fetih suresi 29. ayet

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

muhammed allah’ın elçisidir. beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler*. ** onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. allah’tan lütuf ve rıza isterler. onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. bu, onların tevrat’taki vasıflarıdır. incil’deki vasıfları da şöyledir: onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir.

*(ruhamâ=rahîm'in çoğulu)
** ingilizcesi şöyle: muhammad is the messenger of allah. and those who are with him are severe against disbelievers, and merciful among themselves.
0 favorites - -
--- spoiler ---
muhammed allah’ın resulüdür. onunla beraber olanlar; inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler.
--- spoiler ---

muhammed ve sahabeleri her daim birlik içindeymişler. bak bunu sen-ben demiyoruz ha, her şeyi bilen allah söylüyor. altını çiziyorum; geçmişi-geleceği, evveli-ahiri bilen allah söylüyor. peki bu nasıl birlik diye sormazlar mı adama. daha muhammed ölür ölmez birbirleriyle çatışmaya başlamışlar. iktidar kavgasına dalmışlar. halifelik için kan dökülmüş. hatta buhari ve müslim gibi bazı hadis kaynaklarında, muhammed'in hz. aişe ve hz. hafsa vasıtasıyla zehirlenerek öldürüldüğü, muhammed'in yediği yemekten aldığı zehri atmak adına düzenli olarak kan aldırdığı gibi ciddi iddialar geçiyor. bu ayette bahsedildiği gibi daimi bir birlik olsaydı, ileride sünni-şii mezhep ayrılıkları veyahut tarikatçılık vuku bulur muydu? bana kalırsa hac suresi 16. ayette iddia edildiği gibi kuran 'apaçık ve anlaşılır' olsaydı ne mezhep-tarikat ayrılığı olurdu ne de ikilikler baş gösterirdi. zannımca muhammed'in sure'ye ismi verilen fetih adına yoldaşlarını gazlamak için yazdığı ayettir. fatih terim misali; "saldırın koçlar, inanın başaracaksınız, arkanızda ben varım" misali.
2 favorites - -
--- spoiler ---

cümleyi âyetin başından başlatarak “muhammed allah’ın elçisidir” şeklinde bir çeviri yapmak da mümkündür. ancak bir önceki âyetle bağlantı kurarak, “elçisini doğru yol rehberi ve hak din ile gönderen...” cümlesinde vazifesine vurgu yapılan ve “kim bu elçi?” sorusunu akla getiren ifadeye cevap olarak anlamak da mümkündür ve tercümede bu ikincisi tercih edilmiştir (bk. ibn âşûr, xxvı, 202).

hudeybiye biatı sebebiyle önemli bir kısmından allah’ın razı olduğu bildirilen ashabın burada tamamı ile ilgili övücü bir açıklama daha yapılmaktadır. hz. peygamber’i malları ve canlarıyla destekleyen, seven, hayatlarının merkezine alan sahâbe (mümin olarak onu gören ve yeterli bir süre yanında bulunan, eğitiminin etkisinde kalan insanlar) gönüllerini de allah rızasına tahsis etmişlerdir; nefretleri ve sevgileri şahsî çıkar ve arzularına değil, o’nun rızasına göre değişmektedir. onlar, islâm’a ve peygambere düşman olanlara karşı gerektiğinde sert ve acımasız olurken kendi aralarında kardeşler gibi yaşamakta, birbirlerine sevgi ve şefkat göstermektedirler. gayri müslimlere karşı tavır ve davranışla ilgili diğer âyetler (meselâ mümtehine 60/8) göz önüne alındığında, hz. peygamber devrindeki arap müşriklerine karşı acımasız davranmanın bütün gayri müslimleri kapsamadığı, müminlere inançları yüzünden baskı yapmayan, onları yurt ve yuvalarından çıkarmayanlara, islâm’ın genel amaçları ve yüksek ahlâk ilkeleri çerçevesinde davranılacağı anlaşılmaktadır, uygulama da genellikle böyle olmuştur.

