son söyleyeceğimi ilk söylüyorum: hoca haklıdır. züppe fabrikasıdır, züppe bankasıdır ve deneyimle sabittir.
görüyor ve arttırıyorum: bir boğaziçili başka bir boğaziçili olmasa yemeye ekmek bulamayacak kadar züppedir ve hayattan kopuktur.
hemen eksiye basmayın, anlatalım:
vaka 1:
10 yıldan fazla olmuş, finans sektöründe bi kaç yıldır çalışıyorum, çalıştığım şirket dünyaca bilinen bir şirket, içinde bir kaç boğaziçili var, gerisi normal insan.
*başımızda boğaziçililerin saadet zinciri metodu ile birbirlerini istihdam etmesi yolu ile domine edilmiş bir şirketten ayrılma genel müdür yardımcımız var. bu kadın boğaziçili değil ve eski iş yerinde çalıştığı sürece bu kalabalık içinde ezilmiş, her türlü iyi performansına rağmen itilmiş kakılmış ancak oradan ayrılınca kendini bulmuş.
tam palazlanıyoruz, şirketin içinde saygın bir yer ediniyor departmanımız; içerideki bir kaç boğaziçiliden biri gitti inşaat mühendisliği bölümünden bir boğaziçili getirdi şirketimize, adam henüz mezun değil.
buraya kadar normal gibi: bu öğrenci arkadaş hepimizden fazla saygı görüyor, şirkette dedesi yaşında adamlara adı ile hitap ediyor, her toplantı gelip bize ahkam kesiyor. neyse, junior dedik, mezun olunca kadroya geçti. film burada koptu.
bu isim ile hitaplardan rahatsız olan bir genel müdür yardımcısı, yetkisine sığınarak bu uzman yardımcısı junior arkadaşı hitaplar konusunda uyarınca, kendisi toplantıda üstü kapalı olarak genel müdür yardımcısının ne kadar köhne bir gelenekten geldiği ve köylü olduğu gibi laflar söyledi ve sadece bu adama bey demeye başladı. züppelik rising
bu arada müşteriye falan da bey demiyor, milyon dolarlık adamlara adıyla hitap ediyor. herkes bu ayarda olmayabilir, niye bunu yapıyorsun diyoruz; dünya böyle diyor, siz de köylü köylü konuşmayın diyor. dünya böyle ama türkiye böyle değil diyorsun, kendisi kanaat önderi gibi davranıyor.
yanlış anlaşılmasın ama bu arkadaş üniversitede gelmiş istanbula. kökeni iç anadolu. liseyi iç anadolunun bir ilçesinde okumuş. ya dedim, boğaziçi de ne vizyon veriyormuş adama bir anda.
sonrasında yöneticimiz gmy hanım geçmişten gelen boğaziçi ezikliği ile bu arkadaşı süper yetkilerle donattı. herkes ne yetkinliği var da buna bu yetkiler verildi diye şaşırırken, kendisi akşamları harvard business review okuyup her sabah harika bir fikir ile geliyor. bu arada o dergiler de, şirkete bedava geliyor, her masada 15 gün durup, resimlerine bakılıp çöpe atılıyor. her sabah gelip beyimiz patron gibi dünya gazetesi okuyor. vay beee.
toplantılarda ya da konuşacak iki kişi yakaladığı zaman sürekli şirketi suçlayarak yönetimi eleştiriyor, departmanların iş akışlarına müdahale ediyor, aklına ne gelirse yapıyor. bizim gmy hanım da bu tutuma bayılıyor.
sonra ne oldu biliyor musunuz? bu beyimiz üç destek departmanını kapatma konusunda gmy hanımı ikna etti. çok masraf oluyormuş, outsource yapılabilirmiş. ulan uluslararası iş yapıyorsun, şirketin gizli saklı her işini halleden destek departmanını outsource mu edeceksin? bunu nasıl düşünemedik değil mi? gerçek bir zeka pırıltısı.
şirket bu üç departmanın yaklaşık 60 kişilik kadrosunun tamamını bir akşam email ile işten çıkarttı. istisnasız hepsi ile mahkemelik olunması yanında, globalden konuya müdahale geldi. gdpr falan bu ülkede konuşulmazken, bilinmezken, bize toplu mail ile gdpr hatırlatması yapıldı.
sonra taşakları yere değen bir abimiz geldi, ingiltereden... genel müdürü ve yardımcılarını şirketin ortasındaki cam odaya toplayıp içeride bağırdı durdu, hepsine parmak salladığı bir monologdu.
odadan çıkıp havalimanına giderken "look, fix this or ı will fire all of you!" dedi. sonra bu boğaziçili arkadaşı görmedik.
geçenlerde haberini aldım, uyduruk bir masa başında, babasının paraları ile girişimcilik oynuyormuş. ve her konuşmada tek söylediği kendisine çok güvendiği...
züppe olmayın.
