bütün bir yazım bunun envanterini takiple geçti. tatile gittim, akşam deniz dönüşü envanter kovaladım. autofill, cart curt yemedi.
derken bir avrupa gezisine çıktık, ilk envanter akşamında brüksel'de akşam yemeğimi yerken, cep telefonundan tek elle tek tek tüm bilgileri doldurdum, insanlık testiyle de birkaç sefer uğraştım ve kirpiyi gördüm. istediğim renk olan kırmızıyı aldım. yurtdışı ip önemli sanki.
kısaca aracı da değerlendirmiş olayım. 1 senedir eski sr'ı da kullanıyorum. şu an çift tesla gidiyoruz. eski araçta olup bunda da olsaydı diyeceğim şeyler vites kolu, subwoofer, selektör, fren hissiyatı. bunun dışında her şeyi daha iyi; başta dönüş kabiliyeti. direksiyon daha yumuşak, süspansiyon daha konforlu, sinyal daha stabil, hızlanma ve rejen fren daha az sarsıntılı, menzil ve özellikle tüketim bariz daha iyi, kapı sesleri daha tok. cam tavan iyi yea diyenlere bakmayın, istanbul'da bile rahatsız ediyor, araç soğumuyor. buna da tak-çıkar perde sipraiş ettik temu'dan.
mevcut fiyatı için halen çok iyi araç. 1,9'a alanlar bedavaya aldı.
1,5 sene kullanıp vedalaştığımız aracımız. burada ince ince artılarını ve eksilerini yazmayacağım. çok konforlu bir şehir için elektriklisiydi. şehirler arasında da çok üzmez ama çok daha iyi seçenekler mevcut. evin ikinci aracı olma vazifesini layıkıyla yerine getirdi.
lakin yaz başında bir motor arıza ışığı peydah oldu ve ek olarak klima çalışmamaya başladı. sarı ikaz ışığını görünce hemen servis randevusu aldım. tabi servis randevusu günü gelene kadar eşim araçla yolda kaldı; arıza ışığı kırmızıya döndü. tamir süreci 8 gün sürdü ama servisle her gün bir gerilim, her gün bir tartışma. motor-batarya arası kablo değişecek sadece ama yanlış bilgiler havada uçuştu, sağlıklı bilgi alabilmek çok zordu. citroen servisi çok amatör bir süreç yönetimi gösterdi. ikame aracı bile resmen söker söke aldım. sonuç olarak araca da markaya da güvenimiz kalmadı.
bu psa grubu elektriklilerinin zaten motor arızası verme gibi bir kronik sorunu varmış. eğer sebebi, her araçta aynı kablo ise bu kadar araç satıp da bu sorunu düzeltememiş olmak, arızalanma ihtimali bu kadar yüksek bir parça için servislerde stok tutmamak daha vahim bir konu.
bu ülkenin önde gelen üniversitelerinden birinden mezun bir elektronik mühendisiyim. mezun olduğum yılda piyasada bulunan istihdam kıtlığı sebebiyle birkaç ay iş bulamayınca, bir tekstil makinesi imalatı yapan fabrikada ilk işime başladım.
yetişmem için ilk başta üretim hattında, teknisyenlerin yaptığı işleri yapmam söylendi. bütün gün ayakta, pano imalatı yapıyordum. ilk günlerde gece geçici kaldığım pansiyona gittiğimde bacaklarım bıçak yarası varmış gibi acıyordu. bir süre sonra ayakta çalışmaya alıştım. sonra kış geldi, fabrikada ısıtıcı açılmıyordu. eldivenle, bereyle, kabanla, ağzımdan buharlar çıkarak çalışmaya da alıştım. birkaç ay sonra başka iş bulunca hemen bastım istifayı çıktım.
