grande punto ödüllü ideefixe alıntı yarışması

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

dün itibariyle başlamış, ödülü ağız sulandıran yarışmadır.
30 gün boyunca hergün 2 alıntı sorulacak, yarışmanın sonunda en çok soruyu en kısa zamanda bilen kişi grande puntoyu kapıp, götürecek.

http://www.ideefixe.com/…lfuar2006_yarismalogin.asp
0 favorites - -
günde 2 soru sorulan yarışmanın, dün ve bugün çıkmış soruları da şöyle...

soru1:

çok çok uzun yıllar önce, gollum hâlâ ışıkta yaşarken eline geçmiş olan gizli bir hazinesi vardı: takan kişiyi görünmez yapan altın bir yüzük. sevdiği tek şeydi o, onun "kıymetli"siydi ve gollum onunla konuşurdu, yanında olmadığı zamanlarda bile. çünkü avlandığı veya madenlerdeki orkları gözetlemek istediği zamanlar hariç adasında bir delikte emniyet içinde saklıyordu yüzüğünü.

soru2:

salt aklin eleştirisi’ni okudum, 60 watt altında beatrix sokağı’nda, ulusal kitaplığın kasveti içersinde locke, leibniz ve hume’u okudum, küçük lambaların ışığında sokrates öncesi filozoflardan varlik ve hiçlik’e değin, her devirden tüm kavramlarla kafamı bulandırdım, kafka, rimbaud, ve blake’i 25 wattlık ışıkta, paris’te bir otelde, freud, adler ve jung’u 360 watt altında, berlin’in yalnızlık kokan bir sokağında, pikapta chopin’in etüdleri hafiften dönerken okudum; cenova’da bir kıyıda, düşünce ürünleri üstündeki mülkiyet hakkının kaldırılmasını savunan, ateşli bir söylev okudum, kağıt tuzlu su lekeleriyle kaplıydı ve güneşten kavrulup buruşmuştu; klagenfurt’ta üç hafta içersinde la comedie humaine’i bitirdim; hafif ateşim vardı ve antibiyotiklerden zayıf düşmüştüm, poust’u münih’te, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte dam aktarıcıları çatıdaki odanın damını delene kadar okudum, fransız moralistleriyle viyanalı mantıkçıları okuduğumda çoraplarım düşüktü; günde otuz fransız sigarası eşliğinde her şeyi okudum, dererum natura’dan le culte de raison’a kadar, tarih, felsefe, tıp ve ruhbilim alanlarında çalıştım, stienhof akıl hastanesinde şizofrenlerin ve manik-depresiflerin hastalık öncesi gelişmeleri üzerinde durdum, üniversitenin büyük anfisinde, yalnızca artı altı derecede not tuttum, sonra gölgede 38 derecede de mundo, de metne, de motu üzerine notlar çıkardım, başımı yıkadıktan sonra marx ve engels’i, küfelik durumdayken v.i.lenin’i okudum; kafam karışık, bir kaçış içersinde, gazeteler, gazeteler, gazeteler okudum, ve daha çocukken okurdum gazeteleri, ocağın önünde, ateş yanarken; ve bütün istasyonlarda, bütün trenlerde, tramvaylarda, uçaklarda gazeteler, dergiler ve cep kitapları okudum, ve her şey üzerine yazılmış her şeyi okudum, dört dilde, fortiter, fortiter, ve okunacak ne varsa hepsini anladım ve tüm okuduklarımdan kendimi bir saat için özgür kılıp ivan’ın yanına uzanıyorum, ve diyorum ki; o kitabı, henüz olmayan kitabı, senin için yazacağım, eğer gerçekten istiyorsan. ama gerçekten istemelisin, benden istemelisin, ve ben senden onu okumanı hiçbir zaman istemeyeceğim.

ivan: sonu iyi biten bir kitap olmasını umalım, diyor.

umalım.

soru3:

kamyonlara doldurulup götürülen insanlar öğlen sonu yıkık kondularının olduğu tepeye yeniden geldiler. çöp ayıklayıcıların didik didik ettiği, rüzgârın dört bir yana savurduğu kırık dökük eşyalarının başında bir kederle dönendiler. önce öfkelerini yaş edip gözlerinden akıttılar. sonra bir hırsla kalkıp işe sarıldılar. kırık tahtaları bir solukta yanyana çattılar. yırtık kilimleri birbirine uladılar. tenekeleri üst üste çaktılar. çocuklar taşları, kırılmamış briketleri, tuğlaları çarçabuk bir yana yığdılar. o gece, yıkılan kondularının yarı boyunda yeni kondular kurdular. çatıların üstüne çöp yığınlarından ayıkladıkları naylonları, yırtık pırtık savanları, delik deşik kilimleri serdiler. kiremit yerine tabak fabrikasının altındaki düzlükten çekip getirdikleri kırık tabakları dizdiler. gece yarısından sonra yorgun yılgın yeni kondularına girdiler. rüzgâr vurdukça çın çın öten tabakların sesini dinleye dinleye uykuya geçtiler.

