harf devrimi - Şükela: Nice | All

bu konuda muhafazakâr kesim tarafından getirilen eleştirilerin ne olduğu fark etmeksizin temel motivasyonu gücün kaybıyla ilgili tutulan yastır. dinin ve sosyal hayat üzerindeki tahakküm kimi güçlü kılmışsa en çok o ağlıyor, yani dinci diye adlandırılan ve insanların duygu dünyasından nemalanan parazit takım.

osmanlı devleti arapça değil türkçe konuşulan bir devletti. arapça harflerle yazılması durumu değiştirmiyor. dostoyevski ismi rusça mı, türkçe mi? rusça. ama latin alfabesiyle yazılmış. istersen arap harfleriyle yaz, dostoyevski rusçadır. türkçe için de benzer bir durum var ama tipik çarpıtma algoritmasını işletip öyle değilmiş gibi göstermeye çalışıyorlar. osmanlı devletinde konuşulan türkçe, karma bir alfabeyle yazılan türkçedir. anadolu'nun yerleşik halkının konuştuğu türkçe bugünün türkçesine çok benzer. halk türkülerine bakmak yeterli. hemen hepsini bugün de çok rahat anlıyoruz. zamanla saray ve çevresinde farsça (p, ç, j harfleri), arapça ve türkçenin bileşimiyle ağdalı bir osmanlı türkçesi oluşmuş. o dil o küçük çevre dışında kullanılmamış, kullanılamamıştır. aslen arapça, farsça ve türkçe kırması bir türkçe denebilir.

cumhuriyet kurulduğunda, anadolu'da okuma yazma bilen insan yok doğru dürüst. cumhuriyet kurulduğunda erkeklerde yüzde 12, kadınlarda yüzde 8 civarı okuma-yazma bilen insan var. bunların çoğunluğunun okuduğu yazdığı da basit yazı çizi. elif ba seviyesinde ilkokul muadili eğitimde ne verildiyse o. kuran'ı açıp okusunlar, günlük basit işleri yapsınlar diye. okuma-yazma olmadan da hayata devam etmek mümkünmüş demek ki. yani yüzlerce yıl aynı hayat yaşanmış durmuş. bu cehalet nedeniyle harf devrimi çok çabuk benimsenmiş ve kolayca uygulanmıştır. insanlar kendi dillerini yazıda temsil eden harfleri, heceleri ve kelimeleri öğrendiler ve bunu yaparken arap alfabesi gibi uygun olmayan bir sistemi değil, latin harfleri gibi daha kolay ve türkçe için daha geniş ses aralığına sahip bir alfabeyle daha kolay öğrendiler. harfler kelimenin her yerinde aynı kaldığı için öğrenmesi de uygulaması da daha kolay ve hızlı oldu.

fikri üretim olarak patlama yaşanan dönem 19. yy.'ın ikinci yarısı ve 20. yy.'ın başıdır. bunun arkasındaki faktör de batılı ülkelere giden, gönderilen insanların orada yeni fikirlerle tanışması, yabancı dil öğrenmesi ve çeviri faaliyetlerinin başlaması falan. alfabe burada itici bir güç olmadığı gibi aksine bir engel. arapçada sesli (ünlü) harf yok. sesli harf harekeler ile gösteriliyor. böylece uzun okunan a ı ve u (med harfleri) seslerini karşılayacak sesler oluşturulmuştur. kısa ünlüler de oluşturuluyor. ama bunlar da genelde gırtlakta boğuluyor. türkçe konuşurken ağız içinde, dil-diş etkileşimiyle sesler oluşturulur. gırtlakta boğma nadirdir. yani her şeyden önce, türkçe konuşmak için arap harfleri uygun değil. yazmak içinse hiç uygun değil. arap harfleriyle bir kelime yazdığınızda ne olduğunu bağlamdan çıkarmanız lazım. zaten o nedenle osmanlı paşaları en azından askerlikle ilgili konularda latin alfabesiyle türkçe yazalım diye öneriler getirmiş abdülhamit döneminde. e çünkü haritacılık tam bir kabus oluyor. aynı şekilde yazılan ama başka anlamlara gelen yer isimleri var. savaşta hata yapılmasına neden oluyor. arap harfleriyle yazarken aynı harf kelimenin içindeki yerine göre farklı yazılıyor, al başına belayı. mustafa'yı müstafi diye okursan, bir ismi okumak yerine "istifa etmiş insan" anlamını çıkarırsın. mustafa'nın son a'sı y olarak yazılıyor, oradan da i'yle karışıyor. sorun yumağı özetle.