bir insan bunlara alışmamalı, bunları yaşamak zorunda kalmamalı. o zaman çarem olmadığı için sineye çektim ama yine de bugün kendime kızıyorum. bugün ülkenin en iyi bilinen şirketlerinden birinde yöneticiyim ve çalışan konforuna muazzam önem veriyorum. çünkü 20 yıl önce bana yaşatılanları unutmuyorum.
bu, insanlık değil. insanlar böyle eğitilmez. insanların böyle daha çok çalışması falan sağlanmaz. insanlara gerçekten değer verirseniz ve bunu gösterebilirseniz ancak o zaman onlar o kurumu sahiplenir. yoksa bugün kasada oturtmadığın kasiyer, yarın mağazadan hırsızlık olduğunu görse görmezlikten gelir, müşterine de ürününe de kötü davranıp seni zarara uğratır. ama dışarıda bekleyen çok nasılsa, biri gider biri gelir diye düşünülüyor. buraya koyulmayan sandalyelerle edilen tasarrufu belki birisi üst yönetime proje olarak sunup terfi almıştır.
20+ yıl evvel saros italyan koyu (bizim tabirimizle kısakum).
yine aynı yıllarda saros'ta ibrice-gökçetepe arası olan ıssız koylar.
bunları takiben de datça değirmenbükü.
ortak özellikleri taşlık olmalarıdır. bu sebeple sularının da berrak olmasıdır.
umutla beklediğim araçtır. t10x'in verimsizliğini bu araçta görmemeyi umut ediyorum. eğer verimli bir araç ise düşünebilirim.
yalnız lütfen bilmeden götten tespit atmayın. tesla servis desteği yokmuş, başına bir iş gelirse araba çöpmüş. kendi yaşadığım canlı örneği aktarayım:
2 aracım var, ikisi de elektrikli. biri tesla, biri citroen. birinin istanbul'da tek servisi var, birinin neredeyse her semtte. tesadüfe bakın ki ikisi için de aynı gün servis talebim oldu. citroen sarı motor arızası veriyor, tesla'da ise tanımlayamadığım bir ses var. ikisi için de servis randevusu oluşturdum. tesla 10 gün sonraya gün verdi, citroen 22 gün. tesla'ya servise gittim, 2 saatte işim halledildi ve çıktım. citroen ise servise gitmeyi beklerken yolda kaldı, çekici ile servise gitti, 2 gündür serviste ve arızası daha tespit edilmedi. kim bilir kaç günde alacağım aracı. yani nicelik değil nitelik önemli. tesla'nın tek modeli var, arızaları belli, yedek parçaları hazır. citroen servisi 3 markanın onlarca modeline bakıyor. doğru dürüst parça stoğu yok. malzeme bekliyorsunuz.
togg canımız ciğerimizdir. t10f eğer enerji verimliliği konusunda başarılı olursa citroen yerine alırım. ama tesla devrimdir. hem aracıyla hem satış sonrası sistemiyle bambaşka bir deneyimdir. servis kabul süresi bile 1-2 dakika yahu. togg da satış sonrası hizmetlerde tesla'yı örnek almalı kendine, fosilleri değil.
elektrikli araçta enerji verimliliği menzilden daha değerli. 20kw üstü yakan araca istediğin kadar büyük batarya koy. batarya ne kadar büyürse şarjda bekleme süren de harcadığın enerji de o kadar artar. burada bir optimum seviye var. katı hal bataryalar gelip enerji yoğunluğu konusunda yeni bir devrim gerçekleştirmedikçe de bu böyle olacak.
muhtemelen her seneki lgs gibi yine kan, ter ve gözyaşının hakim olduğu bir sınav, zor bir sürecin finali.
