davos
oraya gelmem demişti.
aramaya inanmaktan aciz, yeni nesil acemi sözlük yazarları tarafından evirip çevirip temcit pilavı gibi önümüze getirilen replika başlıklardan biri daha.
yüzbinlerce yazar, 23 yıldır var olan bir platformdaki milyonlarca başlıktan birinin altına sizin o an aklına gelen o şeyi yazmış olamaz, değil mi?
(bkz:
aramaya inanmak)
(bkz:
yurt dışında yaşamak istenilen şehirler)
tüm balkan ülkelerini dolaştım 15 gün boyunca. gördüğüm yerler avrupa'nın batısına göre nispeten daha geri kalmış bölgeleri. ama fark ettim ki orada bile insanlarda huzur ve mutluluk var. olay ekonomik de değil sadece; insanlarda dinginlik ve sakinlik var. hayat bir şekilde yürüyor ve kimse kimsenin derdinde değil. maalesef ülkemiz bunların yanında kaos, ezilmişlik, kavga, nefret, yoksulluk ne ararsanız tüm olumsuzluklara sahip durumda. dolayısıyla, ülkemiz dışındaki her yer dememek için bir neden yok artık.
yine turist olarak ya da kısa süreli gidilip güzel sanılan ve yorum yapılan birbirinden sıkıntılı pek çok şehir yazılmış.
bir şehri kısa süreli deneyimlemekle yerleşmek birbirinden çok farklı şeyler. yerleşmeden önce onun bunun lafıyla değil dikkatli araştırmayla, hatta mümkünse geçici ama makul bir süre yaşayarak karar vermek gerekir.
abd’nin doğu yakasında yaşanmamış ve gezilmemiş yer bırakmamış birisi olarak;
batı yakasına geçip tucson arizona diyorum.
şaka falan değil.
bakın new york’da yat partilerinden, ultra jet sosyete partilerine (arkadaşlarım sayesinde, yoksa gariban burslu öğrenciydim) katıldım. o dönemlerde, cidden yakışıklı olduğum söylenirdi (şimdi bi boka benzemiyorum), bildiğiniz ny fashion week’in top modelleri bana yazıyordu. meşhur kişiler (erkekler) benimle takılmak istiyordu ki kızlarla tanışsın. (moralim bozuldu bak, kortizon iğneleri yüzünden kiloyu ikiye katlayınca tip kalmadı. gerçi eşimle tanışınca çapkınlık yapmadım. ama kızlar yaklaşınca onun kıskanması eğlenceli geliyordu) sonra yine ny’ye dönüp 3-4 yıl daha kalmıştık.
ny hayatını bırakıp, bir sene philadelphia’ya yüksek lisansa gittim. orada öyle bir çalıştım ki, philadelphia da mıyım, çemişgezek de mi, porto’da mı bilemedim.
sonra ver elini tucson, az. ilk başta nereye düştüm lan, dönüyorum ben dedim. sonra alışınca, hiç dönmek istemedim. 10 sene oldu arizona’dan ayrılalı, bugün imkanım olsa, bugün valizimi toplar giderim.
bir yılın ardından, vancouver, bc (kanada’dan) iki yıllık akademisyenlik teklifi alıp oraya gittik. cidden dünyanın en güzel şehirlerinden olabilir ama şu eksileri var:
1. 10 ay aralıksız yağmur
2. kışın güneş 9-10 gibi doğuyor, 2-3 gibi batıyor. (gerçi yazın da 10-11 gibi battığına denk geldik). hava sürekli bulutlu ve kapalı. ciddi anlamda moral bozukluğu yaratıyor birkaç ay sonra.
3. hasta olursanız, uzman doktora randevu birkaç ay beklemek demek. mr çekilmesi minimum 1 yıl demek. doktorları ve hastaneleri bırakın türkiye’yi, savaş öncesi suriye ile dahi kıyaslanamaz. çoğu kişi abd’ye (washington-seattle) gidip parayı bastırıp tedavi oluyor.
bir de sigara içiyorsanız kiralık daire bulamazsınız. ne içerde, ne balkonda içirmiyorlar. sigara yasak, esrar ise her yerde serbest. kimin me içtiğiyle ilgilenmem ama bir daireden sırf alt kattaki kişinin yoğun esrar kokusu (skunk içiyor o bolluk içinde mal) yüzünden taşınmak zorunda kaldık.
arizona’dayken 1 yıl boyunca;
müstakil evin kapısını kilitlemedik.
