ben çocukken diyarbakır'da kuş beslerdik.
kuş dediysem de evde kafeste değil. güvercin yani.
boran derler, habeş derler, taklacı derler... derler de derler.
ben bazen kuslarimi ucururdum gokte görünmeyecek kadar yükseğe, maviye çıkarlardı.
o mavilik deniz gibiydi. ben denizi zannediyorum 21mde falan gordum. ama deniz neye benzer deselerdi kuslarimin ozgurce uçtuğu o mavilige derdim. mavidir yanımız da, yazgımız da bundan.
deniz olmalı
yazalım bu başlığa da.
şimdi benim hikayem yokluk, yoksulluk, öteki olma, şairin tanımı ile kötü kaynamış kemiklerin sahiplerinin sessiz cigliklarinin çığ gibi buyudugu, ama bu büyümenin ağır bedeller ile muhasebelestirildigi bir iç ülkede, her türlü zorluğa, zorbalığa, yokluğa rağmen karanlığın kalem ile yırtıldığı bir hikaye.
türkiye'de ilk iki bin icinde kendine yer bulmama rağmen kendi potansiyelime göre tartismasiz basarisizim.
hacettepeli ve türkiye'de alanında en iyi olan bolum mezunuyum. bla bla bla.
lakin cocuklugumla bulussam, elinden tuttuğum gibi onu boğaziçi üniversitesi kampüsüne götürüp ordan boğazı izlemesini saglardim. o kampüste soluk alıp vermesine müteakip "oğlum okuyacagin yer burası, hikayen burda" derdim.
çünkü ben 25imdeydim zannediyorum ilk gördüğümde bu kampüsü , öylece cimlerine çöküp gözlerim dolmuştu boğaza karşı. biri de bana deseydi ya böyle bir üniversite ve kampüs var diye. buraya gelip burda okurdum. ve hayatım da epeyce farklı akardi bu durumda.
not: görünen o ki ben yasadigim veya yaşamam olası her türlü hikayemde veya hayalimde elimde kalem olmadan düşünemiyor ve konuşamıyorum. ve zannediyorum bu halime , tarzıma sukretmem lazım. çünkü biliriz ki kalem ile her türlü karanlık aydınlığın her tonu ile boyanır/yazılır/çizilir. çok sukur.
az önce izledim bu filmi ve bende şöyle paradoksal bir dudunceye sebep oldu?
ben zeki miyim? degil miyim?
veyahut ben başarılı miyim? değil miyim?
-------
filmdeki kızın düzeyine yakın allah vergisi zekamin olduğunu çok tesadüfi ve oldukça geç farkettim. bu başlı başına uzulunecek bir şey (9. sınıfta biraz biraz, 10. sınıfta eksi ile eksinin carpiminin artı olduğunu anladığım gün dün gibi aklımda; o saskinligim , sasirmisligim)
ve o andan itibaren mücadele edip hikayemi hacettepe'ye taşıdım. (mücadeleyi tek başıma vermiş olmam, kimseden destek gormemem ikinci üzüldüğüm şey)
hacettepede iken kanadaya gidiyorsun dedikleri kağıtları imzalamamam hikayemin kırıldığı ilk yer (ki alanında memleketin en genc doçentlerinden olabilirdim , imzalamama sebebim de hem maddi hem kültürel hem yoksulluk hem yoksunluk , fakirliğin boylesinin .... , bu üzüldüğüm üçüncü sey)
bu topraklarda kürt dogmam başlı başına talihsizlik. kendi kimligimi utanilacak bir şey gormemem, kürt kimligimi asimile eden veya öyle değilmişim gibi davranmamam nedeni ile bana edilen onca eziyetler , sırf kıyafet rengim ihbara uyuyor diye 17imde kafama dayadiklari silahlar, o halde kör kuytuya cekilmem ve sağduyulu vicdanlı bir görevli sayesinde kurtulmuş olmam ramak kalandan (bu eziyetlere hem üzülüyorum hem de kızgınım , üzülme sebebim de öğrenip üretebilecek iken buna ket vurulmuş olması )
buraya kadar paradoksun bir yüzü. ki bir o kadar daha sebep yazarim ya, bu kadarı da yeter.
