çay
Next (2) - Last Page (191)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

dun aksam saatleriydi.
kapiyi hizla cekip ciktim. arkamdan birileri bagirdi, duymazdan geldim. yesil bi parkam var. onu giymisim sonra farkettim.
sokak lambalarinin yeni yeni yanmaya basladigi saatler. havaya bir serinlik cokmus ama usumem ondan degil.
sokagin basinda durup, hangi tarafa gitsem diye dusundum bir an.
yukari gitsem, nereye ? asagi gitsem, nereye ?
asagi gittim...
bildigim bir apartmanin bahcesine girdim. banklarina baktim. elimi cebime atip, cikarken aldigim paketten bir sigara cikarttim.
-iyi ki gaza gelip birakmamisim lan seni !
dedim. yaktim.
gecen arabalara, insanlara baktim.
herkesin gidecek yeri var demek diye de biraz kahir yaptim.
sigaramin kullerini bazen yere, bazen havaya biraktim.
usudum bir hafif ruzgarda, yerimden kalktim.
izmariti yeminle cope attim.
yeni yeni yanan isiklara baktim.
bana isaret ettikleri yerlere dogru adimlar attim.
arabalar hizla gecti yanimdan, ve insanlar...
bir yurumek aldi beni, adim ustune adim attim.
bilmedigim sokaklara saptim, bildigim sokaklarda gozlerimi actim...
yurudukce, uzerimden yukler attim.
bir ara hem usudum ama hem bunaldim, parkamin onunu actim.
yurudukce dagildim, usudukce toparlandim.
kendimi kalabalik bir carsida buldum.
oturacak yer aradim.
cok yoruldum, cok dolastim, cok ugrastim, cok konustum icimden, cok da sus dedim disimdan.
bir tahta sandalye buldum, bir yuvarlak mermer masa...
- bir çay !
dedim;
-usta !
icine bir seker attim.
bir yudum, bir yudum daha...
derken...
.
.
.
bunca ezaya iyi geldi cay...
236 favorites - -
hayatımın ilk yirmi yılı içemedim. içmeyi denediğimde midem bulanıyor, fenalaşıyordum. istanbul'a taşındığımda çalıştığım firmada sabahladığımız zamanlar elemanlarla gittiğimiz bir pastane vardı. sahibi dükkanı açar açmaz fırından yeni çıkmış zeytinli açma yiyip yanında çay içiyorduk. o ikili aşırı güzel geliyordu. çaya orada alıştım ve sonra aşırı sevdim. birkaç ay sonra zeytinli açmadan soğudum ama o başka bir hikayenin konusu. artık sudan daha çok çay içtiğim günler oluyor.

çay'ın türkiye'de yüksek hacimde üretim tarihi alt tarafı 70 yıllık ama dünyada kişi başına en çok çay tüketen ülkeyiz. açık ara, öyle böyle değil.

bu vaziyet bana garip gelmiştir. ne çabuk bokunu çıkarmışız? bildiğim türkiye'de eskiden çay içilmediği, osmanlı döneminde paso kahve içildiği, çayın da türkiye'de üretimle kültüre girdiği idi. niye böyle oldu?

halbuki çay çin'den batıya ilk olarak 5.yy'da türk tüccarlar tarafından taşınmış. o dönemler tedavi için ilaç niyetine içilen bir şeymiş. keyif içeceği olarak kullanıma başlaması ise 6.yy'ın sonunu bulmuş. batıda ilk çayı ise ruslar batum'da yetiştirmiş.

osmanlı 19.yy'da çayı ülke topraklarında yetiştirmek istemiş fakat bunu bursa'da deneyince iklim uyumsuzluğundan başarısız olmuş. proje rafa kaldırılmış. sonra türkiye cumhuriyeti dönemi tekrar canlandırılıp doğu karadeniz'de denemeler yapılmış. 1930'larda başlayan üretim süreci kârlı bir rekolteye ancak 1940'ların sonlarına doğru ulaşabilmiş.

yüksek hacimli üretimin o sırada başarılması ülkeyi rahata sokmuş zira ikinci dünya savaşı sebebiyle çay ithalatı sıkıntıya girmiş. bu da henüz üretmediğimiz halde ülkede kayda değer çay tüketimi olduğunu gösteriyor.

tahminim çayın yurtiçinde üretilminin yol açtığı ucuzluk, kahveden daha çok popülerleşmesine yol açmış. 1960'larda çay tarlaları o kadar artmış ki hükümet kanunen izinsiz çay üretimini yasaklamak zorunda kalmış ve çaykuru kurup üretimi devlet kontrolü altına almış.

