bir yıldız gibi kayar giderim hayatından, yapacağın tek şey dilek tutmak olur benim arkamda.
eşine işine sahip çıkmayanın, eşine de işine de başkası sahip çıkar.
kumarci emrah.
merhaba, yeşillendire bilirsin?
bunları sokaklardan toplayıp gaz odalarında infaz edeceksin.
hayatımın en zor gecesiydi. şansıma uyanıktım, ayaktaydım ve dışarıdaydım; yara almadan kurtuldum. ama aynı zamanda ne büyük şanssızlıktı ki, yine ayaktaydım ve dışarıdaydım… yıkılan binaları, balkonlardan atlayanları, kafası gözü yaralı halde oracıkta can verenleri gözlerimle gördüm.
sarsıntı bittiğinde üzerinden yalnızca on beş, yirmi dakika geçmişti. şehir dışına, ailemin yanına kaçıp bu travmadan uzaklaşabilirdim, ama yapamadım. etrafıma bakıyordum; her gün geçtiğim sokaklar, tanıdık binalar yok olmuş, yerlerinde yabancı bir enkaz manzarası kalmıştı. o gün üzerimde yeni aldığım pantolon vardı, elimdeyse yine o gün aldığım hırkanın poşeti…
bir teyze kolumdan tuttu, ağlıyordu. “kızım, damadım ve torunlarım enkazda, lütfen bul onları,” dedi. ben sıradan bir vatandaştım; kurtarma yapacak ne gücüm, ne de kazma kürek gibi imkânlarım vardı. “olmaz, yapamam,” dedim. teyze dizlerinin üstüne çöktü, yalvarmaya başladı: “en azından bir göz at, yıkılan evin etrafına bak.”
kabul ettim. yanımda olan arkadaşımla elimizdeki eşyaları, saatlerimizi ve telefonlarımızı teyzeye emanet edip enkaza doğru gittik. bina tamamen çökmüştü ama bir insanın sığabileceği büyüklükte bir boşluk vardı. seyirciler bize el feneri ve bir kürek verdiler. o küçücük delikten içeri girdik.
içerisi karanlıktı, nefes almak bile zordu. göz gezdirdik ama birini bulmak imkânsız gibiydi. çıkmaya karar verdiğimiz anda artçı sarsıntı başladı. tam deliğe yönelmişken arkamızdan bir ses duyduk: “gitmeyin!” döndük, enkaz arasında birini gördük. o an, onları bırakıp çıkmakla kendi hayatımızı riske atmak arasında kaldık. arkadaşım bana dönüp, “allah şimdi ölmemizi istese şu an buradaydık. bugün ölmeyeceğiz; bugün yardım edeceğiz. kaderimizde bugün bu var,” dedi.
korku, adrenalin ve bu sözler… hepsi bir araya gelince hırsla sarıldık işe. saat 04.00 gibi girdiğimiz enkazdan, sabah 09.30’da çıktık. yanımızda teyzeye ait kız, damat ve bir çocuk vardı. ailenin diğer çocuğunu bulamamıştık. onları hastaneye götürdük; aslında hastane bahçesine serilen battaniyelere…
teyzeyi bulmak için geri döndük ama kalabalığın arasında kaybolmuştu. bize emanet ettiği eşyalarımız da öyle. oysa kurtardıklarımıza telefon numaramızı vermiştik. fakat sonra onlar da başka hastanelere nakledilmişti. o gece kaybettiklerimiz oldu, ama kazandıklarımızın yanında hiçbir önemi yoktu. çünkü hayat kurtarmıştık. o an, gerçek bir kahraman olduğumuzu hissettik.
ve ben, kadere inanan biri olarak karşılığını gördüm. pamukova’daki hızlandırılmış tren faciasında ilk vagona bilet almıştım. ama treni yalnızca bir dakika farkla kaçırdım. şimdi bu satırları yazabiliyorsam, belki de o gecede olduğu gibi yine kaderin bana bıraktığı bir nefes payı sayesinde.
bugün çok değerli bir insanı, yakın dostumu, abim dediğim alpay abimi kaybettim.
gülüşüyle, sohbetiyle, iyiliğiyle hayatıma dokunan, dostluğun en samimi halini yaşatan biriydi. onunla geçen zamanın kıymetini şimdi daha iyi anlıyorum.
artık aramızda değil belki ama bıraktığı hatıralar, öğrettikleri ve güzel anılar hep bizimle yaşayacak.
allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
annesi babası kız kardeşleri tarafından yönetilen bir kadınla evlenmek, kendi hayatınıza üçüncü, dördüncü, beşinci kişileri davet etmektir. ve bu daveti bir kez verdiğinizde, onlar kapıdan değil bacadan da girer. üstelik çıkmazlar.
bu tip kadınlar kendi fikirlerini oluşturmazlar; annesinin onayı olmadan mutfağa yeni bir tabak bile alamaz, babası istemeden tatile gidemez, kız kardeşi laf sokmadan eşine güzel davranamaz. sabah kahvaltıda sizinle tartıştığı konunun akşam versiyonunu telefonun ucundan annesinin ses tonuyla alırsınız.
kaynana, kaynata, baldız… hepsi yönetim kuruludur. sizin evlilik kararlarınız ise sadece “tavsiye” niteliğindedir. ha, eğer pısırık, kılıbık, her lafı “tamam hayatım” diye onaylayan biriyseniz, belki başlarda sorun yaşamazsınız. ama gün gelir, ne yapsanız beğenilmez, hep daha fazlası beklenir, sürekli eleştirilirsiniz. bu aile konseyi, sizin hayatınızı kibarca paketleyip çöpe atar.
evlilik dediğin iki kişinin yeni bir aile kurmasıdır. ama bu kadınla evlendiğinizde aslında beş-altı kişilik bir aileye girmiş olursunuz. özeliniz kalmaz, kararlarınız kalmaz, huzurunuz hiç kalmaz. günün sonunda ya hukuken ya fiilen biter o evlilik.
mide ağrısının sebebi kişiden kişiye değişir; reflü, gastrit, ülser, safra problemleri veya stres olabilir. şu noktalar genelde işe yarar:
sabah aç karnına limonlu su içmemek.
kahve, asitli içecek ve fazla baharatı azaltmak.
çok sıcak veya çok soğuk yiyeceklerden kaçınmak.
yatmadan en az 3 saat önce yemek yemeyi bırakmak.
az ama sık öğün tüketmek.
doktorun önerdiği mide koruyucu ilaçları düzenli kullanmak.
stresi azaltacak aktiviteler yapmak.
uzun süren ağrılarda mutlaka gastroenterolojiye gidilmeli. mide, ihmal edildiğinde ciddi sorun çıkarır.
okumayı boş ver, lise falan uğraşma. nasıl olsa memlekette sahte diploma ile her şey çözülür (!). x partinin gençlik kollarına kapağı atarsın, torpil ile basamakları tırmanırsın… işte sana ‘başarı hikâyesi’!