arabanın üstünde anahtarı bırakıp markete gidip geldik, hiçbir şey olmadı.
komşularımız bahçelerinde yetiştirdikleri meyve/sebzeleri sürekli bize getirirdi; biz de tuttuğumuz balıkları onlara götürürdük.
yanlışlıkla hava jet üssü (ya da her ne ise) tarzında bir yere son gaz girdim. otomatik tabancalı adamları görünce “inek şaban” gibi camı indirip gülerek, selam, ne oldu, bir halt mı ettim dedim. adamlar ne tutanak tuttu (başka yerlerde benzeri başıma gelmişti, epey uğraştırmışlardı), ne bir laf etti, gülüp muhabbet ettiler. sonra da çıkışı gösterdiler.
mangal için odun almaya gittim, meksikalılar direkt ispanyolca konuşmaya başladı. meksikalı değilim, ispanyolca bilmiyorum dedim kırık bir ispanyolca ile. adamlar, amerikalı hazır kömürle ya da gazlı barbekü ile et pişirir, sen amerikalı olamazsın dediler. oradan yarım saat muhabbet ettik, 3 koca çuval (ikisi elma, birisi vişne) mangallık ince odun parçaları yüklediler aracın arkasına. her biri en az 50 kilo gelir. güzel abim ne yapıyorsun, çok fazla onlar diyoruz; olsun buraya kadar gelmişsiniz diyorlar. onun bir kiloluğunu markette $5-10 civarına satıyorlar. adamlar para almayız diye tutturdu. ben de $50 yükleyen amcaya bahşiş verdim. adamlar kesin türkler ile meksikalılar akraba muhabbetine bile girdi. :)
balık tutmaya ilk gittiğimizde, balık tutmayı bilmiyoruz. eşim sıkıldı. bir amca gördü bizi, hemen geldi, sizin ipiniz yanlış dedi; bizim 50 metre ipi kesip attı, kendi çantasından 50 metrelik makarayı taktı. yeni kancalar taktı, yeni yemler verdi. bunu iki olta için de yaptı. beş kuruş da para almadı. meğerse bir yerden de $5-10’a izin almak gerekiyormuş. aksi takdirde büyük cezası varmış. her gece de mutlaka kontrol ediliyormuş. adamlar geldiğinde aldı bizim yanımıza getirdi; bu gençler yeni gelmişler, bilmedikleri için almamışlar ceza yazma dedi. adam da sağolsun ceza yazmadı. bize bir de o civardaki tehlikeli hayvanlardan, onlardan nasıl korunulacağından vs. bahsetti.
buna benzer o kadar çok insanlık örneği gördüm ki tucson’da, bir gün oraya gitmek ve yine orada akademisyenlik yapmak için adeta can atıyorum.
o kadar yer gördüm, hepsi birbirinden güzel, california’nın çeşitli yerlerinden tutun, maine’e, virginia’dan, nj’nin saklı güzelliklerine, ny’nin göbeğinden, uptown’a, niagara’ya, ıthaca’ya. yine de tucson’da yaşamayı yeğlerim.
(bkz:
gent)
neredeyse herkes
brugge der fakat, ben gent'i daha çok beğendim.
edirne'nin batısındaki herhangi bir lokasyon. sanki çok iyi yaşıyoruz da lokasyon seçme lüksümüz var.
millet yine gaza gelip hayatinda daha önce yasamadigi görmedigi, minnacik 10-15 bin kisilik kasabalari yazmis.bazi insanlara özellikle istanbul´dan sonra bu tarz yerlerde yasamak oyun geliyor.
bakin söylüyorum deli olursunuz deli, kendimden biliyorum. agaclarla kuslarla konusmaya basliyorsunuz sonra. manyak yapmayin kendizi gidin adam gibi ulasim aginin gelistigi, farkli insanlarla iletisim kurabileceginiz, sosyal imkanlarin elinizin altinda oldugu yerlerde yasayin.
ha diyorsaniz ki ben 50+ üstüyüm, hayattan pek de bir beklentim kalmadi, kus da ötmüyor, o zaman tam size göre yerler buralar.
ooo ekşiciler alttan alta yurtdışında gittiği yerleri yarıştırıyor. ha benim aslanlarıma. ha benim koçlarıma.
ispanya-italya-yunanistan.
yunanistan'ı öne çıkartan, türkiye'nin 12 eylül öncesindeki hali gibi olması.
yani bir nevi tarikatsız-cemaatsız türkiye.
senden başka senden başka