en sevdiği an, sahip olunan şeyin, kaybetmekten korkulan şeyin anlamını yitirdiği andır. o anda tohumlanır, filizlenir, serpilir. yavrusunu korumak için çoban köpeğine dalan tavuk mesela. canının, o en kadim dürtü olan yaşama dürtüsünün anlamını yitirmesinin sonucudur o eylem. tavuk korkmaz mi peki köpekten? hem de delicesine korkar fakat yavrusunu kaybetmekten daha çok korkar. o korkunun son sınırı, o korku hiç var olmamış gibi bir görüntü yaratır. orada yok olan korku değildir bilakis şahlanan şey korkudur, yavrusunu kaybetme korkusu. bu korkudur tavuğu köpeğin üzerine ölümüne salan. insanın kariyerini, canını, hürriyetini, itibarını, konforunu, malını, uykusunu, kısaca sahip olduğu herhangi bir şeyi daha az anlamlı bulduğu bir anın en görkemli ifadesine cesaret deniyor.
ince memed'te yazıyor; "en çok korkan, korkunun son sınırına varana dek korkan, korkudan başka hiçbir seysi kalmamış insan en yürekli insandır" diye. bu yüzden denilebilir ki; cesaretin zıt anlamlısı korku değildir, tepkisizliktir, hareketsizliktir, duyarsızlıktır, sorumsuzluktur.