pozisyon-şehir-maaş bilgileri için özel siteler vardır herhalde, ekşi bunun için verimsiz bir platform ama subjektif görüşlerini yazanlar sayesinde burası değerli. maaşını yazmanın
görgüsüzlük olmasının tek yolu, bunun yeterince bilgi verilmeden yapılması. "ceo, 50 bin lira" yazanın derdi ego mastürbasyonu olabilir, ama detay veren, hikayesini anlatan birinin başkasına yararı çok.
bilişim sektöründe -kısıtlı vaktimde- gördüğüm çalışma koşulları ve maaşları:
bir kere istanbul dışında iş yok. sadece
kamu ankara'da, kalan her şey bir tane şehirde. (
edit: kamudan kastım, devlet memuru olmak değil sadece, kamuya bağlı ekosistem. yine de
kelebekcukun mesajla verdiği bilgi yararlı: "ankarada sadece kamu yok, sırf odtü teknokentte 2 sene öncesinin versine göre 4000 ün üzerinde mühendis çalışıyor ve bunlar özel girişimlerdir. bilkent cyberpark ve hacettepe teknokent i katmıyorum bile")
ve istanbulda tüm hayat kalabalığa karşı mücadele olduğundan, paranın da kullanım amacı kalabalıktan izole olmak, yalandan kendini bir tık özel hissetmek oluyor. yani 5 bin de kazansan, 15 bin de kazansan, o para suyunu çekecek azıcık daha nefes alabilmek için, yoksa hayat kaliten 3 kat artmıyor maaşınla orantılı olarak. helikopterin olmadığı sürece o trafiğe girecek, çiftlikte veya adada yaşamadığın sürece kuş sesiyle değil, inşaat sesiyle uyanacaksın.
teknik uzman...
yazılımcı olur,
güvenlikçi olur,
sistemci olur, neyse artık. sözde
uzman ama apayrı işlere koşturulduklarından bir konuda uzmanlaşmaları çok zor. adam bir hafta içinde değişik yerlerde wireless network kuruyor, ips güncelliyor, sunucu kurulumları yapıyor, veritabanı satıyor. hiç birini düzgün yapamıyor doğal olarak. 3000-6000 kazanıyor. sertifikalar gırla. geometri bilmeyen kapıdan giriyor,
cisco certified olmayan giremiyor, öyle bol. ingilizce konuşacak kadar var ama sunum yapacak kadar yok.
bunların teknik satış \ servis sağlayıcı tarafında olanlarının ömrü yollarda, kötü beslenmeyle geçiyor. çalışma saatleri diye birşey yok, her daim ulaşılabilir olmalılar.
kurum - kullanıcı tarafında olanların ise teknik açıdan uzmanlaşmaları daha mümkün ama diğer taraftan da sorumluluklarının arasında
şartname hazırlamak, ürün değerlendirmek gibi antin kuntin bürokratik işler ağırlıklı. büyüyünce direktör olup 10 bin sınırını aşarlar.
satışçılardan sürüyle var. herkes satışçı, herkesin ağzı laf yapıyor. komisyon maaş oranının 40-60 ile 75-25 arasında değiştiğini gördüm. tepedeki başarılı kesim çok kazanıyor, kalan çoğunluk ise birkaç bin lira (ama dışardan bakınca sanırsın hepsinin durumu iyi, o imajı vermeleri lazım). çoğu o kadar gezmiyor, çünkü bağlantıları her yerde kuvvetli değil ve yerel kaynak kullanmak daha ucuz.
herkes iki kişinin yapacağı işi yapıyor. mesela sekreter-lojistik-pazarlama-yarı satışçılık yapanlar var, çoğu kadın. 2000'e, taş çatlasın 3000'e, bütün bunlar artı sürekli olarak bakımlı olmaları ve kibar olmaları gerekiyor. herkesin ağız kokusunu bunlar çekiyor. tam ayarında mesafeli olmalılar. bir hata yaptıklarında da "kadın işte" diye damgayı yiyorlar. 10 kere hayata gelsem 9'unda erkek olurum, 10.'sunda da travesti. kadın olmak çok zor.
danışman, proje yöneticisi, "sıçtık gel kurtar bizi" adamları... eğer niş bir uzmanlık alanı yakalarlarsa, yöneticileri dahil kimsenin ağız kokusunu çekmezler. yani hem talebi bol, hem de bileni az bir alan lazım. stresi de bol, çünkü başarısız olunca suçu atacak biri yok, bunu herkes görüyor, lafla kurtaramazsın. ve illa ki başarısız olunuyor. sehayat çok, hayat düzeni yok. ingilizce iyi değilse türkiyeye mahkumiyet. aynı işi yabancı şirkette bölge bazında yapınca 5 bin yerine 25 bin kazanmak zor değil (tabii giderler de artıyor).
