osmanlı'da her daim uygulanmış, cemaat sistemini ve toplumda ayrılıkları beraberinde getirecek bir sistem, bence.
hali hazırda uygulanan sistemdir.
şuan kağıt üzerinde tekli gözüken ama tezahüründe çoklu uygulanan bir hukuk var. ispatı nedir derseniz; teröristlere çıkartılan sürekli aflar, bdp nin halkı kışkırtıcı tavırlarına ses edilmemesi. bunun karşısında gezi parkı eylemine katıldı diye sertlikle bastırılan insanlar ve sadece yazdı diye gözaltına alınanlar...örnekler çoğaltılabilir. eee bunun adına şimdi siz tekli hukuk mu diyosunuz
zamanında "çok hukuklu sistem" adı altında refah partisi tarafından önerilmişti. ancak sadece bir başlıktan ibaretti ve zaten islam hukuku da kamu hukuku alanında buna izin vermez (bkz:
ukubat). dolayısıyla bundan pek iş çıkmadı. ayrıca lozan'da uzun tartışmalar sonucu kaldırılan adli kapitülasyonların hortlaması anlamına gelir ki, osmanlı'nın son dönemi dikkate alındığından iyi sonuçlar vermeyeceği kesin.
bu sistemi savunanların başında erbakan gelmektedir. kendisi başaramadı, öğrencisi başardı. o zamanlar çocuktum ama yine de bana saçma gelmişti. şimdi uygulamasını gördüm, haklı çıktığım için mutluyum.
problem: "herkes cins cins. tek yasa herkesi memnun etmiyor"
bi problemin çözümünün nasıl olacağına kafa patlatmadan önce problemim çözümünün teorik olarak mümkün olup olmadığını hesaplamak lazım. mesela "herkes cins cins" ise "çoklu hukuk sistemi" herkesi nasıl mutlu edecek? tekli hukuk sisteminden mutlu olan ve sadece çoklu diye öbüründen mutsuz olacak olan da var? bu sefer tekli hukuk manyaklarını mutlu edemiyor olacaksın. kısacası "herkesi hukuken mutlu etmek" ütopik bile olsa teoride çözülebilir bir problem mi? değil.
ne noktada bu "hukuktan mutsuz" kesimi tamamen mutlu etmeyi düşünebilirsin: her bireyin kendi hukukunu uyguladığı ve kendi hukukuna tabi olduğu bir sistem hayal edebilirsin. ama onda bile kişinin bu durumdan mutluluğunu garantileyemezsin çünkü iki kişi arasındaki ihtilafın çözümüne dair farklı bir sistem geliştirmen gerekir. biri yine mağdur ve mutsuz olur.
o zaman problemimizi yanlış ifade ediyor olmalıyız. "herkesi mutlu etmek" yerine "toplumda belli bir varlık seviyesine ulaşmış kesimler" desek daha gerçekçi olabilir. mesela hukuk sadece toplumda ciddi bir rakama ulaşmış kesimlerde özelleştirilebilir olur. böylece 3-5 kişilik çıkıntılar kendi hukukunu uygulayamaz. bir "özel hukuk barajı" koyarız. bu da pek ütopik durmuyor sanki. tam tersine azınlıkların mağduriyetini arttıran, osmanlı'daki müslümanlara ayrıcalık tanımak suretiyle gayrimüslimleri mağdur eden yasal sistemi andırıyor.
başka bir tutarsızlığımız daha var: temel evrensel haklar. "herkesin yaşama hakkı vardır" deyip yaşam hakkın da tekeline alan şeriat hükümlerini hariç tutunca nasıl müslüman kesimi "şeriat uyguladığımız" ilüzyonuyla mutlu edeceğiz? eğer "kardeşim ben kafirleri öldürmek istiyorum kuran'da yazıyor karışma!" dediğinde "tamam ütopya dedik o kadar değil! siz de elinizdekiyle yetinin lan!" diyeceksek böyle bir het hötleşme durumu olacaksa bu neden "çoklu hukuk sistemi"nin yüklerini taşımak durumunda. mutsuz kesim yine mutsuz olacak. ne başarmış olduk? hiçbir şey.
