“gençlerin hayatı klasik rus romanı gibi oldu. ceplerinde birkaç lira, bulabilirlerse bir parka, ev yapımı alkol, her an bir suç işleme potansiyeli ve çar'a olan büyük nefret.”
üniversitede kaldığımız eve dönem dönem annelerimiz gelir, yemek, temizlik, tertip, düzen gibi konularda bir haftalık yoğun program uygulayıp giderlerdi.. o dönem dört erkek kalıyorduk evde.. benim annem gelmişti.. kadıncağız yemek, temizlik gibi işleri yapıyor, geri kalan vakitlerinde de örgü örüyordu.. sıkılıyordu tabii.. finaller dönemi olduğu için ben de pek evde kalamıyorum.. bir gün bir proje ödevini yetiştirmem gerekiyordu.. saatlerce bilgisayar başında uğraşıp bitirdim ödevi.. o da arkamda bir yandan banyo lifi örüyor, bir yandan da beni izliyor bütün gün.. sonra dedim ki bir kırtasiyeye gidip print alayım, gelirim 10 dakikaya.. o tabii print almak ne demek anlamadı.. git oğlum dedi, gelirken de istersen tatlı bir şeyler al.. geldim sonra eve.. bir şeffaf dosya içinde 10-15 sayfa ödev.. word çıktısı.. gururluyum.. sevinçle gösterdim ona.. bak dedim, uğraştım bitirdim ödevi.. nasıl olmuş diye sordum.. aldı eline, baktı sayfalara.. okuma yazması yoktu.. word, print nedir bilmezdi.. ama oğlunun o gururlu halini de görmemek olmazdı..
"maşallah! inci gibi, tane tane" dedi.. söyleyebildiği tek övgü cümlesi o olmuştu..
ben bu sözü iki oğlum için de kullandım.. ondan alıntı yaparak.. belki "maşallah" dememiş olabilirim..
- sevmek ile beğenmek arasındaki farkı biliyor musun pooh?
+ hayır piglet, anlatsana.
- eğer bir çiçeği beğenirsen onu koparırsın, ama onu seversen gelip her gün sularsın…
"-ne oldu sana?-sorusunun önemli bir parçası da -sana ne olmadı?-dır. hangi ilgiler, şefkatli dokunuşlar, rahatlatıcı davranışlar, yani hangi sevgiler senden esirgendi? meğer ihmal de travma kadar zehirliymiş."
"ormanlar yok oluyordu; ama ağaçlar baltaya oy vermeye devam ettiler. çünkü sapı tahtadandı ve kendilerinden sandılar."
“zenginler fakirlere tanrıdan başka bir şey bırakmadı”
(bkz:
friedrich nietzsche)
"duvarı yıkmaya gücüm yetmiyorsa kendimi parçalayacak değilim elbette. ama önümde duvar var diye boyun eğmeyi de kabullenemem."
yeraltından notlar , fyodor dostoyevski.
hafta sonu, netflix'te, uruguay devlet başkanı mujica'nın hayatından kesitler içeren el pepe belgeselini izledim. eşiyle birlikte mütevazı, kulübemsi bir evde yaşadıkları hayat; tavukları, çiçekleri, yetiştirdiği bitkiler, mavi külüstür vosvosuyla biyografisini izleyen herkese sanırım hayatı bi sorgulatıyordur, bana da sorgulattı.
geçen gün aldığım dyson airwrap'tan önce bu sorgulamaları yapsam yine 3 taksitle airwrap alır mıydım bilmiyorum ama belki birilerini dyson airwrap almadan yakalayabilirim diye buraya bırakmak istediğim bi alıntı var.
''gereksiz ihtiyaçlardan oluşan koca bir dağ yarattık. bir şeyler satın alıp sonra çöpe atıyoruz. aslında boşa harcadığımız şey hayatlarımız. bir şey satın aldığımda veya siz aldığınızda ödemeyi parayla yapmıyoruz. ödemeyi yaşamımızdan, para kazanmak için harcadığımız zamanla yapıyoruz. aradaki fark ise şu; hayatı satın alamazsınız.
hayat geçip gider...
ve hayatınızı boşa harcayıp özgürlüğünüzü kaybetmek korkunç bir şeydir.''
“fazlasını verdiğin hiç bir yerde kıymetin bilinmez.”
bazı kapılar açılmadı, çünkü onlar senin kader planında yoktu. bazı insanlar hayatından geçip gitti; çünkü onlar hikâyende koca bir kitap değil, sadece bir sayfaydı. bazı fırsatları kaçırdığını sanıyorsun, ama sandığının aksine hiçbir şeyi kaçırmadın. onlar senin yolunda değildi.
çünkü senin, bunların dışında, daha güçlü bir ruhla karşılaman gereken daha özel bir yazgın vardı. zaman geçip geriye baktığında anlıyorsun ki; her kayıp, her eksiklik, aslında kader planının en derin ihtiyacını besliyordu.
kader bazen zorlayıcı, bazen dolambaçlı ilerler. fakat yolun sonuna yaklaştığında fark edersin ki, ayrımlar hayatın bir hediyesi, acıtan yanlarımızsa büyümemiz için açılan kapılardı. anlarız ki, bizi yaratan, her şeyi tam da olması gerektiği gibi bölerek, parçalayarak, yeniden şekillendirerek… en yüksek hayrımıza olacak şekilde her şeyi yeniden kuruyor.