türkiye kadın voleybol a milli takımımızın kaptanıdır.

tutkusu ve hırsı gözlerinden fışkıran kadın.
beton yetmez deyiminin karşılığıdır.

bugün dünya şampiyonasını kazanmamızı da sağlayacak olan, onun bu liderlik vasıfları ve bedeninin her bir hücresinde gördüğümüz tutkusudur.

iyi ki varsın kaptan.

78 dakikada 50+ girdi girildiğini görünce içim serinledi.
selam olsun size ey ozdaşlar:)
müthiş bir diziydi.

görsel
(bkz: fethiye) kıdrak koyu ile babadağ arasında bir ıssızda, yıldızlı bir gece görüntüsü

(bkz: talas savaşı) ve (bkz: imam gazali) en büyük etkendir. islam'ın altın çağı bitmiş ve tüm bir coğrafya karanlığa gömülmüştür. günümüzde dahi sonuçlarını yaşamaktayız.

tanım; 8 saatlik mesai saatinin neden 8 saat olduğunu merak eden yazar hedesidir.

konu hakkında bilgi edinmek isteyen kişinin, çalışma hayatı dediğimiz sistemin kuruluş köklerine gitmesi, kolonyal dönem çalışma şartlarına göz atması, buharlı makinaların icadı ve sonrasında gelişen 1776 abd'nin kuruluşu, akabinde meydana gelen 1789 (bkz: fransız ihtilali), 1848 (bkz: komünist manifesto) ve 1871 (bkz: paris komünü) ve 1886 yılında abd'de yaşanan (bkz: haymarket olayı) süreçlerinin korelasyonunu anlaması ve anlamlandırması gerekmektedir.
8 saatlik mesai koşullarının ne şartlar altında elde edildiğini bilmek, ne bedeller ödendiğini anlayabilmek önemlidir.

ama ülkemizde bu konunun çok önemsendiğini düşünmüyorum. önemseydi eğer, kazanılmış bir hakkın elinden alınamayacağını bilen kişi/kurum/sendika vs. turizm sektörü için 10 günde 1 hafta tatili önerisini kabullenmezdi. ne diyelim. hak verilmez alınır cümlesi sanki işverenler tarafından söylenmiş gibi bir durum çıkıyor ortaya.
hem hak verimiyorlar hem de var olan hakları bile çalışanların elinden alıyorlar.

varmak bir yanılsamadır. (bkz: aşık veysel) bunun günümüz imsanının anlayabileceği şekliyle en net tanımlamasını yapmıştır. "uzun ince bir yoldayım. gidiyorum gündüz gece"

konunun tarihine indiğimizde ise karşımıza (bkz: zenon paradoksları) çıkıyor.

yine çağımız felsefecilerinden (bkz: oruç aruoba) "yer, yön, yol" üçlemesi ile konuya açar getirmiştir.

bana göre;
bilgi işleme yeteneği olan her şey "canlıdır" ve her canlının "yaşamı" bir döngüden ibarettir.
"yaşam" ise; 0 ile 1 arasındaki mesafe kadar izafidir.

o yüzden "varmak" diye bir eylemsellikten bahsedemeyiz.
"ölüm" bile bunu değiştiremez. yaşamın formları vardır. şu an içinde bulunduğumuz bu dünya denilen gezegende "yaşam" dediğimiz olgu tüm formlarıyla var olmaya devam ettiği müddetçe ve en son kalan form da bu dünyayı terketmedikçe "varmak" eylemi gerçekleşmeyecektir.

vardığımızı zannettiğimiz her "an" ve "durum" aslında bu döngü içerisinde bir formdan diğer forma geçişimizi temsil eder ama "yaşam" devam eder.

yolda olduğunuzun farkında olarak yaşayabildiğiniz bir zihin yapısıyla dolu dolu bir ömür sürebilmeniz dileğiyle. (acılar ve dertler de yola dahildir)

son zamanlarda pek yazmıyorum. açıkcası pek içimden gelmiyor. ne gidebiliyorum ne de kalabiliyorum.

(bkz: tuncay akdoğan) abimizin "bir nehir ki ömrüm" parçasında dediği gibi;
"...
öyle bir yere geldim ki,
sıcak ve soğuk, aşk ve nefret, savaş ve barış,
üşümek ve sonra ısınmak gibi..
gitsem ayrılık olur, kalsam çöl
..."

yaşımızın 40'a gelmesiyle bir alakası var mıdır bu durumun? çok sanmıyorum. bu sözlüğün kuruluş ve varlık amacını unutmuş/bilmeyen zihinlerce (trollerin yolunu dikensiz gül bahçesine çeviren yönetim de buma dahildir) işgal edildiğini düşünüyorum.

yaşımın kaça geleceğinin bir önemi yok. bu platform var olduğu müddetçe ben de burada olacağım. (moderatörlerce atılmadığım müddetçe) yeni gelenlere hoş geldin, gidenlere hoşçakal diyeceğim.

tanım: sözlük yazarları arasında 40 yaş ve üstü olan erkeklerin (kadın olunca sorun olmuyor sanırım) sözlükte neden takıldıklarını! merak eden bir yazar hedesidir.

kaynak sunulmadan açılmış hamasi bir başlıktır. trol başlığına benziyor. insanların boykot direncini kırmak ve tavsatmak için ortaya atıldığını düşündürüyor.

bulundukları siyasi mahalleler açısından taban tabana zıt olan iki kişinin aynı zaman diliminde benzer sebeplerle içeride olmasının esbabı mucibesini düşünmek gereklidir.

tanım; insanın inandıklarına mikroskop ile bakması durumudur.

mecnun'a sormuşlar;
-bu mu senin sevdiğin, uğruna çöllere düştüğün leyla?
mecnun cevap vermiş;
-ona benim gözümle baksanız, siz de çöllere düşerdiniz.

hayatımızda bazen bazı durumlara farkında olmadan mecnun'un gözüyle bakarız.
o derece inanmış, kanalize olmuş, kristalize bir bakıştır bu.

arada merceklerimizin ayarlarıyla oynamalı, biraz geri çekilip geniş açıdan resme bakmalı ve sonra gerekiyorsa tekrar zoom yapmalıyız.

bu, inandıklarımızdan vazgeçmek için değil, inancımıza nokta atışı zoom yapabilmemiz için önemlidir.