeden önce ölmek ." hakikaten de oluyor böyle şeyler.
--- spoiler ---
0 favorites - -