eğer araya "zaten herkesi mutlu etmeye çalışmıyorduk" şerhi koyacaksak bunu neden peşin peşin "tek hukuk sistemi"nde koymuyoruz? çizgiyi nereye karar vereceğimize neye göre karar veriyoruz? amaç "biraz daha iyi olur" ise hukuken iyileştirmede en ütopik hayalimiz "kitlesel yorum farklılıklarını kısmi tatmin etme" üzerinden mi olmalı? ütopya kurguluyorsak doğrudan "aşmış tek hukuk sistemi" hayal edemiyor muyuz? yani hem "şartları biraz daha iyileştirelim" isteği hem de çözüm olarak "bir ütopya hayal edelim" yine tutarsız oluyor.
peki ne zararı var? "farz edelim özgür iradeyle şeriata tabi olmaya karar verdiğinden emin olduk" diyoruz. gerçekten teoride böyle bir ütopyayı hayal edebiliyor muyuz? "gerçek özgür irade!". bundan nasıl emin oluyoruz? mesela kimse zorlamadı ama annem üzülecek diye şeriata okey diyemez miyim? bu benim özgür ve sağlıklı iradem mi olmuş olur? insanın o günkü psikolojisi, o sırada alkol almış olması, hissettiği psikolojik baskı bile kararının sağlığını etkileyemez mi? tüm bunların ötesinde reşit olana kadar özgür irade diye bir şeyden bahsedemeyiz. doğumundan itibaren bir çocuğu neye göre eğitirsen onun doğru olduğuna, onun muteber olduğua inanır. bu konuda yeterince beslenirse de bunu içten ve samimi olarak da ister. yani çoğu ailede kimse birbirini ite kaka müslüman yapmıyor. zaten bu doğuştan çok uzun sürece yayılan maruz kalınan kültürün hiçbir şekilde zorlamadan yol açtığı bir sonuç. ama "maruz kalınan"ı da "maruz kalınmaması gereken"i de ebeveyn seçtiğinden ebeveynin istediği doğrultuda yetiştirmesi mümkün oluyor. çocuk reşit olduğunda ise bunu "gerçekten özgür iradesiyle istiyor".
o zaman teorik hayal dünyamızda çocukları devlet alır reşit olana kadar tarafsız, hiçbir şekilde manipülasyon ve propaganda içermeyen maksimum bilgiye sahip bir ortamda yetiştirir. sonra 18'inde aileye verir. 18'inde çocuk isterse şeriat mahkemelerine geçer. bu pahalı bir işlem gibi geliyor ama ütopya hayal ediyoruz. yaptık diyelim. yine aynı soruya gelip çarpıyoruz:
"bu herkesi mutlu eder mi?"
bu kimseyi mutlu etmez. kimse çocuğunu vermek istemez. ne inancında ne kültüründe yok. istediği gibi yetiştirmek, onu kendi yönlendirmek ister. amacımız bu cins cins kesimleri mutlu etmek olduğuna göre teorik olarak "özgür iradeli tam eğitimli bireyler elde etmek" ile "binlerce yıl öncesinden miras kalmış yaşam biçimini benimsemiş insanları hukuken mutlu etmek" birbirini teorik dahi olsa tamamlayamıyor, tam tersine dışlıyor.
dolayısıyla problem teorik olarak çözülebilir değil. birbirini dışlayan unsurlardan birinden vazgeçmedikçe hiçbir ütopya çözemez. bu çözümsüzlük çorbasına katılabilecek daha çok problem çıkarılabilir: verilen temel evrensel hakların dahi özel hukukla çelişmesi, kesimler arası uygulamanın mutsuz etme garantisi, devletin "nötral ve çok bilgili çocuk yetiştirme" gibi aşırı güce sahip olmasının istismarı vs vs.
yani "herkesi mutlu edecek bir hukuk sistemi olabilir mi?" sorusunun cevabı net olarak "hayır". bu problemin teorik bir çözümü yok.
peki bu problemin çözülemiyor olması "çoklu hukuk sistemi"ni fikir olarak komple dışlar mı? hayır. bunlar aynen ingiltere şeriat mahkemeleri örneğindeki gibi çatı hukukla çelişmeyen basit, ayni uzlaşmazlıklarda kullanılabilir. bu "şeriat geldi" anlamına mı gelir? gelmez. bu her kesimi mutlu etmeye yeter mi? yetmez. abd'de de kızılderililer kendilerine ayrılan bölgelerde kendi kanunlarını uygulayabiliyorlar ama federal yasa çatısı altında. bundan tüm kızılderililer mutlu mu? hayır.
