endonezya'da nike işçisi olmak

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

forbes verilerine göre piyasa değeri 65 milyar dolar olan, dünyanın 322. en büyük ve 24. en değerli markasının cehennemi dünyada yaşatma eylemidir.

new york st. john üniversitesi spor departmanı, kendi çalışanlarına nike ürünleri giydirmesi karşılığında nike firması ile 3,5 milyon dolarlık bir anlaşma yapıyor. jim keady isimli yardımcı futbol antrenörü ise sweatshop tarzı imalat yapan bir şirketin reklamı olmayı kabullenemiyor ve istifa ediyor. kendisini de nike'ın insanca üretim yapmadığı fikrini kanıtlamaya adıyor. idealini kanıtlamak uğruna, nike'ın endonezya'daki firmasındaki şartları göz önüne serebilmek için nike fabrikalarının birinde gönüllü çalışmak istiyor. itibarlarının zedeleneceğini anlayan şirket jim keady'yi hiç sallamıyor haliyle.

jim keady idealinden vazgeçmiyor. savunduğu şeyi ispatlayabilmek için endonezya'daki işçi köyünde yaşamayı ve işçi maaşıyla geçinmeyi kafasına koyuyor. işçilerin kazandığı miktar olan günlük 1.25 dolarla yaşamaya başlıyor.

bir ay içinde 11 kilo veriyor. üstünde sanayi dumanının eksik olmadığı o yerleşim biriminde havalandırması olmayan 8 metrekarelik beton kutularda yaşıyor. düzgün olmayan beton zemine serilmiş örtülerde uyuyor, üstelik o örtüler de fabrikanın çevreye saçtığı zararlı maddelerle kaplanıyor. tuvaletlerin giderleri her sokağın iki yanından akan açık lağımlara verildiği için o yerleşim yeri devasa böcek ve farelerden geçilmiyor.

günlük harcama limiti 1.25 dolar ve bu miktar iki küçük porsiyon sebzeli pirinç lapası ve birkaç muza yetiyor. sabun ve diş macunu ihtiyacı olduğu zaman yemekten kısmak zorunda kalıyor. bütün işçiler haftanın altı günü (bazen de pazar günleri) sabah 8'den akşam 8'e kadar çalışmak zorunda. fazladan giyecek bir elbiseniz yok ve sabah giydiğiniz giysi iş çıkışında gözle görülür derecede kirleniyor. minimum yarım saatinizi o giysiyi elde yıkamaya harcıyorsunuz. kadınsanız, özel günlerinizde bile herkese verilen günlük iki adet tuvalet molasına uymanız gerekiyor, bu nedenle pantolonunuzdaki kan lekelerini saklamak için belinize bir şal bağlıyorsunuz.

bu şartlara katlanmak zorundasınız. sesinizi çıkardığınız anda işinizi kaybediyorsunuz. hizmet ettiğiniz sermaye dünyasının gerektirdiklerini karşılama mecburiyetindesiniz.

jim keady bütün bu gözlemlerini bir belgeselde anlattı. bunun üzerine endonezya hükümeti asgari ücreti yükseltti, fakat buna karşılık gıda, su, gaz ocağı yakıtı, giyim ve yaşamak için gerekli tüketim maddelerinin fiyatlarını da aynı oranda yükseltti.

işçilerin "acaba kendim mi yiyeyim, yoksa çocuğuma mı yedireyim?" şeklinde bir düşünceye sahip olduğu bir dünyada eşitlikten nasıl söz edilebilir ki?

nike işçileri hayat zorluğundan yedikleri darbe kadar bir de amirlerinden darbe yiyorlar. 23 yaşındaki bayan işçi amirlerin sinirlendiklerinde kendilerine ayakkabı fırlattıklarını söylüyor. jakarta'nın dışındaki bir fabrikada bir saatte 60 çift ayakkabı üretme hedefini başaramayan 6 adet kadın işçiye müdürleri tarafından 2 saat boyunca kızgın güneş altında bekleme cezası veriliyor. adalet bu ya, sendikalı işçilerin şikayetleri sonunda o cezayı veren müdür yalnızca uyarı cezası alıyor!

sivil toplum örgütlerinde sweatshop'larının maruz kaldığı tepkilere karşılık nike firması taşeron konumdaki imalathanelerin başkalarına ait olduğunu, bu nedenle herhangi bir değişiklik yapma imkanı olmadığı cevabını veriyor. üniversitelerde yapılan bilinçlendirici konuşmalara ise sürekli olarak bu konuşmaları yalanlayıcı nitelikte paketler ve editör yazıları göndermeye devam ediyorlar.

işin kötü tarafı endonezya'daki nike işçilerinin standartların ikiye katlanması 1.63 milyar dolarlık nike reklam bütçesinin yalnızca %7'sine mal oluyor. sömürü dünyası, kendileri için bu kadar küçük bir hamleyi bile gereksiz buluyor, belki de işçilerine insan gözüyle bakmıyor, onları bir köle veya mankurt olarak görüyor.

