kafka bir sabah altı kırkbeş'te uyanıp her sabah yaptığı gibi akvaryumuna yöneldi. gregor samsa'sının orada olmadığını görünce şaşırıp kaldı. samsa yerinde yoktu ve onun nereye gittiğine dair hiçbir fikri de yoktu. panikle onun üzerine basıp basmadığını kontrol etmek için yatakla akvaryum arasındaki mesafeyi, bastığı yerleri kontrol etti. onu ezmemiş olduğunu farkettiğinde yazarına şükretti. narin adımlarla samsa'nın nereye kaçtığını bulmak için odasını didik didik aradı. samsa odada yoktu. şaşkınlığını ve mahmurluğunu üzerinden atamadan annesine seslendi; samsa'yı sen mi aldın?
annesi tren saatinin geldiğini ve kafka'nın işe geç kalmak üzere olduğunu söyledi. samsa'nın hayatı tehlikedeyken annesinin işi ve parayı düşünmesi kafka'yı çıldırttı. bütün aramalarına rağmen samsa'yı bulamayan kafka; "samsa2dan oldum işten olmayalım diye kapıya yöneldi. annesi "evladım aç karnına sigara içeceksin, bari şu çorbayı iç, midene birşey girsin" diye kaseyi uzattı. kafka önce üfletti sonra güfletti çorbayı mideye indirdi. ayakkabılarını bağlarken çorbanın üzerine bir sigara tellendirerek hızla trene doğru yöneldi...
elbise mağazasından içeri girdiğinde zalim müdürü kendisine çok sert bakıyordu. her sabah böyle bakardı müdürü. önce önemsemedi, hiçbirşey olmamış işe beş dakika geç kalmamış gibi davrandı. o gün satması gereken elbiselerden birini üstüne geçirip kapıdan içeri girecek müşterileri bekledi. bugün çok satış yapmalıydı. çok satış yapıp prim almalıydı ki samsa'sı yemsiz kalmasın. oysa bilmiyordu babasının samsa'yı çorba yaptığını, annesinin ona içirdiğini, onun da üzerine sigara tellendirdiğini...