geceye hayatta öğrendiğin bir şey bırak - Şükela: Nice | All

yıllar evvel, henüz ilkokul iki ya da üçteydim sanırım. babam yeni iflâs etmiş, ağır bir mide kanaması geçirmiş, her şey tepetaklak olmuş, evimiz borçlar nedeniyle satılıp bambaşka bir muhite gidip daracık, dökülen bir eve, ay başlarında bir süre ödeyemeyecek olsak da kiracı olmuşuz. çocukken insan yaşananların soğukluğunu sırtında hissetse de henüz arkasını dönüp omuzlarını bükeni görebilme imkânı olmadığından yaşamın akışına da kendini kaptırabiliyor. ben de o yeni evin salonunda, hafta sonu erken kalkıp kanal d açarak, ninja kaplumbağalar'ı, şirinler'i ya da bana yönelik her ne varsa izlemek yerine anneanneye ait eski kanepede otururken babamın cüzdanını görmüştüm sehpa üzerinde. kahverengi, alındığından beri alıştığı şişikliği artık son bulmuş ve bir daha da dolamayacak olan eski bir cüzdan.
cüzdanı öylesine açıp bakmak istedim, çocuğum neticede, yetişkin erkek cüzdanı nasılmış, büyüyünce benim de nasıl cüzdanım olacakmış merak ediyordum. beş kuruş para yoktu cüzdanda, belki öylesine, bir umutla adı küçük, beyaz, kare kâğıtlara yazılmış insanların hiç aranmayacak numaraları ile yine bilmem hangi maksatla devletin hangi soğuk yüzlü memurunun isteyebileceği vesikalık bir fotoğraf vardı. gülümsemeyen, donuk bakan, bir köşesi de solmuş, arkası fotoğraftaki adamın yüzüyle tezat oluşturacak biçimde bulutlu, mavi bir fondan oluşuyordu. cüzdanın boşluğunun yaratması gereken bir dram vardı elbette ama bunu anlayacak yaşta olmadığımdan cüzdanı tekrar sehpa üzerine koymak istedim. fakat tam o sırada kartlıkların ince, dar kısmında bir beyaz kâğıdın ucu ilişti gözüme. herhalde bu da birine ait telefon numarasıdır diyerek aldığımda şu yazıyı gördüm:
"bu fırtına durulur mu, benden adam olur mu?"
bu sözlerin bir mazhar alanson şarkısına ait olduğunu yıllar sonra öğrenecek olmam elbette bir rahatlama yaratmayacaktı. yaşanan sorunları ve ailevi problemleri hissediyor olmamla birlikte tam olarak olanı anlayamadığım zamanlardı bunlar. bu sebeple defalarca bu sözleri kendi kendime mırıldandım:
bir fırtına vardı ve bitmiyordu, bir adam vardı ve adam olup olmadığını bilmiyordu.
yıllar geçti, yollar geçti, pek çok yaşama dokundum, pek çok yaşam bana dokundu. zor ve yorucu olan zamanlar ağırlıktaydı, yokluk ve acıyla sınanmalarla dolu bir hayat yoğunluktaydı. şimdi bu saatte, nereden aklıma geldiyse benim hâlâ umudum var'ı dinliyorum. hayat bizden evvel gidilen yollara basa basa yürütmeye mi çalışıyor bizi, yoksa biz mi ısrarla o yollardan, o eski adımlarla geçmekte ısrar ediyoruz, bilemiyorum. ama hayattan öğrendiğim şey, o adımlar bir zaman sonra esen rüzgârla, yağan yağmurla, toprağı basan çimlerle artık görünmez olsa da hâlâ oradalar ve oğullar, babalarının adımları üzerinden adım atmadan dahi yürüyebiliyorlar. şimdi ben de çok kızdığım, çok ters düştüğüm, çok yargıladığım babam gibi kendime soruyorum:
bu fırtına durulur mu, benden adam olur mu?
14 favorites - -