1984'te bu yasaklar kaldırılmış. günümüzde çay üretiminin %35'ini özel sektör yapıyormuş ve kalite standartları da kanunla denetime tabiymiş.

tutması 10 yıl süren ilk yetiştirme denemelerinde iklim o kadar çok sorun çıkartmış ki üretim hedefi sadece ülke içi düşünülmüş. oysa türkiye günümüz itibariyle dünyanın en büyük 5. çay üreticisi.

konuyu okurken çay üretmek için gösterdiğimiz sebata hayran kaldım. fikrin raftan indirilmesiyle kârlı rekolte seviyelerine ulaşmamız arasında neredeyse 20 yıl var. hani osmanlı'nın ilk yaptığı gibi biraz uğraşıp "ya bu olmayacak galiba, öff sıkıldım!" deyip bıraksan çay diye bir şey bilmeyecektik. onuncu yılda "bundan kar edemeyiz" deyip projeyi iptal etsen çay kalmamıştı. oysa bugün karadeniz bölgesinin en ciddi gelir kalemlerinden olmuşsun, dünyanın beşinci büyük üreticisisin. o yıllarda "bunu biz yaparız" diye hayal eden bir insan varmış, "yapmadan bırakmak yok" diye inat ve sebat edenler, sonunda da başaran birileri olmuş. cumhuriyetin ilk yılları, öyle deli zengin koşullar da değil.

geçen sene "türkiye emoji alfabesine tek sembol katma imkanına sahip olsa bu ince belli çay bardağı olmalı" diye bir twit atmıştım. onu da kültürümüze en yerleşik ve en büyük ortak paydamız olduğundan. şimdi çay gözüme daha kıymetli geldi. hem tarihi kıymetinden hem de başlı başına gurur duyulacak bir azim ve başarı hikayesi olmasından.

bugün hiç alakamız olmayan, ülke koşullarında hayatta olmayacak, kime sorsanız "olmaz o iş" diyeceği bir şey hayal edin. 30-40 yılda dünyada o konuda ilk 10'a girebileceğinizi söylesem?

*hüüp*

(not: alt tarafi "çay bizde 70 yıllık" twiti yazacaktım konuyu araştırmaya başlayınca sayfalarca entry'ye döndü)
278 favorites - -
piyasadaki en kaliteli çayların (.... bergamot, .... erken hasat, ... üst yaprak, .... doğu karadeniz filiz vs.) bile üçte biri çay tozundan oluşmaktadır.

piyasada kahvecilerin kullandığı en kaliteli markalardan birinin yarım kilosundan 160 gr çay tozu çıkmıştır.

firmalara soruyorum: gerçekten, size ne yapıyoruz da bu kadar çay içilen bir ülkede çayın kalitelisi avrupaya tozu çeri çöpü bize?
sebzenin hormonlusu pestititlisi, tavuğun hormonlusu, meyvenin ilaçlısı, paketli ürünün en kalitesizi...
size bu derece nefret uyandıracak kadar ne yaptı bu halk da paramızla bizden intikam alıyorsunuz?

halide edit adıvar: vallahi yeni fark ettim, debe'ye girmisiz ya la. acikcasi bu minnoş isyanımın bu kadar oylanacağını beklemiyordum, teşekkürler :)
pek çok güzel mesaj aldım, yarın geniş bir vakitte onlara da deginirim, hepsi birbirinden değerli çünkü.
99 favorites - -
çayın alt demliği evdeki kaynana dır; devamlı kaynar durur...
üst demlik evdeki gelin dir; alt demlik kaynadıkça o olgunlaşır, demlenir...
gelinin koca sı ise bardaktır; biraz kaynana doldurur onu biraz da gelin...
çocuklar çayın şekeridir; tat verir...
görümce ise çay kaşığıdır; arada bir gelir ve karıştırır gider...
kaynataya gelince; o da bardak altıdır; dökülenleri bir araya toplar...

demek ki çay için hayatın anlamı diyenlere gülüp geçmemek lazım... bi durmak, düşünmek lazım...
28 favorites - -
bugünlerde yolu yol değildir! müsadenizle kendisine bir takım laflar söylemek istiyorum.

bak güzelim, bunca yıldır seni bir kez olsun aldatmadım. elâlem alengirli kahvelerle sana dudak bükerken ben en entel ortamlarda bile sana sadık kaldım. yazlar kuru ve sıcak geçerken, harareti alır dedim, seni seçtim. kış ayazında içim ısınır dedim, sana dayandım. ne naneli limonatalar, ne tarçınlı sahlepler, ne aromatik kahveler geldi geçti önümden de gözdür âlemi gezer, gönül biriylen olur diye seni sevdim. öyle her önüme gelen bardakla, efendim mug mıdır nedir koca koca maşrapalarla filan da değil ha...güzelliğine yaraşır biçimde, beli ince, ağzının kıvrımı da ince olan cam bardaklardan içtim. karakterin bozulmasın, tadına tat karışmasın diye şeker bile atmadım. üşenmedim, her akşam demledim. bıkmadım, her sabah güne seninle başladım. şuurumun açılmasını, kafamın çalışmasını bile sana bağladım.