türkçe ses konusunda zengin bir dil ve arap-fars kırması bir alfabe türkçe için yetersiz kalıyor. ne ağız hareketleri ve ses üretme sistemiyle uyumlu, ne kelime ve sözdizim yapısıyla uyumlu. öğrenmesi zor, yazması ve okuması zor. pratik hiç değil. e ne sikime yarıyordu o zaman? şuna yarıyordu. eskiden din üzerinden bireyi ve toplumun belli bir kesimini tahakküm altında tutmaya yarıyordu. bugün de o günlerin özlemiyle gözlerin nemlenmesine yarıyor.

herkes iyi seviyede okur yazar olursa ne olur? başkasının kendileri yerine okuma-yazmasına ihtiyaç duymazlar. bir kitabı evirip çevirip hadisti, tefsirdi, fıkıhtı diye diye yüz kitap yapmanın sağladığı otoriteyi, getirdiği zenginliği ve saygınlığı kazanan insanlar bir anda güçsüz kalır. aslını astarını araştırıp okuma olanağı olmayan insanlara, ikna edici olduğu sürece kulaktan dolma istediğin gibi sallayabilirsin. bu silah elinden alınmış olur.

harf devrimi insanlara kendi başlarına düşünüp çıkarım yapma becerisi sunmanın en basit ve kestirme yolu olan okuma-yazmayı çok hızlı bir şekilde öğrenmenin ve dile uygun ses yapısının temsil edilmesini sağlayan bir sistem sunmanın yolunu açmıştır. arap harfleriyle yazılmış bir kelimenin ne olduğunu çözmeye çalışmakla kırk yıl debelenen ve bu tartışmalar sayesinde gücünü pekiştiren "alimlerle" uğraşmaya gerek bırakmamıştır. ilim diye atıp tutan hemen herkes, cehaletin kendilerine sunduğu bu gücün özlemi içindedir. makam, mevki ve/veya zenginlik sağlayan bir konuma gelmek öyle kolay değil. ben de öğreneyim mi dedin? hemen haritayı açarlar önüne. "şimdi o iş o kadar basit değil. önce şunu şunu öğreneceksin. ama ille de şu hocadan öğreneceksin, başkası olmaz. sonra şu hocaya gidip falanı filanı öğreneceksin. sonra bunu ve bunu öğreneceksin, o zaman anlarsın" diye kafa ütülerler. buradaki yapı, elde edilen gücü kortumak için inşa edilmiş bir kaledir. bütün ağlamalar da bu kaleden geriye kalan üç beş taşa bakıp bakıp o gücü yeniden elde etme hayallerine dalıp gitmekten kaynaklanır. bu işi atatürk yapmasa belki bir başkası yapacaktı ama atatürk'ün vizyonu çok başka bir seviyede olduğu için muhtemelen onun kadar başarıyla yapabilen çıkmaz, bir başkası yapmış olsaydı bile varlık sebebinin elinden gideceğini anlayıp canhıraş şekilde din elden gidiyorlara sarılan parazit takımının kopardığı gürültüyle başa çıkamazdı. dincilerin atatürk'le meseleleri esasen dinle ilgili değil, dinin sunduğu fırsatların yitimiyle ilgili. atatürk bunların elindeki gücü aldığı için nefret duyuyorlar.
126 favorites - -