çoklu hukuk sisteminin makul uygulama alanları olabilir ancak "herkesi mutlu ettiğimiz ütopya"nın imkansızlığını ithimale çevirmeye yaramaz.
bunu savunanlar nedense daha baştan ceza hukukunu dışarıda bırakıyorlar. bunu çok insancıl nedenlerle, insan haklarına, beden bütünlüğüne dayanarak yaptıklarını da sanmıyorum. belki çok coşkulu bir iki liberal öyle hayal görüyordur, ama temel neden daha basit aslında. ceza hukukunun da şeri kanunlara bırakılması, infiale neden olabilecek kadar sert uygulamalara neden olabilir, medeni hukukla şeri hukuk çatısına girmeye ikna edebileceğin, sonrasında zaten çıkamayacak olan kuşları daha baştan kaçırmana yol açabilir. hepimiz biliyoruz ki, eli kesilecek olan varsa, o ünlü baklava çalan çocuklar örneğindeki zayıflar olacak, ayakkabı kutularıyla para götürenlerin bedensel bütünlüğüne zaten bir zarar gelmeyecek.
amerikan filmlerinde sık rastlarsınız, birini tutukladıklarında arabaya bindirirken "aman başını arabaya çarpma" diye özen gösterir polis, kibarlıktan kırılır neredeyse. sizce göksel bir yasayla veya ütopik bir aklın yargısıyla erişilen bir kural mı bu, elbette değil, demek ki zamanında polisler zanlıları arabaya bindirirken kafalarını arabaya çarptırmışlar, sonra soruşturma sırasında da "yanlışlıkla çarptı, kendisi çarptı" falan diye sallamışlar.
modern hukuk, insan yapısı hukuk, bu örnekte olduğu gibi değişen ve gelişen bir şeydir. ortaya çıkan yeni durumlara göre kurallar konur. şeri hukuk ise değişmez, temeli en başta tanrının sözüdür çünkü. değişmeyen bir yapı olarak değişen dünyaya ayak uyduramadığı için dünyanın neredeyse hiçbir yerinde tek hukuk sistemi olarak uygulanmamaktadır zaten.
peki fatih aker'in ballandırarak anlattığı ingiltere'de mevcut olan "şeriat mahkemeleri"? aslında o kadar uzağa gitmemize gerek yok, oradaki şeriat mahkemeleri aslında bizim hukukumuza da dahil edildi, adı şeriat mahkemesi değil, çünkü aslen bunlar şeriat mahkemeleri değil, tahkim kurulları.
ombudsmanlık kurumu da getirildi, iki taraf da istediğinde ombudsman'ın verdiği karara tabi olmayı kabul ediyorlar ve buna göre davranıyorlar.
peki bunların sağladığı avantaj ne, ister ingiltere'de "şeriat mahkemesi" olsun, ister burada tahkim kurulları veya ombudsmanlar olsun? yanıt basit, ucuzlar, hızlılar ve piyasanın getirdiği koşullara daha uygun kararlar alabiliyorlar. yani hukuk sisteminin sorunları ne? yanıt açık: yavaş, pahalı ve aslında tanım olarak değişip gelişen bir şey olmasına karşın yeterince hızlı değişip gelişmiyor, dünyaya uyum sağlayamıyor. bu durum sadece akçeli işler için değil, ceza hukuku dahil, tüm hukuk alanı için geçerli, hukuk yavaş ve pahalı, demokrasi sorunlu olunca yeterince gelişemiyor ve ülkenin, insanların önünü kesen bir şeye dönüşüyor. yoksa eşcinsel evlilikleri mümkün kılmanın yolu öncelikli olarak çoklu hukuku savunmak değil, modern hukuk sistemi içinde eşcinsel evliliklere izin vermek.
çoklu hukuk sisteminin bu sorunlara bir yanıt olabileceğini nasıl ve nereden çıkardığımız ise anlaşılmıyor. bu sistemin savunucuları öncelikle medeni hukuk için uygulanabilir olduğunu savunuyorlar, ama örneğin bir kadının mirasın yarısını almasını veya çok sayıda kadının bir erkeğin eşi olmasını getiren bir hukuku da kabul etmemizin bu sorunlardan hangisini çözeceğini anlayabilmek zor gerçekten, daha hızlı, daha ucuz ve "yeniliklere açık" mı olacak? komik duruyor değil mi soru, komik çünkü.