öte yüz de şu: her şeye rağmen basardiklarim azımsanacak şeyler değil sanki. bilemiyorum. hikayemi bilen herkes beni takdir ve tebrik ediyor. bu yaz memlekette/diyarbakirda çocukluk arkadasimin "çocuklarıma senden, hikayeden ve yaptıklarından bahsediyorum. her birimiz için yol alabildigin kadar yol al" demesini ölene kadar unutamayacağım galiba.
ve diyarbakırda iken doğduğum büyüdüğüm evi/sokağı/mahalleyi video çekip instagram hikayesi olarak koyunca bir öğrencimin arayıp üzgün bir ses tonu ile burada büyüyüp onca şeyi nasıl başardınız diye sorması da var.
bir mafya dizisi veya filminde şöyle bir replik vardı: o sokaklarda ölünür, okunup diplomat olunmaz diye. nasıl da anımsadım bu repliği şimdi.
şimdi kendime sorum şu:
ben başarılı miyim? yoksa başarısız miyim?
amerika 'da , kanada'da en iyi okullarda okumak ve iyi bir kariyer sahibi olmak benim için işten bile değilken , buralara gitmemiş/gidememiş olduğum için kendime kızgın mi olmalıyım? yoksa her şeye rağmen olan da az değil en nihayetinde diyip kendimle gurur mu duymaliyim?
ve işin daha ilginci şu: yaşım 36 falan muhtemelen (yani anamin dediği tarih ile devletin yazılı tarihinin ortalamasi budur muhtemelen) , ama hala çok çok çok iyi şeyler yapabilirim. yapabilirim ya, artık hiçbir şey yapmak istemiyorum.
zannediyorum yapmayı en çok istediğim iki şey var: sarıcakaya/mihalgazi/inhisar taraflarinda nar bahçesi yapıp elimle fidanlarını dikmek, birkaç zeytin ağacı, dut ağacı, kiraz, elma da olur ama bir kisim ve kızımın namı hesabına temelini attığım inşaatında çalıştığım bir anaokulu yapmak, okul hakkari 'de olacak ama.
biri için az biraz (1-2 milyon kadar) , diğeri için çok para (25 milyon kadar) para lazım. bahçeyi hallederim de, okulu bilemedim. umarım onu da halledip öyle yüce allah'ın huzuruna giderim. ikisi de nasip olur umarım.
öyle yani amerikalı ve ingiliz bebeler. para, eğitim, iyi okullar ve iyi öğretmenler, hukuk, know-how sizde, sistem... sizde olabilir ama biz de kendimize yetecek kadar varız ha.
babetna & berfinayrılığın agidi gibi ha.
sevmenin yükü.
o yuk ne kadar ağır olursa olsun içten gelen şükür gibi.
ve ağırlık önemsiz kaldırılabilirligi.
çocukluğumun geçtiği gecekondu mahallesi ve evimiz.
o şehri ve o evi görmesi mümkün olmayan bir arkadaşım.
bu arkadaşım bana küs. çünkü onu görmeye gideceğim gün yanına gidememistim.
resmi evraklar.
ortak evrakta imza.
ayrı şehirler, ayrı hayatlar ortak payda.
yaşlılık, ölüm mevzusu.
geride kalacaga bırakılmasi planlanan.
yolculuk, kusluk ve kolye.
öyleyse bu kolyeyi tak.
en küçük kardeşim. ki artık o yurt dışında.
en düşkün oldugun kardeşim de o.
bacım ki o artık başka şehirde.
ya dönüp beni al. ya beni yanına al.
o kolyenin muhafaza edildiği adem elmasinin hemen üstündeki saklı çukur.
ben o evin içini görmeyeli 12 yıl oldu. öyle bir fakirlikti ki gördüğüm ama bu sefer fakir değildim. kendinizi yetecek kadar her şeyimiz vardı.
aslında o evin bir parçası olmayan ama bir yerden tanıdığım kocaman bir banyo vardı. annem orayı yikayacakti da o yorulmasin diye ben halledeyim dedim. her yer kıl doluydu ve 3 gideri vardı. birini gormememe rağmen o gider tikaliymis hem nedense kocaman bir kaptan su boca ettim o tarafa ve o gider kapalı olduğundan 3 gider de bagliymis birbirine su inmiyormus bundan. ve o gider birden bire açıldı. tıkanma sebebi de küçük küçük erkek saçı veya erkek tıraş kılları. öyle coktu ki. sonra giderlerden aşağı akmaya başladı. 2-3 şu döküp epeyce temizledim ama ince temizlige girmedim. o arkadaş hava alanına gelecekti onu alnaya o batmış üst basım ile gitmem gerekti. kizginligindan havaalanında denk gelemedik. eve döndüğümde evdeydi. yolu nasıl bilmiş bilemedim.
ve onunla ortak birkaç saat anca vardı. çünkü ben almanya'ya gidecektim. önceden planlanmış yarı iş seyahati gibi. önemli bir seyehat gibiydi ama istersen gitmem dedim. kızgınlığı biraz buna gibiydi. bensiz neden gidiyorsun dercesine. veya bir ihtimal bir günlük de olsa gelme ihtimalim varken orda ne işin var dercesine?