sîmâ türkçe’ye de geçmiş bir kelimedir, sözlük mânası “alâmet, nişan, yüz özelliği, fizyonomi”dir. burada geçen sima üç şekilde yorumlanmıştır: a) secdeden meydana gelen maddî iz, alındaki siyahlık, b) yine secde sebebiyle oluşan mânevî iz, yüzdeki nur,

c) kıyamette namaz kılanların, secde edenlerin tanınmasını sağlayan yüz işareti. bize göre bu yorumların biri diğerine zıt düşmemekte, birbirini tamamlamaktadır; sahâbe gibi çokça namaz kılan ve secde edenlerde bu üç işaretin birden oluşması ve bulunması mümkündür. 29. âyet meâlinin buraya (yani “tevrat’ta onlar için yapılan benzetme budur” cümlesine) kadar olan kısmı, sahâbenin tevrat’ta bulunan tanımıdır. bizim “incil’deki misalleri ise...” diye ayırdığımız kısmı da buraya bağlayarak, “şu onların hem tevrat’taki hem incil’deki temsilleridir...” şeklinde çevirenler ve daha sonra gelen tohum misalini her iki kitapta geçen tek misal olarak verenler de olmuştur (bk. esed, ııı, 1052).

ibn âşûr eldeki tevrat üzerinde yaptığı araştırma sonunda, yukarıdaki tasvire yakın bulduğu şu pasajı nakletmiştir: “rab sînâ’dan geldi ve onlara seir’den doğdu, paran dağından parladı ve mukaddeslerin on binleri içinden geldi, ... gerçek sıptları sever ...” (tesniye, 33/1-3). paran (fârân) dağı mekke tarafındadır, “bütün sıptları sever” cümlesi de konumuz olan âyetteki “birbirlerine karşı merhametli” ifadesine yakındır (xxvı, 207).

incil’deki örneğe, yine bugün elde bulunan inciller’in içinde en uygun düşen parça ise şudur: “ve îsâ onlara mesellerle çok şeyler söyleyerek dedi. işte, ekinci tohum ekmeğe çıktı ve ekerken bazıları yol kenarına düştü ... ve başkaları iyi toprak üzerine düştü, bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı otuz kat semere verdiler. kulakları olan işitsin” (matta, 13/3). bu örnekte hz. peygamber çiftçidir; o, islâm tohumunu hatice, ebû bekir, ali, zeyd gibi temiz topraklara yani temiz kalplere, yetenekli zihinlere ekmiştir. bu birkaç kişinin imanı ile başlayan islâmlaşma kısa zamanda çığ gibi büyümüş, önceleri başkalarının destek ve himayesine muhtaç olan müslümanlar giderek güçlenmiş ve kendi ayakları üzerinde durmaya, eğriyi doğrudan, hakkı bâtıldan ayırma kabiliyetini kaybetmemiş insanları kendilerine imrendirmeye başlamışlardır; bu gelişme, inkârla şartlanmış olanların da kin ve nefretlerini arttırmıştır.

kur’an’ın, dolayısıyla islâm’ın asıl amacı insanlara doğru yolu göstermek, dünyada bütün insanlık için örnek olacak bir topluluk yetiştirmek, onlar sayesinde erdem topluluğunun dünya görüşünü ve hayat düzenini insanlığa sunmak ve hür iradeleriyle ona tâbi olmalarını, onların izlediği yolu izlemelerini teşvik etmektir. savaşlar ve fetihler amaç olmayıp adalet, hürriyet ve faziletin hâkim olduğu bir dünya düzeni oluşturmanın araçlarıdır. fetih sûresi belirtilen amaca vurgu yaparak son bulmaktadır.
--- spoiler ---

bkz: kur'an yolu tefsiri cilt: 5 sayfa: 82-83
0 favorites - -
bugün cimbom’umun galibiyeti için okudum allah kabul etsin.
3 favorites - -