bu maç için “çok karmaşık duygulara gark olduğum bir maçtı, bir yanda yetiştiğim takım, diğer yanda ise bana kucak açan güzide bir ekip” demek isterdim ama diyemiyorum zira şaşkınlıklar içerisindeyim şu anda. hayatım boyunca, “çevremde gelişen olayların sorumlusu ben olamam, hayır hayır, böyle bir yükü kaldıramam ben” diye kendimi teskin etmeye çalışıyorum ama her şey üzerime üzerime geliyor. dün oturduk saydık, 11 haftadır maç yapıyormuşuz daha tek bir galibiyet yüzü görmüş değilim. nereye gitsem, nerde oynasam hüsran. artık kalbime ağrılar çöküyor düşündükçe.
neyse, maça geçelim. maçın başlamasıyla birlikte gerçekten de değişik bir oyun yapısına sahip bir takıma geldiğimi anladım. yani ömer üründül gelip bir maçımızı izlese, “bloklar arası bağlantı” falan derken ortada blok, mlok olmadığını, takımın diziliminin cagrika-maç öncesinde sahada eşofmanla gezinip yanındaki arkadaşıyla geyikleyen futbolcu görünümlü 5 kişi-sedge şeklinde olduğunu görüp gözyaşlarına hakim olamazdı.
maçta dakikalar 13’ü gösterirken yeni takım arkadaşım acar forvet sedge, kadim dostum depeyi’nin kaval kemiğinde, söz konusu kemiği direk kavala çevirmek istercecine bir delik açma girişiminde bulundu. ben hemen halı saha yönetimine tedavi amacıyla başvurmak üzere yola çıktım, arada bir orta saha mücadelesine katıldım, bir top kazanıp takım arkadaşıma teslim ettim ve odaya ulaştım sonunda. halı sahacı mehmet abi’ye “abi sprey var mı sizde, arkadaş şey oldu da” diye başvurdum. o sırada scrable oynamakta olan mehmet abi “yaaa o yok bizde” dedi ve arkadaşına “hah, ne yazdın sen şimdi oraya?” diyerek oyuna devam etti. sahaya döndüğümde aldığı darbenin etkisiyle kale arkasında acılar içerisinde kıvranan depeyi’nin etrafında toplanan kalabalığın depeyi’nin çorabını çıkarmasıyla birlikte usulca dağıldığını gördüm. bu noktada görev tathar’a düştü, kendisi depeyi’nin ayağını havaya dikip parmak altı nahiyesinden aşağı doğru esnetti. ben bakamadım.
maç bizlere yine gabriela sabatini’den esintiler sunan giysisiyle agk için ise ilk on dakikada “oğlum sen şimdi karşı takımda mısın la? harbi mi la?” diye şaşırmakla, kalan dakikalarda ise mütemadiyen “vay şerefsiz, satılmış” diyerek bana sataşmakla geçti. naptıysam, ne dediysem anlatamadım durumu. iletişim kurma çabasının zaman zaman çok renkli olabildiği, gerçekten de ilginç bir insan kendisi.
ya onu bunu bırak da asıl galip gelmemiz durumunda orhan bobinaj sponsorluğunda içeceğim iki biranın yalan olmasına yanıyorum ben.