ingilizcenin iyiliğinden kastım şu: kimse konuşurken senin gramer hatalarından not kırmaz. iş yemeğinde muhabbet edebiliyor musun, espri yapabiliyor musun sunum esnasında, yazışmaların yeterince profesyonelce mi, bunlar önemli. bunu da okulda, kursta öğrenemezsin, gidip yabancı diyarlarda çalışmak en kestirme yolu.
bunların türkiyede halen bu kadar geçer akçe olmasına epey şaşırdım. "amerikalı" olmak resmen gördüğün saygıyı ikiye katlıyor. en azından bir müddet bir nevi dokunulmazlık kazanıyor, o küçük ve kişisel mücadelelerin dışında kalıyorsun. tabii bu da iki ucu keskin bıçak çünkü ağzını yaya yaya konuşur, senden daha tecrübeli insanlara tepeden bakarsan, düşüşün de o kadar acıtır.
mesela garip iş maceralarımın birinde, büyük bir kamu kuruluşunun tepesindeki birine defalarca sunum yapmış, artık anlatacak şeyim kalmamıştı. her toplantı arası birkaç hafta olduğundan adam anlattıklarımı unutmuş oluyor, her seferinde ayrı bir açıdan yaklaşıp, ayrı bir grup istekle geliyordu. neyse, epey zaman harcadıktan sonra o işi artık kapatacağımız, ya herro ya merro diyeceğimiz toplantıda itiraf etti: "valla ben sizin dediklerini hiç hatırlamıyorum". ulan kaç aylık koca proje! ben artık sahibinden.com'a girip sahil kıyısında bir ev aramaya başlarken bu devam etti: "ama arkadaşın türkçe konuşmaya gösterdiği özeni hatırlıyorum, bizim arkadaşlar da kendisiyle iyi anlaşmışlar, bugün onayı veriyorum". yahu ben o sektörde dünyanın en ileri teknolojisini kullanarak proje tasarlıyorum, ihaleye giriyoruz, kaç ülkeden düzinelerce insan bu konuda çalışıyor, fakat son kertede iş boğaziçili gibi türkilizce konuşmadığıma, iş yemeklerinde o kıymalı pidelere burun kıvırmadan ellerimle girmiş olmama kalıyor. artık yurtdışı bağlantılı tipler zamanında bunları nasıl ezmişlerse, nasıl bir ego yarışı yapmışlarsa, adamın aklında bu detaylar yer etmiş.
peki kendi işini yapmak?
cesaret edemem.
kamu zaten fantastik bir dünya, istanbulda da
özel sektör vahşi batı gibi. büyük şirketlere birkaç yüz bin dolarlık iş yaparsan, kar marjı %10-30 arası değişiyor vereceğin hizmete göre. ama bazen zararına iş alman lazım stratejik hesapları ele geçirmen için. zira türkiyede bir manyaklık var, herkes %80-90
iskonto bekliyor. büyük şirketler alıcıları şımartmışlar, liste fiyatlarının manası kalmamış. en baba kurumlarla çalışmama rağmen kıytırık bir yurtdışı eğitim vaadinin, fiyat kadar önemli olabileceğini gördüm. daha kötü tiplerle çalışsam, bazı tanıdıklarımın yaptığı gibi otel odalarına kadın yollamakla da uğraşabilirdim. neyse, şartnamelerde her şey alıcı lehine. gık desen paranı vermeyebilirler, artı ürünü iade edip 100-200 bin dolar ceza ödetebilirler. batan çıkan firma çok o yüzden, 10 tane iş yapıp 11.sinde tamamen batabilirsin. başarılı olursan da bu devlete binbir vergi veriyor, ondan sonra o vergilerle alınmış onlarca makam aracının bodrum katında beklediği kamu binalarında ihale kovalamak için hangi bölümde ne tarikatı hakim, onu çalışıyorsun. tam satacakken de imza atacak adam tutuklanıyor bir gece yarısı operasyonuyla. manyak manyak işler, anlatamazsın da yurtdışına bunları.
hep diyorum, çare
skynet. o zamana kadar da sahil kasabasına gidin, ahtapot yiyin taze taze (benim yaptığım şey...artık gelirim sıfır, kafam bi milyon)