ama sen napıyosun şimdi bana? tehlikenin farkında mısın? bir yudumunu dahi yutmak zor artık. daha doğrusu yutmak kolay ama mideye kadar giden yolda yağmalamadık köy bırakmıyorsun maşallah! cancağızım, sînemi şerha şerha etme gayrı! beni yaban ellere gurbete salma!

sen yoksan ben de yokum, bunu sakın unutma!
13 favorites - -
cumhuriyetin açlıktan ölen doğu karadenize armağanıdır çay. o yüzden aynı bölge cumhuriyete acayip müteşekkirdir, her seçimde bunu gösterir. zihni derin'i milletvekili bile seçmeyen rize halkı bunun en nadide örneğidir.
24 favorites - -
“çay henüz her şey bitmedi demektir.”
- cezmi ersöz

”biz, çayın yalnızlığa iyi gelen tarafını da severiz.”
- oğuz atay

“çay bulaşıcıdır, efkâr da.”
- bekir erdoğan

“masada çay bardakları ve senin ellerin olsun.”
- tarık tufan

“ömür bir çay içimi kadar zaten.”
- umay umay

“şimdi ölsek; en fazla kahvede çaylar soğur.”
- yılmaz odabaşı

“ve oturdu mu bir masaya, hakkını verir çay içmenin.”
- cahit zarifoğlu

“iki çay söylemiştik orda, biri açık, keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
- cemal süreya

“ama bu kente gelirsen unutma beni ara, sana bir çay ve temiz yaralar ısmarlarım.”
- osman konuk

“soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm.”
- nevzat çelik

“yazsam okusam, okusam yazsam, biri devamlı çay verse bana.”
- ömer lütfi mete

“hadi, iç de çay koyayım.”
- ah muhsin ünlü

gibi, uzar gider daha...
37 favorites - -
çaysız bir hayat düşünemiyorum. çayın su gibi içildiği bir ülkede doğdum, tapıldığı bir ülkede yaşıyorum. insanların her an ağzında çay içmek isteği var. benim de öyle, her fırsatta çay çay çay. bazen sütlü bazen sütsüz, az şekerli ya da şekersiz veya buzlu; ben onun her halini seviyorum. canım sıkılınca, üşüyünce, serinlemek için, keyiflenmek için çay içiyorum.

etimolojisine bakarsak; çay kelimesinin pek çok dildeki kökeni çin'e dayanır. mandarin lehçesindeki ç'a, min lehçesindeki t'e ve kantonca çàh karakterinin farklı telaffuzları olup dünyaya yayılmış ve çay ve tea gibi farklı telaffuzlara dönüşmüştür.

dünya üzerinde çaya ne denildiğine dair, bu linkteki haritaya bakarsanız eğer; çayın deniz yoluyla ulaştırılması ya da kara yoluyla ulaştırılmasına dayanarak çay ve tea versiyonları oluşmuş görünüyor.

''hollandalılar (thee), ingilizler (tea), ispanyollar (té), fransızlar (thé), endonezyalılar (teh) ve afrika'nın batı ve güney ülkeleri "te" gibi birbirine benzeyen isimler kullanırken, türkler (çay), iranlılar (chay), ruslar (çay), japonlar (oça), araplar (şay), hindistanlılar (şay), doğu afrikalılar (çai) gibi ülkeler ise 'ça'nın isimlerini kullanıyor.''
44 favorites - -
ingilizlerin hindistanin guneyini kolonilestirmesine sebep olan bitki.
18 favorites - -
eskiden sevmezdim ama şimdi ne zaman evim olmadığı aklıma gelse-- ki bu gerçek aklıma çok sık geliyor --gidip üşenmeden gücenmeden bir demlik çay demliyorum.
sonra bakıyorum aile yok, hemen koşa koşa ilk çayımı dolduruyorum,
sonra bakıyorum arkadaşlarım yok, gidip ikinci bardağı alıyorum,
sonra bakıyorum kitaplar yok, bardak sayısı üçe çıkıyor.
sonra bakıyorum iş var hem de çok hemen demliğin dibini bardağa zor bela aktarıyorum.
sonra bakıyorum bir şehir var, ağaçlarla dolu sokaklarında rüzgarlar, biraz da müzik...
bir bardak daha olsa içilirdi sanki.
6 favorites - -
Next (2) - Last Page (191)