edit: bilgiler jim keady'nin john perkins'e yazdığı bir mektuptan ve huffingtonpost'ta endonezya'daki nike işçilerini anlatan bir makaleden geliyor. yukarıdakiler, o yazıların tarafımca incelenip gereksiz yerlerin atılması-gerekli yerlerin vurgulanması sonucu oluştu. bire bir alıntı değil.
535 favorites - -
0 favorites - -
nike'ın değil endonezya devletinin suçudur. devlet kuralları koyar, şirketler buna uyar. gel benim vatandışımı sik dersen o da gözünün yaşına bakmaz siker.
6 favorites - -
bu hızla gidersek türkiye'de nike işçisi olmak şeklinde evrilecek başlık. 3 çocuk çok önemli. hatta 5.. 10... durmak yok yola devam.
1 favorites - -
ilgilenenler behind the swoosh adli su videoyu seyredebilir.
1 favorites - -
aklıma muse'nin mk ultra klibini getirmiştir. bayıla bayıla satın aldığımız, deli paralar ödediğimiz o büyük markaların "kaliteli" sandığımız ürünleri, dünyanın biryerlerinde, bir insanın sömürülmesi sonucu oluyor. biz aldıkça da bu düzen böyle devam edecek. maliyet/kar oranını düşünecek olursak bu düzen ancak kodamanı kodamanlaştırıyor. üzülerek söylüyorum ki bu dünya için yapacak bir şey yok. hiçbir şey düzelmez. insanın egemen olduğu hiçbir dünyanın şansı yok. çok uzatmayayım yetişkin insanlara pek acımıyorum, ama çocuklar... hiçbiri onların seçimi değil. tüm suç akılsız ebeveynlerde. türkiye'de çocuğum marka giysini bi bok sanan 6 aylık bebeğe nike ayakkabı alıp para veren ebeveynin de; o ayakkabıdan 60 tane yapmaya 1,5 dolar aldığı halde dördüncü çocuğu yapan ebeveyninde amk.
0 favorites - -
ayagimdaki nike ayakkabidan utandiran haber. onun disinda da olayi aciga cikaran jim abiye duydugum saygi ve hayranligi anlatamam. adam tam bir musluman düsturunda. bir de bizim muslumanlara bakalim. kardeslerinin kaniyla beslenip , altin tepsilerde kari oynatmakla mesguller. her bir musluman bu adamin kafasina ulasmadigi surece musluman aleminin burnu boktan cikmayacatir. ıslamin indigi gunden bu gune kadar bir adim ilerleyemedi bu ortadogu. gittikce de kotuye gidiyor. basindan bela da eksik olmuyor.
2 favorites - -
üst edit:
görsel
vatandaş en çok sömürüyü müslümanın müslümana yaptığını fark edince entrysini uzaya gönderdi. bizim entry de boşa düştü.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

vay arkadaş adam sömürüyü görüyor bundan kurtuluş yolu olarak da mehdi gelip bizi kurtaracak inşallah'a bağlıyor. gerçek mi bu kafa? allah sana bir irade vermiş, akıl vermiş günün sonunda kurtuluşu mehdiye bağlamışsın. sen bu kafada olursan daha çok müslümanların sömürüldüğünü, köleleştirildiğini görürsün.

domuz yiyor bu gavurlar dediğin adam muhtemel de ateist kurulu düzenini siktir edip işinden istifa ederek endonezya'daki rezilliği dünya gündemine taşıyor, bedel ödüyor. sen burada inş güzel günleri göreceğiz vicdan masturbasyonu yapıyorsun.

bak sana şok olacağın bir bilgi vereyim.
endonezyalı işçileri dünyada en çok sömüren grup diğer müslümanlar!
kafan karıştı di mi? mavi ekran?
dubai'ye git, suudi arabistan'a git, bae'ye git, bahreyn'e git, kuveyt'e git vs. köpekten aşağı seviyede nasıl yaşadıklarını gör. müslüman patronları hepsi aynı türkiye'deki muadilleri gibi! son model arabalar, altın varaklı evlerde yaşar ama çalışanının o da üç kuruş altı yedi aylık maaşına çökmeyi marifet zannederler. belki bir akşam yemeğinde yiyeceği parayı pisliğine vermiyor çalışanına. git nereye şikayet edersen et rahatlığında. gariban ne yapsın bu durumda? bu dediğimi bu ülkede çalışan yakını olanlar bilir. bak daha bu işin cinsel sömürü kısmı var. rezilliğin dibinin dibi. niye peki? çünkü onlar için insan bile değilsin peygamber ırkına hizmet etmeye gelmiş aşağılık bir varlıksın.

antepli bir işadamı vardı. çalışanlarımıza asgari ücretin yarısını veriyoruz hepsi çok mutlu diye tvlere çıkmıştı. adam bunu söyleyerek suç işliyor o bile umurunda değil. o da müslüman!

yarın 1 mayıs'ta alanda olanlara arkadaşlarınla ağız dolusu küfretmeyeceğini, fırsatını bulsan polislerle beraber dalmayacağını bilmesek...

ramazan güncesiymiş peh...

sizin gibilere yüz mehdi gelse yine başa dönersiniz bu güçlüye tapma huyunuzdan dolayı. he gardaş aynen böyle devam.
4 favorites - -