çocukluk - gençlik geçişinin yaşandığı en hassas dönemde gerçekleşen bir aile sınavı. bu sınava sadece gençler girmiyor, aileler de sınanıyor beraberinde. canımdan çok sevdiğim oğlumun gırtlağına anlık olarak sarıldım yahu, öyle bir psikolojik savaştı bu. çok kavgalar edildi. ilişkiler yıpranmasın diye azami dikkat edildi lakin çok yorulduk.
yıllardır duyar ve abartıldığını düşünürdüm bu lgs annesi, lgs babası goygoyunun. hiç abartı olmadığını gördük bu yıl.
bu mücadelenin son 3,5 saatlik finali ise tam seyirlik. okul duvarına tırmanıp bahçedeki çocuğa muz, su falan fırlatmalı.
dün akşam eşimle 1000 kişilik davetli grubunu yolcu etmiş düğün sahibi gibi yayıldık kanepelere, zafer sarhoşluğunun da verdiği mutlulukla. sınavdan sonra dershaneye gidip durum değerlendirmesinin yapıldığı 1 saat, zaferin de verdiği tatmin ile hayatımda geçirdiğim en güzel 1 saatlerden biri oldu. ama şampiyon gibi hazırlanmış gençlerin hüsran ile ağlamaları da çok üzdü bir yandan. oğlumun zaferi ne kadar göğsümü kabarttıysa o ağlayan gençlerin durumu da bir yandan üzdü. birkaç sene sonra aynı sürece tekrar girecek olmanın gerçekliği sırtımıza bindi.
yazık, gerçekten bu yaşta gençlere ve ailelerine bu eziyet reva görülmemeli. benim kadar rahat bir insan bile bu süreci bu şekilde anlatıyorsa başka denizlerdeki fırtınaları düşünemiyorum.
bu süreci bizzat yaşamayan kimse de cart curt konuşmasın. maalesef üniversite sınavından daha kritik bir sınav, çünkü telafisi yok. bu sınavda batıranın yolunda ya niteliksiz imam hatipler ya da üniversite başarısı gayet düşük özeller var.
bu bir araba değil. yerli üretim ayağına türk halkına hakaret ürünü.
sıfır şirket aracı sadece 3 günde kendinden tiksindirdi. tutar, olumlu hiçbir özelliği olmayan, direksiyonlu ve tekerlekli bir nesne bu. ne az yakıyor, ne gidiyor, ne rahat ettiriyor.
şöyle önden arkaya doğru gelerek sayayım. önde halojen farlar, anahtarlı kontak, berbat bir ön görüş, tüm görüşü engelleyen dana gibi bir iç dikiz aynası, 10 sene önce nesli tükenmiş olan mandalla karartma tenolojisi, sürücü biraz uzunsa arkadakine yaşam imkanı vermeyen diz mesafesi, muhteşem kaliteli malzemeler kaynaklı plastik kokusu, kısıtlı bilgi veren, verdiği bilgiyi de açıklamayan bir dashboard, kapatsanız da geri açılan muhteşem güvenlik önlemleri. say say bitmez.
araç kesinlikle çok yakıyor. yıllardır sabit olarak çeşitli araçlarla gittiğim sabit yolda genelde 6,5-7,5 lt/100km yaptığım tüketim değeri bu araç ile 9,5 civarı gerçekleşiyor. karşılığında bir performans falan yok. şanzıman berbat. geçişler sarsıntılı. bazen aracı geri kaçırıyor. bağırta bağırta kullanıyor. klima kompresörünün sesini duyma işini 15 yıl evvelki araçlarda bitirmiştik, o da geri gelmiş. yalıtım berbat, 70'ten sonra cam hafif aralık mı diye kontrol ettirtiyor. öne arkaya hareket eden bir kolçak var ama ziyadesiyle aşağıda konumlandığı için işlevsiz. pedallar çok yüksekte, dur kalk trafikte yoruyor.
tek olumlu özelliği kablosuz carplay'in hızlı bağlanması. o da zamanla bug verir mi bakacağız.
tesla model y ile aynı paraya satılan yerli üretim kazıktır bu araç. herhangi bir alanda karşılaştırılmaları ise bu fiyat bandındaki model y, countyman, ev3, t10x gibi araçlara hakarettir.
