bilmem hâla yapılır mıdır fakat; benim için çocukluğumun vazgeçilmezlerinden biridir yağlı pide.
genelde pazar günleri evde olduğumdan mütevellit ekmek almaya hep ben giderdim. bizim evin pazar ekmeği de pidedir her daim.
pideyi fırından yeni çıkmış olarak almak için küçük yaşta hakkımı savunmayı öğrendim ben. orada fırıncı bana hep bekleyen pidelerden vermeye çalışırken ben her zaman pideyi kontrol eder öyle alırdım. eğer istediğim sıcaklıkta pide kalmamışsa veya soğumuşsa çok beklemişimdir yeni pide çıkmasını.
şimdi yazarken hatırladım o zamanlar fiyatı 10 kuruş olan pideyi* alır almaz küçük parmaklarıma geçirdiğim poşedin ağırlığı dengemi bozsa bile hızlı hızlı eve yürürdüm. merdiveni hızlı hızlı ezbere çıkardım ve kapı açık beni bekliyordur. hemen içeri girerim ve kapıyı kapatırdım. "anneeeee pideler geldiiiiii" olarak bağırışım aynı zamanda ev halkı için "herkes kahvaltıyaaaaa" anlamına da geliyordur.
annemin gri mermerin üzerinde pidemi ortadan ikiye ayırışını mermere ancak yeten boyumla zar zor izleyebiliyordum fakat iyi bir açıyla görebiliyordum olanları. annem pideyi ortadan ikiye bıçakla hıpızlı -ekmeğin soğumasını engelleyecek olacak ki- kestikten sonra anneannemlere gittiğimizde aldığımız "hakiki" terayağını pidenin üzerinden dolaştırdığı an o kadar yakın geliyor ki şimdi bana. tereyağının pidenin tepelerinin üzerinde gezerken eriyişi şu anda gözüme geldi. heyt be. o kadar büyük geliyor ki annem gözümde, asla ve asla çocukların yapamayacağı bir işi yaptığına inanıyor ve yaptığı işin zorluğundan, bana özelliğinden bahsediyordum kendi kafamda o an.
yağlı pidemi ilk ağzıma götürüşüm çenemi olabildiğince açmamla başlıyor ve maydonoz ve tulum peyniriyle devam ediyor. hey gidi ailemin pazar kahvaltıları be. şimdi 2 poğaçaya 10 saat geçiriyoruz amına koyim. küçüklüğümü özlememe neden olanlardan biridir yağlı pide...
bugün evde fazla vakit geçirmemden ve nostaljik bir yağlı pide yememden kaynaklanıyor olsa gerek bu yazı. yazmak güzel şey.