antalya'da tam tanımıyla kangrene dönmüş olan sorun.
iklim olarak uygun, şehir merkezi engebesiz arazide kurulmuş olduğu için motor kullanımı çok yaygın. istatistiki olarak bilgim yok ama eminim ki kişi başına düşen motor sayısında antalya kesinlikle ilk 3 içindedir.
ve maalesef bunların yüzde doksanı hiçbir trafik kuralına uymamakta ve bu kuralsızlığa hiçbir yaptırım uygulanmamakta.
daha evden dışarı adımınızı attığınız andan itibaren motor terörüne maruz kalıyorsunuz. yaya kaldırımları, yaya geçitleri, trafiğe kapalı alanlar, parklar, bahçeler, bisiklet yolları, hatta yaya üst geçitleri de dahil olmak üzere aklınıza gelebilecek her boşluk motorlar tarafından yol ve otopark olarak kullanılıyor.
kaldırımlarda insanların üzerine sürüyorlar, bir de utanmadan kornaya basıyorlar, yaya geçitlerinde orta banketlerde bekleyen yayaları sıkıştırıyorlar, parklarda bahçelerde oyun oynayan koşturan çocukları tehlikeye atıyorlar.
yaya geçitlerinde duran araçların aralarından ve sağ şeritlerden fırlayarak karşıdan karşıya geçmekte olan yayaları tehlikeye atıyorlar.
çoğu motorcu kırmızı ışıklarda durmadığı için yine yeşil ışıkta karşıdan karşıya geçen yayaların üzerine sürüyorlar.
tek şerit yolda karışdan karşıya geçeceksiniz, sola bakıyorsunuz, yol müsait, yola adımınızı atıyorsanız, o da ne, düt düt bir korna sesi, orospunun has evladı bir motorcu, ters yönden üzerinize sürerek geliyor.
düşünün, durakta otobüsten ineceksiniz, siz daha bir ayağınızı yola koyamadan, otobüs ile durak arasında bulunan karınca siki kadar boşluktan geçebileceğini düşünen anası tarafından sıçılmış bir yaşam formu size çarpıyor, yaralanıyorsunuz, belki sakat kalıyorsunuz. bu ülke aslında bu kadar başı boş işte..
ve bu hareketleri her yerde bulunan mobese kameralarının ve trafik polislerinin önünde yapıyorlar, hem de hiçbir yaptırıma maruz kalmadan. (ben buna devlet politikası olarak göz yumulduğunu düşünüyorum ama o ayrı mesele)
not: motorlarını düzgünce kullanan azınlık kesimi tenzih ederim.
muhteşem bir albüm yapmışlar. tam kıvamında olmuş, olması gereken gibi.
siz pop grubu değilsiniz abicim, death metal grubuda değilsiniz. kendimizi tekrar etmeyelim derdine oradan oraya atlamanıza, ekstrem geçişler yapmanıza gerek yoktu.
budur işte, aynen devam
komuta kademesine “götünü eritmeyen götüne tekmeyi yer” raconu kesmektedir.
(bkz:
fat shaming)
henüz yönetmeyi başaramadığım durum.
aslında geçmişte yönettiğimi düşündüğüm yıllarda da yönetemiyormuşum ve bu durum farkında olmadan beni daha da mahvediyormuş.
bunun farkına varmam ve kabullenmem garip bir sakinliğe, rahatlamaya yol açtı. sanırım teslimiyet duygusu bu.
dün akşam (bkz:
odin pub)'daydı. sahneye davet ettiler, kırmadı, çıktı ve
enter sandman'a lead gitar çaldı. insan olarak gayet güleryüzlü ve sempatik birisine benziyor.
tarihi bir performans sergiledi.
milli forma nedir, milli formayı giymenin önemi ve kıymeti nedir, o kutsal formayı giydiğin zaman nasıl savaşılır, bütün türkiye'ye göstermiştir.
bir taraflara yaranmak için her fırsatta vatan millet-din edebiyatı yapıp sahada götlerini kaldıramayan bizim multi-milyonluk futbolcu eşekler dün akşam alperen'i izleyince utanmışlar mıdır acaba? hiç sanmıyorum.
kameralar annesine zoom yaptığı zaman kadıncağızın ağlamamak için zor durduğu belliydi. böyle bir evlatla ne kadar gurur duysalar az. helal olsun.
1991'den beri basketbol izliyorum. şu kadarını yazayım, bu gece tarihi bir maç izledik. ben hayatımda yunanistan basketbol milli takımının, skordan bağımsız olarak, bu kadar ezildiği, bu kadar çaresiz kaldığı bir maç; bizim basketbol milli takımının da bu kadar motive, bu kadar hırslı, bu kadar savaştığı, bu kadar döve döve kazandığı bir maç izlemedim.
edit: kendimi “bilmem kaç yaşındayım, çıkar la telefonunu” diye çemkiren fosil dayılar gibi hissettiğim için yaş kısmını sildim.
nergiz yayınevi aracılığı ile sipariş vermeniz halinde kitaplarını isminize imzalı olarak gönderen kahraman türk evladı.
(bkz:
incirlik ağacı)
(bkz:
sur'a kim üfledi)
amerika'da solculuk oynayıp iş ermenistan'a gelince en azılı milliyetçi kesilen, türklere karşı bir anda nazileşen ruh hastaları.
serj'in gizlice türkiye'ye gidip geldiğini de mi bilmiyorsun daron, hesap sorsana ona?
ermenistan devleti türkiye ile barışmak için götünü yırtıyor, bunlar glendale'de asalacılık oynuyorlar.
öyle sahneden atıp tutmakla olmuyor, gelseydin ya yiğidim karabağ'a savaşmaya, elinden tutan mı vardı?
ateş olsanız ne kadar yer yakarsınız?
geçiniz.