yaklaşık 1 senedir sr kullanıyorum. şirket araçları geçenlerde yenilendi ve yeni aracımız sr ile yaklaşık aynı fiyatta olan bir megane. bir kez daha gördüm ki sr resmen bedavaya satılıyor. megane gibi 10 yıl öncenin arabası olan bir zaman yolcusu ile aynı fiyattan satılıyor olması büyük bir lütuf. herhangi bir özelliklerini karşılaştırmak mümkün değil. megane'ın tek artısı deposunun birkaç dakikada doluyor olması, o kadar. 2025 yılında halojen farlı, anahtalı kontağı bulunan bu zaman yolcularını, yerli üretim adı altında bu ülke halkına reva görenler, elon'dan daha tehlikeli kişilerdir.
uzun yıllardır futbol izlemeyi bırakmıştım. icardi aşkına gs'li olan oğlum sayesinde 2 senedir tekrar futbolu takip etmeye başladım. ki uefa şampiyonu olduğumuz sene, pahalı gelen mallorca maçı dışında tüm maçları ali sami yen'de, öğrenci harçlığımdan artırarak takip etme şerefine erişebilmiş, şanslı bir gs'liyim.
okan hiç iyi bir teknik direktör olmadı. oynattığı futbola şaşırdığım tek maç bayern maçı oldu. onun dışında beni hiç şaşırtmadı. bir kere ikinci yarı başında, taktik değiştirmek için oyuncu değiştirdiğini görmedik. bütün değişiklikler 70'te, oyuncuların iyice suyunun çıktığı ve yeni girenin de maça ısınmak için yeterli zamanının olmadığı dakikada yapılıyor; anlamsızca ve ısrarla. gol atması gereken maçta savunmacı çıkartıp savunmacı alıyor.
elinde zaha ve ziyech gibi 2 adet sorunlu fakat oyunun seyrini değişitirme potansiyeline sahip adamı vardı, kullanamadı. ndombele ilk zamanlarında iyiydi, kullanamadı. aktürkoğlu gibi sağı solu belli olmasa da ortalama üstü bir kanat oyuncusu vardı, yem etti, kullanamadı. daha nice adamlar bu takımda tutulamadı: nelsson, angelinho, bats, bu liste çok uzun.
takım geçen sene takı takır oynarken bunu dediğimde millet bana auvv diyordu ama torreira, avrupa'da başarı isteyen bir takımın göbekte tüm dayanağı olamaz. boyu kısa, ayağı düzgün değil. tek olayı formayı iyi terletmekti, artık o da bunu yapmıyor. barış alper 2 senedir 1 adım ileri götürmedi futbolunu. götürmek zorunda da değil. eski hali yeterliydi. teknik kapasitesini unutup çalıma girme sevdasına kapıldığından beri sıçışlarda. sene başında aktürkoğlu ve zaha kayıpları telafi edilmeden osimhen alınınca çok kişi ne alaka dedi. ama ilk yarıda yönetimin bu hatası sırıtmadı çünkü şapkadan hiç hesapta olmayan yunus çıktı. o da her maç aktif olarak oyuna katkı vermiyor, güvenilmez bir profil çiziyor olsa da çok maçı da kurtardı. gs, bu sezonun ilk yarısında sadece icardi ve osimhen'in beraber oynayabildiği birkaç haftada esti sahada, icardi gittiğinden beri de sıçış başladı. bu sıçışa etki eden kişiler, yukarıda basettiğim torriera, bay ve yunus üçlüsü. mertens'i de es geçmemek lazım, artık yaşı yetmiyor. yettiği zamanlarda fark oluşturuyordu. ama adamın yaşı belli. bu yaşta koca bir sezonu çıkartamayacağı da belli. burada suç yine yönetimin. yaz döneminde düşünülmeliydi. geçen sene devre arasında boey satılınca takımın vitesi resmen 1 kademe düştü. koca takım bir sağ beke mi kalmalı? fener de avrupa'dan elenince vites düşürmeseydi geçen sene de şampiyon olunamayabilirdi.