çatıların üstündeki tabaklar tek tek uçup gitti. naylonlar, kilimler savrulup yere serildi. briket aralıklarından konduların içine su doldu. orta yerde göllendi.çatı deliklerinden beşiklerin üstüne bir karış kar yağdı. bebekler ağlaşana kadar hiç kimse uyanmadı.
kadınlar neden sonra kalkıp kırık fenerleri yaktılar. konduların arkasında ark yapıp göllenen suları dışarı akıttılar. şiltelerin üstündeki karı çırptılar. konduların üstüne kilimleri, savanları örttüler.

kondulardan biri rüzgara dayanamayıp sabaha karşı çöktü. çatıyla birlikte ampul fabrikasının bahçesine uçan bebek, taşların, tahtaların arasına sıkışıp öldü. sabah bebeği eski bir şilteye sardılar. üç erkek şilteye sarılı bebeği yanlarına alıp uzak bir mezarlığa vardılar. mezarlığın duvarından gizlice içeri atladılar. bebek, şilteyi usulca toprağa bırakıp kanatlandı. annesi arkasından saçlarını yoldu. entarisinin döşünü yırttı. eteğine taş doldurup tepenin burnuna çıktı. söve saya rüzgarı taşa tuttu. kadını çeke çeke burundan aşağı indirdiler. o günden sonra bu buruna "kovma burnu" dendi.

soru4:

ah şu tek kürek gitmeyi günde bire indirebilseydim, ya da ikide kesebilseydim, hiç değilse üçte! ama ebediyete intikal etme ihtimali de belirince yeni rekorlar kırmaya başlamıştım. yemeklerden önce. yemeklerden sonra. yemekler esnasında. sofradan fırlayarak ıstıraplar içinde karnımı ovuşturuyorum -ishal! diye haykırıyorum, ishal olmuşum!- ve banyoya girip kapısını kilitler kilitlemez, ablamın çekmecesinden çaldığım ve cebimdeki bir mendile sararak yanımda taşıdığım külotu, kafama geçiriyorum. pamuklu kadın külotu ağzıma değdiği anda öyle elektrikli bir etki yaratıyor ki-"külot" sözü öyle elektrikli bir etki yaratıyor ki- meninin boşalırken çizdiği eğri inanılmaz bir kavis kazanıyor: kamışımdan roket gibi fırlayıp doğru başımın üstündeki elektrik ampulünü buluyor meni, ve ampule çarptığını, sonra da üstüne yapışıp kaldığını hayret ve dehşet içinde görüyorum. ilk anda deliler gibi başımı koruyorum kollarımla, camın patlamasını, etrafa kıvılcımlar saçılmasını bekleyerek- gördüğünüz gibi, felaket düşüncesi hiç eksik olmuyor kafamdan. sonra, olabildiğince sessiz biçimde radyatörün üstüne çıkarak, cızırdayıp duran öbeği bir parça tuvalet kağıdıyla alıyorum oradan. arkasından titiz bir arama başlatıyorum; duş perdesini, küveti, yer karolarını, dört tane diş fırçasını -mazallah!- kontrol ediyorum ve bütün izleri ortadan kaldırdığım inancıyla tam banyonun kapısını açacakken, ayakkabımın burnunda sümük gibi yapış yapış duran şeyi görünce kalbim hızla çarpmaya başlıyor. otuzbirin raskolnikov'uyum ben - yapışkan deliller her yeri sarmış!
0 favorites - -
ömrümü yemiş yarışmadır kendileri
saatlerimi neydi neydi neydi diye tırnak kemirerek geçirmeme, hatta bilgisayar başında olmadığım zamanları bile zehirleyerek hayattan nefret etmeme sebep olmayı başarmıştır
aynı zamanda dengesiz sorularıyla yoran yarışmadır, bütün soruları cevaplayabilmek için ya dağınık okuyan aşırı şanslı bir insan olmanız ya da bütün bir kütüphaneyi yalayıp yutmuş olmanız gerekmekte
bazı alıntıları çok gereksiz yerlerden seçmiş olmaları ise apayrı mazoşistçe zevkler vermekte
3 gün sonra bitecek olan yarışmadır, bitsindir, delireaz da normal yaşantısına dönsündür
0 favorites - -
özellikle soru 49 la kafayı yedirtmiş yarışmadır