öyle dur burda karmaşık rüyam.
ve çocukluğumun geçtiği evim. burda öylece durun.
(bkz:
#175113949)
bir kenti iki kez yıkacak kadar içtim yine.
her zamanki limitin iki katı kadar.
lakin geceye birakacak bir şiirim yok
diyecek bir şeyim de yok.
fakirlik gibi bir şey.
ve kim bir fakiri sever ki!
hem fakir hem de berduşu kim sever ki?
lakin fakir ve berduşlar güzel sever diyelim
sesimize ses veren olursa.
fakiriz. severiz.
fakir veya zengin evimizde uyur, yatagimizda uyaniriz. sabaha karşı yola revan oluruz.
yol denizlere olsun da, fakirlik de berdusluk da yakışır bize. vesselam.
yüce allah elime öyle güzel bir kalem verdi ki, al dedi, yaz dedi, senin dedi. ama kendi hikayemi değil de bir şekilde içinde olduğum kötü bir hikayeyi o güzelim kalem ile yazmamı, o eşsiz güzelliği böyle bir vebale ortak etmemi istedi. senden gelen her bir şeye eyvallah lakin bu kalem bu pisliğe, rezilliğe, arsizliga ve namussuzluga alet edilmez diyip, kalemi nimet bilip 3 kez öpüp alnıma götürüp, esirgeyenin ve bagislayanin 99 adıyla diyip kör bir karanlıkta, susuz bir çöle diktim. kalemdir en nihayetinde, özünü anımsar, bu karanlıkta ve susuz toprakta dahi yeşerir dedim. dedim ya benim o rezil hikayeyi bambaşka bir sekilde hale yola sokup kendimi siyirmam lazım, şeytanın çırak olacağı kötü kahramanların olduğu hikayeden sıyrılmak öyle kolay olmuyor işte. bildim ve yanilmadim. yanilmayi tercih ederdim ya, gören gözler için her şey apaçık maalesef.
neyse ama, neyse. yenilgi yenilgi çok zafer büyüttüm ben. çok görkemli hikayelerin içinde oldum ben. çok karanlık geceleri şafak ettim. çok delikanlı arkadaşlar ile çok sarp yollar yürüdüm. düşerim düşmem, yolda kalırım kalmam ama asla da pes etmem, asla da aman dilemem. menzil belli, yol belli. duseceksem de toprağında nefessiz kalacağım belli.
kalemi elimden bıraktım bırakmaya ya, o kalemden vazgecmedim. şayet o çölde yesermeyecekse ruhum neye var? taaa amidadan, tigristen bir şeyler barındıran bu ruh niye var? ki hikayenin yazılacağı kağıt bende, yazılacak güzel hikaye mıh gibi zihnimde ve yüce allah her durumda bana yoldaş. gerisi de o'ndan o'na.
ol sebeptendir suskunluğum.
ol sebeptendir hakkım olanı alırım diye meydan okumalarim, geri adım atmamalarim.
#168764450yaşasaydin 28 olacaktın.
o günden bugüne , geçen yıldan şu zamana pek de değişen bir şey yok kınalı kuzum.
nurlar içinde uyu.
gözün hepimizin üstünde, her birimiz bunu biliyoruz ve utancimizdan gözümüzü gozunden kacirmakta her geçen gün daha bir mahirlesiyoruz.
kara gözlü kız.
öyle delikanlıdır, öyle delikanlıdır ki adının geçtiği yerde sevsin sevmesin ; fikirlerine katılsın katilmasin herkes kendine çeki düzen verir.
ilim irfan insanıdır.
yürüyen vicdan ve merhamettir.
belli ki durum pek iyi değil.
olan da olmayan da allah'tan hocam.
ama sen yine de diren de az daha dur dünyada.
sevgiyle, selamla, duayla.
ben 3 yaşında bir çocukken annemin beni hasta düşmeyeyim diye, toremiz böyle diye , karlı soğuk bir kış gününde sol ayak bileğimden tutup kafalama daldirdigi soğuk ve şifalı su ile 33 yıl sonra buluşmamız.
edit: ve ben o günü hatırlıyorum. suyu, suyun tadını, kokusunu, rengini, soğukluğunu ve şifasını da hatirladim. kavusturana şükür.
görseldiyarbakır/hani , ankaris suyu