eğer gs şampiyon olunca okan kalacaksa şampiyon falan olmayalım, umurumda değil. biz avrupa'da başarı istiyoruz. ittire kaktıra kazanılmış maçlarla gelen türkiye şampiyonluğunun benim gözümde hiçbir değeri yok. haftalardır osimhen'e top şişirmekten başka hiçbir oyun varyasyonu olmayan bir takım izliyoruz. takımda zerre ruh kalmadı. nerede abdülkerim ile sanchez'in röveşataya çıktığı takım, nerede şimdiki takım. seneye sanchez de gider, yine birkaç senelik fetret devrine gireriz.
devre arası yapılan transferleri olumlu buluyorum bu arada. ama devre arası yapılan transferden hayır gelme olasılığı düşük. devre arasında ince trim transferi yaparsın. bizimki gibi toplu transfer yapınca onun ekmeğini yemek bir sonraki seneye kalıyor.
okan gitmeli ama yerine gelecek kişi terim veya arda olmamalı.
yavaş yavaş değişiklik geliyor, ama çift taraflı.
1- aslında emlakçının olmaması gerekir. eskiden emlakçılar müşterilerini alırdı, kendi araçlarıyla eve götürürdü, vs. ortada gerçekten harcanan bir zaman ve emek vardı. artık insanlar zaten internetten gördükleri görsellere göre büyük ölçüde karar vermiş oluyor. mekana gidip eve fiziken bakma konusu kalıyor sadece. kontrat, vs hepsi hazır zaten, emek isteyen bir durum değil. açıkçası boş beleş ev gezmeyi kendine iş edinen tayfa olmasa veya kiralayacağım ev bana yakın olsa ben de ev sahibi olarak evimi emlakçıya vermem, birkaç ciddi alıcıya zaman ayırır, gösterir ve kiralama yaparım. günümüzdeki emlakçılar eskisi kadar çok emek harcamıyor. sadece bu işe ayıracak vakti olduğu için vaktini satıyor.
2- senelerdir beraber çalıştığımız, ilk kiracıdan beri kiracının telefon numarasını dahi bana vermek istemeyen, gönüllü olarak senelik zam görüşmeleri dahil her türlü irtibatı kendisi kuran, evi eşyalandırma konusunda beni durduk yere bunaltıp galip gelmenin neticesinde benim de onayım dahilinde evi eşyalandıran ve bu süreçte tüm kurulum işlerine refakat eden emlakçımız bu sene "gönüllülük dahilinde" bir kira bedelinin yarısını senelik hizmet bedeli olarak talep etti. ben de vermedim tabi. ama eminim ki ev boşaldığında elinde birden fazla boş daire varsa önceliği bu ücreti ödeyenlere verecek.
3- şimdi "tabi bu ücreti isteyecek" diyenler de olacaktır. ama bu hizmetlerin karşılığı aslında daireyi kendi portföyünde bulundurmadır. daha ilk kiracıda, ben kendisi ile işim bitti sanıp kiracının iletişim bilgilerini istediğimde "tüm iletişim ben halledeceğim" demişti. nitekim senelik zam zamanı geldiğinde de hemen kendini gösterek bana açıkça evi portföyünde tutmak için belirli bir emek vermeye gönüllü olduğunu anlatmış oldu. eşyalandırma sürecinde de yine kendisi her türlü takibe gönüllü oldu, ürünleri seçti, bana sadece fiyat teklifi yaptı, ben de parayı kendisine gönderdim. eminim ki orada da kendine bir miktar para kaldı, helal ettik.
4- bugün bu gönüllülüğe dayalı talep edilen ücret zamanla sektörün bir gerçeği olacaktır. ama başlangıcı çok daha eski yıllara dayanan kadim komisyonu kiracıdan alma geleneğinden asla vazgeçmezler. el atından alırlar, yine alırlar.