özgür irade meselesini tartışmaya hiç gerek yok aslında, büyük şehirler dışında, örneğin bir kadının şeri hükümlere uymamayı tercih edeceğini açıklamasının, bunun neredeyse "ben müslüman değilim" demek anlamına geleceği, bunun da çoğunlukla ölümden daha ağır sonuçlar yaratacağı bir ülkede mümkün olabileceğini düşünen varsa beri gelsin.
bir de fatih aker'e küçük bir not: sözlükte olduğum yıllar boyunca kategorik olarak idama karşı durdum, yazdım, nadiren küfür yediğim diyaloglara giren bir adam olarak, sözlükte açık ara en çok küfür yediğim konu budur.
"maksat dindar kesimleri mutlu etmek değil durumu iyileştirmek" deyince ilk baştaki "herkes cins cins herkesi tek hukukla mutlu edemiyorsun" tespitiyle ve ütopik kurgularla yapılan arayış anlamını yitiriyor. ben zannediyorum ki problem herkesin mutlu olmaması haliyle çözüm de bu durumun ortadan kalkması, yani herkesin mutlu olması olmalı. öyle değilmiş.
problemimiz sadece "hukuka dair memnuniyet oranlarını nasıl arttırabiliriz?" ise bu daha az ilginç bir konu ve çözümünde de elbette "çoklu hukuk sistemi" gibi büyük açılımlar önemli pay sahibi değil. hukukun bazı kesimlerin inançlarıyla uyuşmazlıktan çok daha büyük sorunları var: anayasa, yasa, içtihat, soruşturma, kovuşturma, infaz, bürokrasi gibi üzerinde iyileşmeye açık ve hukuk sistemini baştan aşağı hallaç pamuğu gibi atmadan iyileştirilebilecek ve sonuçta her kesimi mutlu edecek tonla alan mevcut. sonuçta durum iyileşiyor mu? iyileşiyor. sonuçta yine herkes cins cins ve mutsuz mu? evet.
o yüzden bu düşünsel deney sadece bir durum iyileştirme projesi olarak bana cazip gelmedi. ilk duyduğumda daha iddialı gelmişti. şimdi mütevazı bir kılıçdaroğlu projesi olmuş. daha çılgın projeler görmek istiyoruz.
sana öyle, bana böyle gibi bişeydir.
hukuk, insanların kendi kendileriyle olan ilişkisini değil, başkalarıyla olan ilişkisini düzenlemek içindir.
en popüler teorik örnekten yola çıkalım:
bir kadın kendi özgür iradesiyle kapanmak istiyorsa, buyursun kapansın.
başka bir kadın kendi özgür iradesiyle çıplak dolaşmak istiyorsa, o da çıplak gezsin.
peki bu ikisini nasıl bir araya getireceğiz? aynı sokakta yanyana yürümelerini nasıl sağlayacağız?
bu iki kadından biri diğerini kendi "benimsediği hukuka" göre davranmaya zorlayacak mı zorlamayacak mı?
eğer zorlayacaksa, çoklu hukukun bu noktada iflas ettiği ortada. zorlayan taraf, zorlamayan tarafın hukukunu tanımamış olur.
hadi diyelim birbirlerini herhangi bir şekilde davranmaya zorlamıyorlar. o zaman, çoklu hukuk yine iflas etmiş olur çünkü bu sefer de taraflar kendi benimsedikleri hukuka kendileri saygısızlık etmiş olur.
ha, bunun bir orta yolu yok mu? tarafların hem kendi benimsedikleri hayat biçimini yaşayıp hem de başkalarına saygı gösterdiği bir sistem olamaz mı? var zaten. ona da kısaca hukuk diyoruz.
ayrıca, toplum sürekli değişir. sürekli değişen toplumda kuralların değişmesi de kaçınılmazdır. bugün sana çok normal gelen bir cezanın 1000 yıl sonra saçma gelmesi kadar doğal bir şey olamaz. zaten öyle değilse bir sorun var demektir. hukukun derdi herkesi mutlu etmek değil, bu sürekli değişen toplumsal kurallar içinde orta yolu bulup herkese eşit muamele etmektir.