ayrıca, günümüzde pek moda olan üçyüz, dört yüz adet küçük şiir kitabı yığın halinde çekmecenin dibindeydi. bizim liseli kız, itiraf etmek gerek, bunları okumadığı gibi sayfalarını bile açmamıştı. kitaplar ithaflarla bezenmişlerdi; bu ithaflarda ölçülü, dürüst, nesnel ve içtenlikli bir tonla, kızın şiirleri okuması ısrarla isteniyor, kız bunları okumaya zorlanıyor; kısa, özlü ve özentili terimlerle, okumadığı takdirde yerileceği; okursa, tersine, övüleceği bildiriliyordu; yine, okumadığı takdirde, aydınlar toplumundan atılmakla korkutuluyor; ozanın yalnızlığı, ozanın emeği, ozanın özel görevi, ozanın rolü, ozanın acısı, ozanın yürekliliği, ozanın yeteneği, ozanın ruhu dayanak olarak gösterilip okuması rica ediliyordu.
ama işin en tuhaf yanı, bu kitaplarda da baldırlardan söz edilmemesiydi. daha da tuhafı, bunların adlarında bile baldır sözcüğü hiç geçmiyordu. adları yalnızca şöyleydi: soluk şafaklar ve sökmek üzere olan şafaklar; yeni tanyeri ve tanyeri yeni; savaş çağı ve çağın savaşı; cansıkıcı çağ ve genç çağ; uyanık gençlik ve gençlik uyanık; savaşçı gençlik ve yürüyen gençlik; ayakta gençlik ve merhaba gençler; gençliğin acısı ve gençliğin gözleri ve gençliğin dudakları; yeni ilkyaz ve benim ilkyazım; ilkyaz ve ben; ilkyaz kasırgası ve makinelitüfek ateşi; kılıçlar ve semaforlar, antenler, pervaneler ve öpücüğüm, okşayışım, bitkinliklerim; gözlerim ve dudaklarım (baldırlardan hiç söz yok). tümü şiir biçimindeydi; sanatsal yarım uyaklı ya da yarım uyaksızdı; cesurca eğretilemeler içeriyordu ya da kulağa oldukça hoş gelen bir dille yazılmışlardı... ama neredeyse baldır sözü yoktu; çok az, normalden daha az geçiyordu. yazarlar ustalıkla, beceriklilikle güzellik, sanatın yetkinliği, yapıtların iç mantığı, derneklerin kaçınılmaz gerekliliği ya da sınıf bilinci, savaşım, güzel yarınlar gibi bu tür objektif ve baldır karşıtı ögelerin arkasına sığınmışlardı. ne var ki çok açık seçikti bu şiirler; karışık, güç ve kesinlikle yararsız sanat anlayışları içinde bir tür şifreli mesaj oluşturuyorlardı ve bu zayıf nahif, küçük hayalcileri bu kadar garip, anlaşılmaz şeyler yazmaya iten güçlü bir neden vardı. iyice düşünüp taşındıktan sonra aşağıdaki kıtayı anlaşılır bir dile çevirmeyi başardım:

şiir

ufuklar şişeler gibi patlıyor
yeşil bir leke bulutların altında kabarıyor
çamların gölgesine geri dönüp-
oradan
o doymaz ağzımla
günlük ilkyazımı içime çekiyorum.

benim çevirim

baldırlar, baldırlar, baldırlar, baldırlar,
baldırlar, baldırlar, baldırlar, baldırlar, baldırlar, baldırlar
baldırlar, baldırlar, baldırlar, baldırlar,
baldır
baldır, baldır, baldır
baldırlar, baldırlar, baldırlar, baldırlar.

bu ne lan çığlıkları atmama sebep olmuştur kendileri

(edit: ferdydurke-witold gombrowicz)
0 favorites - -
sinir küpü etmiş bişiy. günlük sanal eziyet.
30dan fazla bilen varsa tanışmak istiyorum. varsa böyle insanlar cidden tanışmak istiyorum 30u geçebilmiş insanlarla tanışmak istiyorum şu evrende...bi kez daha bi kez daha tanışmak istiyorum. cidden. helal olsun diyeceğim.
0 favorites - -
52de kalıp kudurduğum yarışmadır. ayrıca alıntıları bulabilmek için taklalar atarken pek çok kitabın yalan yanlış çevirilere kurban olduğunu fark etmiş bulunmaktayım. her şeye rağmen kitap okuma şevkimi arttıran bir süreç olmuştur.
0 favorites - -
yarismada kazananlar ile yapilan roportajlari okuyunca, sorulan alıntıları okudukları romanlar veya tanidiklari, uslubuna asina olduklari yazarlar arasindan tahmin edenlerden ziyade cevapları google'da arayan yarismaciların sıralamaya girdiginin goruldugu yarismadir. nedense insanin yuregi burkulmaktadir sorulan sorularin 57'sini bilmis lakin sadece 15-18'ini okumus ve ornegin alintilar arasinda yer almis bir yuzyillik yalnizlik'i dahi okumamis kisilerin bu yarismayi kazanmis olmasi...

ne diyelim, inancimiz pekisti: aramaya inanmak
0 favorites - -
bu sene de tekrarlanan ama odulun grande punto yerine 50 adet kitap oldugu yarisma.

http://www.ideefixe.com/…p/sf2007_yarisma_login.asp
0 favorites - -