kimi zamanlar kapitalizmin başat para tuzaklarından biri olan alışveriş merkezlerinde bahsi geçen ekonomik sistemin en temel misyonunu oluşturan bankaların bankamatiklerinde işlerimi hallettikten sonra çok entelektüel bir birey olduğumdan d&r ya da türevi olan kitap/dvd satan mekanlara uğrarım, kitap karıştırmak için.
modern yaşama ayak uydurmuş ve cihangir bohemliğine hayran olan, beyoğlu entellerine tapan çiftlerimizle işte o kitapçılarda karşılaşacaksınız. bir klasik olarak dünya edebiyatı bölümünde önce richard bach'ın yazmış olduğu martı-jonathan livingston * isimli eserine bakar çiftimizden biri, aaa bu çok güzeldi. hemen ardından -belki de alfabetik sıralamadan ötürü- ele bir bukowski kitabı alınır, bu adam aşmış yeeaaaaeee edası ve kendi aşmış entelektüel birikiminin karşı cinse vurgulamak isteğiyle tezahür etmesi sonucunda. ardından çiftimizin diğer teki de kitaba bakar, daha sonra göz göze gelirler. ardından bukowski'nin son derece aşmış bir çift olduğuna ve onu hazmetmenin zor olmasına kanaat getiren çiftimiz kitabı yerine koyar, diğer bukowski kitaplarına da şöyle bir göz atar.
çiftimiz daha sonra felsefe bölümünde friedrich nietzsche kitaplarını karıştırır ve mekanı bir kaç tane nuri bilge ceylan dvd'sine baktıktan sonra terk eder.
not: başlıkta sorgulanan çiftlerin bukowski eşiğidir. bana kalırsa okumak kötü değildir, asla da olmaz. bireye son derece saçma gelecek olan herhangi bir düşünce bile en azından mantık süzgecinden geçmiş ve böylece nitel olarak tanımlanabilecek bir şekle kavuşmuştur. amaç bukowski üzerinden prim yapmak değildir, primi bukowski üzerinden yapanları ya da yapmayı deneyenleri veyahut bunu denemese bile bak ben bu adamı biliyorum denilmesidir. herhangi bir düşünürü, yazarı, yönetmeni vs.'yi fetiş obje yapmak benim için saçmalamaktan da beterdir.