bu filmi ilk izlediğimde kendimi kaybetmiştim -ki bu da üç saatlik bir destan için söylenebilecek en iyi şey.
birçok katmanı ve teması olan filmin duygusal çekirdeğini, büyük siyasi çalkantıların ve ahlaki çöküşün yaşandığı bir dönemde, yazar adayı jakob fabian (
tom schilling) ile hırslı oyuncu adayı cornelia battenberg (
saskia rosendahl) arasındaki acı tatlı aşk hikayesi oluşturuyor.
filmin anlatısı sıçramalı ve kaotik, ancak bunun açıkça böyle amaçlandığını düşünüyorum. fabian ve cornelia arasındaki ilişki filmin kalbi ve ruhu. filmin ikinci en önemli karakter dinamiği fabian ve en iyi arkadaşı stephan labude (
albrecht schuch) arasındaki ilişki. fabian toplumun kötülüklerini gören ve yorumlayan ancak bu konuda bir şeyler yapmaya kalkışamayacak kadar kaderci bir gözlemci iken, labude daha çok olumlu, değişim konusunda hala umutlu olan bir aktivisttir.
nazilerin iktidara gelişi filmin sadece arka planında yer alıyor ama bir gölge gibi filmin üzerinde beliriyor. yönetmen
dominik graf,
weimar cumhuriyeti'nin son dönemlerindeki çöküşü canlı bir şekilde tasvir ediyor, günümüzle bağlantı kuruyor ve bizi ahlak, dürüstlük, mutluluk, gerçek, aşk, özlem, sanat, aktivizm ve hayal kırıklığı hakkında düşünmeye zorluyor.
film; deneysel, eğlenceli, rüya gibi ve görsel olarak büyüleyici. alışılmadık ve zaman zaman değişen en-boy oranı, büyüleyici sinematografisi, mükemmel prodüksiyon tasarımı, arşiv görüntülerinin ilginç kullanımı, olağanüstü kurgusu ve şiirsel dış ses anlatımı en dikkat çekici yönlerinden sadece birkaçı.