youtube’da idol factory channel’da her cumartesi aksami yayinlanan ilk thailand girl love dizisi. ilk iki bolumune goygoy ile basladi’ su anda ise yedinci bolumune yaklasirken resmen bagimlisi oldum. lezbiyenler icin kotu gecen bir 2022 olmusken, sevdigimiz her cift neredeyse ayrilmisken, dizilerimiz ilk sezonundan sonra iptal edilmisken bu dizi bir ilactir. sam ile mon’un arasinda gecen bu hikayede keyiften dort kose olacaginizi garanti ediyorum.
kendine bağlamayı başaran bir tayland dizisi, tabii bunda iki başrolün etkisi ve kimyası yadsınamaz.
bağımlısı olduğum dizi. hayır insan her saniye mi sırıtarak izler. ben izliyorum.
aşırı samimi ve doğal, espiriler iyi, olay örgüsü, konuşmalar, yüz ifadeleri her şeyiyle olması gerektiği gibi akışında ilerliyor.
bugün yayınlanan 9. bölümü hala atlatamadım
rebecca patricia armstrong ve
freen sarocha chankimha'nın birlikte oynadığı çok sayıdaki projeden şimdiye dek en ünlü olanı sanırım. 2024 yılında
the loyal pin ve
uranus 2324 ile birlikte yeniden bir araya geldiler.
tayland dizilerine the gap series ile başladım. the gap seriesi izlerken kore dizisi izliyor gibiydim fakat gl dizisi olması kaynaklı bir alışılmadık durum da vardı bu sefer. en sevdiğim karakter trans çalışan oldu. onun trans kimliğinin kimse tarafından yadırganmaması ve herkesin ona diğer insanlardan farklı davranmaması beni çok etkiledi.
diziyi öneren tayland dizileri müptelası ve gl tutkunu arkadaşım, tayland'da neredeyse her dizide en az bir trans bireyin yer aldığını ve bunun onların toplumda daha fazla görünürlük kazanması için bilinçli bir tercih olduğunu söyledi. bu yaklaşımı gerçekten takdir ediyorum. küçücük bir ülkede bile trans bireylerin özgürce var olabildiğini görmek umut verici, fakat aynı zamanda üzücü de... dünyanın geri kalanında hâlâ görünürlük ve hak mücadelesi vermek zorunda olmaları düşündürücü.
ana karakterlere gelirsek, oyunculukları çok beğendiğimi söyleyemem. özellikle rebecca patricia armstrong’un performansı beni pek tatmin etmedi. yanında sarocha chankimha çok daha başarılıydı. izlerken her ikisinin de ilk oyunculuk deneyimi olduğunu düşündüm, özellikle de rebecca'nın. araştırınca onun ikinci dizisi olduğunu ama ilk başrol deneyimini yaşadığını öğrendim. eğer heteroseksüelse, bir gl dizisinde başrol oynamak onun için ekstra bir zorluk olmuş olabilir. dizide yer yer mon'un khun sam'in ona olan aşkını gösterişini anlayamaması, jest ve mimikleri, beden dilini okuyamaması sinir bozucu bir hal alıyor. bununla beraber becca'nın oyunculuğunu da eleştiriyorsunuz. çok tepkisiz, mimiksiz, ve anormal derecede saf bulduğum sahneleri var. burada senaristi mi yönetmeni mi oksa oyuncuyu mu eleştirmeliyim emin de olamıyorum. buna rağmen, freen sarocha chankimha’nın performansına hakkını vermek gerek. gerçi onun ekrandaki deneyimi rebecca’ya göre daha fazla anladığım kadarıyla. o da bir artı olmuş olabilir.
tay dizilerini ilk kez izleyen biri olarak başlangıçta oldukça zorlandım. dilleri bizden çok farklı olduğu için karakterlerin duygularını ses tonlarından anlamakta zorlandım. altyazılar olmasaydı, sahnelerde ne olup bittiğini anlamam mümkün olmazdı. karakterler yakınlaşırken bile ses tonlarındaki eksiklik yüzünden sahneye duygusal olarak bağlanmakta güçlük çektim. "tonlama yok yaa!" diye isyan ettiğim anlar oldu. bu deneyim bana, bir şeye yabancı olmanın verdiği önyargının sadece insanlara veya kültürlere dair olmadığını, her şeye karşı gelişebildiğini fark ettirdi. neyse ki zamanla alıştım ve tay dizilerinin diline de duygusuna da adapte oldum. benzer bir durumu kore dizileri izlerken de yaşamıştım, ama sanki korece tonlama açısından taycaya göre bir yabancıya daha fazla duygu hissettiren bir dil gibi geldi bana.
sevişme sahnelerine gelirsek... gl dizilerinde ve filmlerinde çoğu zaman sahnelerin yapay durduğunu hissediyorum. the l word ve bir kaç iş hariç birçok yapımda bu sahneler hisleri yansıtmakta eksik kalıyor gibi hissediyorum. ilginç bir şekilde, bugüne kadar aşkı ve tutkuyu en gerçekçi hissettiren sevişme sahnelerini gay karakterlerin olduğu all of us strangers ve and then we danced filmlerinde izledim.
the gap seriesde başroller arasındaki ten uyumunun eksik kaldığını düşündüm. ancak ikilinin bir sonraki dizisi the loyal pinde bu uyum çok daha başarılı şekilde yansıtılmıştı. bunun, hem oyuncuların tecrübe kazanmasının hem de the gap series ile elde ettikleri başarının motivasyon sağlamasının etkisi olduğunu düşünüyorum. ayrıca, dizinin dönem yapımı olması ve yönetmenin daha başarılı bir iş çıkarması da bunda büyük rol oynuyor olmalı.
bu arada, the gap seriesi geçen yıl izledim ama bu yazıyı şimdi yazıyorum. belki tekrar izlersem farklı detaylar dikkatimi çekecek, belki de artık yabancısı olmadığım için bambaşka hissedeceğim. şimdi izleyenleri the loyal pin başlığına bekliyorum! şu anki favorim ve uzun süre de öyle kalacağını düşündüğüm dizi hakkında konuşmaya devam edelim sevgili gl tutkunları!