insanları seyreden güvercin'de ismini hatırlayamadığım bir karakter devamlı dinlediği ve bırakamadığı bir şarkı için bunu söylüyor, çok güzel ama korkunç derecede üzücü. böyle şarkılar, romanlar, şiirler, filmler vardır. insanı kendine bağlar, müthiş duygular hissettirir fakat hastalıklı derecede üzücüdür.
dostoyevski'nin budala'sını buna örnek olarak verebiliriz. tamamen kişisel nedenlerden ötürü böyle düşünüyorum. zira, varoluşundan beri saflık ve iyilik timsali insanların anlaşılamamaları, hor görülmeleri, alaya alınmaları, kaybetmeleri, üzülmeleri, dışlanmaları ve özellikle tokat(gerçek/mecazî anlamda) yedikleri zaman şaşkınlıkla diğer yanaklarını dönmeleri beni her daim derin hüzne sevk etmiştir.
yine, elinde olmayan sebeplerden dolayı sevgilisi veya eşi tarafından aldatılan insanlara tanıklık edince büyük bir öfke ve hüzne tutuluyorum. örneğin, akıl hastalığına tutulmuş birisini sırf bu yüzden aldatan eş/sevgili dünyanın en iğrenç insanı olabilir. aldatmak, dünyanın en iğrenç davranışı olabilir.
green mile'yeşil yol' kesinlikle okunması gereken bir eser 'ağladım'.
of mice and men11-12 yaşlarında okuduğumda çok acayip bir his bırakmıştı bende. kitap okumayı sevmemin en büyük nedenlerinden.
orhan kemal - avare yıllar / baba evi
romanın sonunda bağcılar’ın ortasına koşup kendinizi jiletleme ihtimali vardır.
(bkz:
sakın evde denemeyin)
evet herkes çok cool hep yabancılardan gitmişsiniz ama benim ilk travmam
kerime nadir-
hıçkırıko kadar küçüktüm ki okuduğumda, hmm fena değil oo olaylar olaylar derken kendi gözyaşı gölümde boğuluyordum arkadaş. helak oldum, hayata küstüm her yere ağır çekimde koşar oldum... o gün bugündür ağlak ağdalı dramatik şeylerden ( kitap, film, insan vs.) hiç haz etmem. bir kere kaptırınca saçlarım
talisca gibi beyazlıyor sanıyorum.