vaka 2:
bir hanımefendi var. cv özetle şöyle: boğaziçi mezunu. mezun olur olmaz, sektörün boğaziçili kaynayan bir şirketinde işe başlıyor. boğaziçililer arasında 10-12 yıl geçirdikten sonra, şirketin yüksek imajını da kullanarak daha mütevazi (!) bir şirkete -ki bu şirketin patronu gerçek bir ekoldür, odtü mezunudur, uk doktoralıdır, saygın bir aileden gelir, parasının haddi hesabı yoktur, 20 yıla yakın sektörün en büyük şirketlerinde ceo'luk yapmıştır falan - genel müdür yardımcısı olarak başlamıştır. bu hanımefendi 6. aydında üstat tarafından kovulmuştur. gerekçeyi patronun kendisi açıklamıyor beyefendiliğinden ama aynı şirketin ik yöneticisi "ben bunu uzman bile yapmazdım ama boğaziçi mezunu headhunter'ın tongasına geldik" şeklinde belirtmiş.
peki bu hanım kızımız ne iş yapar şimdi? daha mütevazi bir şirkette gmy olarak başlamış.
6. ayında. genel müdür bunu kovamıyor da farklı sebeplerden, çözüm olarak buna bir departman açıp başından atıyor ve mevcut yapıya bir gmy daha alıyor. şu an gmy kızımız kendi 3 kişilik departmanında çekirdek çitleyip, instagram bakıyor. 3 kişi bağlı olunca gmy olunmuyor malumunuz... yılı dolsun kovulacak zaten.
vaka 3:
ben bir şirkete düştüm, allah kimseyi düşürmesin; tamamı boğaziçili, ben hariç.
bu şirket finans şirketlerine destek hizmetleri vermek için kurulmuş ve içlerinde finans dinamiklerini bilen tek kişi ben varım. yapı şöyle:
- ceo: boğaziçi mezunu, çok biliyor takılıp bir bok bildiği yok. sürekli yalan söylüyor ve herkese çok tatlı görünüyor. kökü finans olabilir ama tam olarak da değil aslında. sorsan bu işlerin piri.
- satış müdürü: hayatında satış yapmamış, boğaziçi mezunu, elindeki malı kime satacağını bilmiyor, 200 şirketin info@blabla.com adreslerine mail atmış, cevap bekliyor. sektör hakkında hiç bir fikri yok, tek bir bağlantısı yok, yaptığı işin rakiplerini - rakip ürünleri tanımıyor ama sorsan her şeyi bu biliyor. ceo'nun bir numaralı adamı olmuş ama nasıl olmuş belli değil.
- proje yöneticisi: boğaziçi mezunu, perakende sektöründen gelmiş, satış müdürü ne derse projeyi o yöne çeviriyor ama ne yaptığını bilmiyor.
- teknoloji yöneticisi: boğaziçi mezunu, hayatında finans sekörüne iş yapmamış, proje yöneticisi ne isterse yazın diyor ekibine. fikri yok, sürekli derviş hikayaleri anlatıyor toplantılarda.
- ben - danışman: finans kökenli, boğaziçi mezunu değil, tüm çevrem finansçı, rakiplerin hepsini şahsen tanıyorum, yapılan ürünün rakiplerini tanıyorum hepsini kullandım, satışa destek veriyorum o 200 info@'lerle satışı tanıştırıyorum, finans projesi yönetmemiş adamlara finans anlatıyorum.
- alt kadrolar: herkes boğaziçi mezunu, herkes ayrı bir dünya.
- stajyer: boğaziçi mezunu. girişim yapan şirketin stajyeri şirketin yanlış ata oynadığını düşünüyor, farklı bir iş yapmaları gerektiğini düşününüp şirketi farklı bir dala yönlendirmek istiyor. ulan malak, o zaman başka şirkete git. bu şirket bu işi yapıyor işte, sen mi kurtaracan?
sonuç mu: beni kovdular, ben başka şirkete üst düzey geçtim.
* şirket battı, ayrıca aldığı 5 milyon usd'ye yakın yatırımı çöp etti, yeni yatırım arıyormuş ama bulamıyormuş. neden bulamıyormuş biliyor musunuz? ukrayna - rusya savaşı, fed faiz artışı, global resesyon yüzünden falan... herifin dalyaraklığı ile hiç alakası yok.
dış mihraklar yani. aynen koçum, düzelir ya, bulursun bi keriz daha...
vaka 4:
yok abi vallahi bi garipler. anlat anlat bitmez. hangi birini anlatayım.
son söyleyecek olduğum, ilk söylediğim örüntüyü yakaladınız mı? her bir boğaziçili, diğer boğaziçili ile var. hep bunlar birbirini kayırmaktan, kendilerini dinlemekten, başkaları ile konuşmamaktan dünyadan kopuklar. doğma büyüme konyalı bir boğaziçili ile doğma büyüme siirtli bir boğaziçiliyi kendi aralarında ingilizce konuşurken yakaladım. dedim ne yapıyorsunuz? chit - chat diye cevap aldım. come join us dedi bana ya. lan siktir git diyemedim ofis diye.
reel değil dünyaları. lsd mi desem, ego mu desem bilemiyorum.
geçen bi eleman alacağız, 3 tane cv gönderdi ik. birini sırf boğaziçi mezunu diye görüşmeye çağırmadım. artık bu kafa sikilmeye doydu ya, iş yapalım biraz.