çocukluğunla buluşsaydın onu ilk nereye götürürdün
Next (2) - Last Page (9)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

wakiki’ye.
1 favorites - -
onu ilk mezarlığa götürürdüm.
işte bak şuracıkta bir karış toprağın altında yatacaksın.
0 favorites - -
morg.*
0 favorites - -
sanırım hiçbir yere götürmezdim. önce uzun süre sessizce bakardım ona. çünkü bir çocukla konuşmadan önce onun sessizliğine katlanmayı öğrenmek gerekir. çocukluğumun gözlerinde o saf ve nedensiz merakı görürdüm; dünyayı hâlâ anlamlı sanan, gökyüzünü kirletilmemiş bir umut gibi gören o bakışı. onu elinden tutup bir yere götürmeye kalkışmak, onu yine bugünün kirine bulaştırmak olurdu. oysa ben istiyorum ki o çocuk, benim gibi yorulmasın.

ama eğer illa bir yer seçmem gerekseydi, denizin kenarına götürürdüm onu. çünkü deniz, bana hep bir tür unutuşu hatırlattı. dalgaların kıyıya vuruşunda hem doğumun hem yok oluşun aynı anda var olabileceğini sezdim. çocukluğumun yüzüne bakıp, “bak,” derdim, “insan bazen bir dalga kadar kısa yaşar, ama o kısalıkta bile bütün bir sessizliği duyar.” o anlamazdı, gülümserdi sadece. belki iyi de olurdu. çünkü bazı acılar, çocuk aklının bile kirlenmesini hak etmez.

ona sorardım sonra: “büyümek nasıldı sence?”
bana bakar, anlam veremezdi. çünkü o henüz büyümemiştir; yani henüz yalan söylemeyi, kaybetmeyi, sevip de susmayı öğrenmemiştir. benim hâlimi görünce belki ürkerdi. belki de, “sen ne zaman bu kadar suskun oldun?” derdi. cevap veremezdim. çünkü ne zaman susmaya başladığımı ben de bilmiyorum. insan bir gün bir şey olur sanıyor, ama aslında sessizlik yavaş yavaş sızıyor içimize, bir damla soğuk su gibi...

yine de bir bank bulurduk. ben otururdum, o ayaklarını sallardı. güneşin batışına bakardık, çünkü insan ancak kaybolan bir şeyi izlerken kendi varlığını fark eder. çocukluğum, “neden üzgünsün?” derdi.
“üzgün değilim,” derdim, “sadece hatırlıyorum.”
ve o an anlardım: hatırlamak, bazen yaşamaktan daha ağırdır.

çocukluğumla buluşsaydım, ona hiçbir öğüt vermezdim. çünkü biliyorum, hiçbir öğüt insanı kötülükten, yalnızlıktan ya da kendinden koruyamaz. sadece başını okşar, “git,” derdim, “sakın değişme.”
ama o değişirdi elbet. çünkü hayat, masumiyeti hep yenmek ister.

ve ben, onu uğurlarken, içimden sessizce geçerdi o cümle:
“insan, bir daha asla kendi çocukluğuna yetişemez.”

eyyorlamam bu kadar.
2 favorites - -
yağmurlu bir akdeniz akşamüstünde içinde portakal odunu yanan bir sobanın yanına beraber oturup doydum yeter diyene kadar önce sucuk ekmek sonra kestane pişirirdim. yağmurlu havaların beni biraz çökkün hissettirdiğini anlatırdım. beni yabancı görüp bir şey anlatmazdı muhtemel, soru sormazdım hiç sadece eğer konuşursa söylediklerini anlamak istediğimi belli ederdim. ama içten içe konuşmasını anlatmasını çok isterdim.
0 favorites - -
babası tarafından söz verilip aylarca beklentilen daha sonrada sırf tanıdık olduğu için bedavaya seçme şansının olmadığı bir sinema filminin 2 yarısı başladıktan sonra içeri alınıp buruk bir sevinç ve heyecanla izlediği o günün telafisini yapmak için elinden tutar en sevdiği filmi izlemesi için en iyi sinemaya 2 kişilik bilet alıp götürürdüm.
herkesten görüp heves ettiği patlamış mısır ve kolasını da alırdım. o filmi izlerdi bende çocukluğumu.
0 favorites - -
dedemin istanbulun göbeğinde olan bahçeli evine. kocaman aileydik her haftasonu orada toplanır mangallar sohbetler muhabbetler onlarca farklı meyve ağacından kuzenlerimle dilediğimizce kopara kopara yerken kocaman ailemizi ağaçtan seyrederdim. ne dedem var ne o ev ne o kocaman aile var ne o heyecan.

biri demişti geçen gün “ nereden biliyorsun en güzel günlerin daha ileride olduğunu, belki de en güzel günler yaşandı ve bitti” .
0 favorites - -
bugünün gözüyle çok daha güzel yerlere götürürdüm…
0 favorites - -
hatay, çevlik..
0 favorites - -
moskova white rabbit
1 favorites - -
Next (2) - Last Page (9)