köfte yedim.
insanlık için bir hiç, kıyma yiyemeyenler için vav, benim içinse çok büyük bir şey oldu ki ben tadını bilmeden yıllardır pişirir ve severek de yediririm, bugün ilk defa kendi yaptığım köfteyi yedim. aferin bana ne güzel yapmışım, ne güzel de yedim ama! geçen gittiğim kahvaltıda da içinde salam olan börek yedim. öylece düşünmeden… ıyyy iğrenç demeden. o börek de güzeldi mesela. aferin bana, ne güzel de yedim.
1 hafta önce ya onu da öyle kabul ettik dediğim arkadaşıma, üç gün önce hoşça kal diyebildim mesela. sırf evimi apart otele benzettiği için. çünkü çok yakın zamanda o da gelip kaldı ve büyük bir saygısızlık edip gitmesine rağmen ona canım diyebilmeyi sürdürmüştüm. ve evet yaptığına kesinlikle kızmıştım ama sevgim öfkemden büyüktü. evimden giderken bir teşekkür ederim demeyi çok gören insandı nihayetinde, meğer otel olarak kullanmış. bilemezdim.
dün de bir adım attım, hiç evden çıkasım yokken(çünkü canım evim) sadece dinlemek için arkadaşlarımla görüştüm. ve evet gerçekten yorgundum ve ağrılarım vardı. herkesin anlatacak bir şeyleri var ama dinleyecek kimsesi yok çünkü.
beni fiziksel ve mental olarak yoran bir şeyden bu ayın başında çekilme kararı aldım. ve evet bu karar da sülale içinde büyük bir kaos yaratacak ben çekildiğimde herkes sudan çıkmış balık gibi kalacak ama herkesin ne düşündüğü ve ne hissettiği de o kadar önemli değil artık. ben kaldırabildiysem onlar da kaldırır, ben yapabildiysem onlar da yapabilir.
birkaç kere sesli şekilde kallavi küfürler ettim iyi hissettirmediği noktada bıraktım hevesimi aldım artık yapmam.
haziran 1 için bugün ömrümün ilk günü demiştim. her başlangıç gibi sancılı geçti tek istediğim evde dertsiz tasasız yatmaktı ama inatla daha sosyal, oradan oraya koşturmalı oldu ve belki bazı sancılar geçmedi ama artık ben geçmiyor diye birden fazla ağrı kesici içmek yerine ağrının neyden kaynaklandığını ve kaynaklandığı şey benimle ilgili değilse direkt o parçayı söküp almakla ilgileniyorum. yine canım acıyor. ki ben yani, seversem son nefesim hariç her şeyimi iste veririm. uyuşursa kanımı iste, ciğerimden bir parça iste, bir böbreğimi iste, iliğimi iste, hastayım gel bana bak de, hatta sen isteme sadece benim bundan haberim olsun… ama benim kalbimi kırma, beni aptal yerine koyma, beni kullanma.
aslında uzun süredir yapmadığım şeyleri şu sıra yapıyorum son birkaç aydır.
alınan bir diğer karar da ağustos ayında istanbul’a gitmek mesela. aklım çıkar benim istanbula gitmeyi düşününce bile, deprem olur da ölürüm diye değil. herhangi bir uzvumu kaybederim diye. ağustos ayında istanbulda yaprak titrerse bilin ki oradayım :) benim yüzümden diye çığlık atıyor olurum muhtemelen.
geçen yıl eskişehir için yağmur yağdırandım. hava durumunda yağmur olasılığı olmayan günlerde dışarı çıkıp yağmur yağdırma özelliğim vardı :p yağmur yağınca telefonum çalar “sen yine dışarıda mısın?” denirdi. dışarı çıkacağım öğrenilince de dikkat et yağmur yağdırma uyarısı alırdım. sonra bu özelliğimi benden aldı veren. güzel kullanamadım herhalde olur olmadık yağmur yağdırmayı. şakası bir yana gerçekten böyle şeyler yaşandı, şahitlerim var hsjakdjd.
anlayacağınız bugün değil her gün kendim için bir şeyler yapıyorum küçük ya da büyük. hiçbir şey yapamıyorsam oturup gerçekleştirebileceğim kararlar alıyor ve onları en kısa sürede uyguluyorum.
konfor alanımdan çıkmış sayılmam henüz ama bunu yapmak için verdiğim mücadeleden keyif alıyorum. değişmek o kadar da kötü değil hatta keyifli bile.
hem ne demişler; sen değiş, dünyan değişsin.
o yüzden kara köprü narlıktır le hdjsjsjs. bunu da bir anda söylemeye başlayınca ortam şenleniyor.
ya batarız ya çıkarız sonuçta çok da seçenek yok. yine çok yazdım ya hüf. susun en çok ben konuşcam!