bu clark kent denilen kardeşimiz hepimizin bildiği gibi daily planet'de çalışan bir gazeteci kılığında süper bir insandır. süperliğinin superman olmasıyla alakası yoktur. yakaladığı haberler olsun, yaptığı röportajlar olsun bugün amerika basınında önemli bir yere taşımıştır kendisini. clark bir gün düşünür der ki "ulan bu supermanlikte para yok karı kız da yok. luizden başkasını göremedik yıllar yılı. şu gazeteciliği bir değerlendireyim". akabinde gazete sahibiyle görüşerek kendisine bir köşe ister yoksa rakip gazetenin kendisine yarım sayfalık köşe verdiğini söyler. clark'ı kaybet istemeyen daily planet yetkilileri harekete geçer. daha yüksek bir ücretle gazetenin orta sayfasında yarım sayfalık bir köşe verirler kendisine.
clark artık ülke çapında bilinen, sevilen ve okunan bir kişiliktir. güzellik yarışmalarına ilk davet edilen jüri'dir. bütün spor programlarında boy gösterir. bütün açılışlara çağrılır.
- vay be clark abi uçmuşsun bugün yazıda ? vermiş veriştirmişsin yine.
- uçmak ? hmm
- abi noldu gözlerin doldu.
- yok bişey yok
- var sende bişeyler var. noldu anlatsana
- yok güzelim çekil. o boxer ne len çiçekli çiçekli
- nasıl ya ? nerde gördün tuvalette gördün di mi
- görürüm ben.
kimseden çekinmeden yazdığı yazılarla adeta bir kanlı kalem ünvanı almış köşe yazarıdır zira kendisi demirden korksa trene höst demiycek bi insandır. her yazısı maçası sıkıyosa gelsin hesaplaşalım laflarıyla biter, telegol universe üne ahmet çakar dan sonra aranan kandır...
daily plant, clark kent'in super kosesi, 7 eylul 2004
"...ontorio belediye baskani kaptan swing'le konustum bir yemekte, bolge halkinin ontorio golunun kirlenmesinden duydugu endiseyi anlatti..."
- clark abi, yazida hata olmus , gol ontorio'da degil, montana'da..
daily planet, manset, 8 eylul 2004
"montana golu kayboldu"
daily planet, 3. sayfa, 8 eylul 2004
"ontoriolular golle uyandilar"
clark'la clarkça:
merhaba... bugün size şehrimiz için oldukça önemli bir yere sahip olan bir şahıstan, nam-ı değer superman’den bahsedeceğim...
kendisi beni hiç ama hiç tanımıyor olsa da ben onu az çok tanıyorum... ne de olsa bunca yıllık araştırmacı gazetecilik hayatım var.
hakikaten de süper bir insan kendisi! ama nasıl süper...
geçen gün arkadaşım edward ile bir bara oturmuş içkilerimizi yudumluyorduk. bir anda bir çığlık... bir gürültü... ne oluyor diye kafamı çevirdim, meğer kadının biri kayıp bacağını incitmiş. ne yapsak demeye kalmadan bir de baktım bizim yakışıklı kahramanımız olay yerinde. hem de ne olay...
kadın bağırıyor da bağırıyor! neyse ki bizim superman -belki günün birinde tanışmak nasip olur- tuvalet kağıdı ıslatıp kadının incinen bacağına yapıştırdı. kadıncağız o anda iyileşti! bir anda yerinden fırlayıp koşmaya başladı!
superman'se alkışlayan insanlara aldırmadan dışarı çıkmak için kapıya doğru yöneldi. o anda göz göze geldik...
gözlerindeki ateşi fark ettim. ikimiz de birbirimizi hiç ama hiç tanımıyorduk. ama ikimiz de aynı yola baş koymuştuk. metropolis halkını korumak için savaşıyorduk!
o muhteşem kaslarıyla, bense kalemimle...
sonunda superman uçup gitti. dostum edward'a bir viski daha içelim mi diye soracakken edwardcığım bana dönüp "yahu clark, sen de şu superman'e benziyorsun ha!" demez mi! ikimizi de bir gülme tuttu. ama nasıl gülme...