bu seneye kadar hiç (evet hem de hiç!) yurtdışına çıkmamış olan benim, gün itibariyle bir terslik olmazsa öğleden sonra saatlerinde ilk kez adım atacağım yabancı toprağıdır.
şu anda çok fena comfort zone bağımlılığı yaşıyorum:
"siz, siz olun arkadaş gazına gelmeyin. ne gerek vardı yani? bisürü masraf (gerçi vize yok) ama bir de öküz gibi nezle oldum, nasıl olacak bu işler? evimin rahatını bırakıp ne işim var len benim oralarda? ühüh.." şeklinde.
gidip de tesla müzesini ve ivana junior'ların yoğun ilgisini görünce fikrim değişir belki.
(diyorum gitmeden, bakalım neler olacak...)
eve varış sonrası güncelleme:
beşiktaş maçını bilmeden aylar önce ucuz diye aldığımız bileti beşiktaş-partizan maçının olduğu güne denk getirince coşkulu bir kartal grubuyla tezahüratlar eşliğinde geldik.
fakat bu aynı kartal grubu yüzünden sanırsam girişte biraz sorun yaşadık, pasaportlarımıza el koyup ayrı ayrı gruplar halinde aldılar. maça gidecekleri ayırdılar. biz "turiz biz no maç no maç" dedik ve yırttık eu vatandaşlarıylan beraber geçtik, 2 çakal taraftarı da kurtardık kendimizle beraber.
"belki giderim" diyodum da hem hastayım hemide baktım durum civcivli o yüzden gidemiyciim. ama kalbim kartalımızla tabiyki!
bu arada söyliyim hastaysanız burnunuz tıkalıysa binmeyin uçağa, bildiğin kulaklarım davul oldu sinüslerim beynime girdi basınç değiştikçe. halen daha tam da geçmiş değil. ama panik yapmayın, sol kulak gitti diye ben ufak bir panik atak yaşadım ama inerken geldi, sonra yavaş yavaş düzeldi. umarım dönüşte iyileşmiş olurum da böle acı çekmem amk!
taksiyle eve gelirken ilk izlenimim direk "ankara gibi la aynı!" oldu, hakkaten nehir ve civarı dışında genel bir grilik var. ama yapılar daha eski, bolca eski komünist dönemi çağrıştıran ilginç yapılar var. arada güzel kiliseler felan var, gezer miyim bilemiyorum. merkez geldiğimiz kısım da karaköy'ü çağrıştırdı.
evi bu arada
airbnb'den arkadaşım buldu, tavsiye ederim şu dakkadan sonra, şahane bir olaymış. ben bilmiyodum, arkadaşım da
couchsurfing'cidir, o yüzden o da ilk kez denemiş ama hep bu bulduğumuz ev gibiyse valla herkes faydalanmalı.
güzel bir yan detay olarak şehirde gelirken gördüğüm graffitiler nefis bu arada, heryerde değişik versyonlarını gördüm, baya başarılı boyamalar vardı, çok deli ilgilisi değilim ama dikkatimi çekti bu kadar çok olunca.
biraz gezeyim gene güncellerim, du baalm!
geziş ve ilk alkol ortamı sonrası güncelleme:
şimdi agalar akşam çıktık, önce bi market alışverişi yaptık, temel ihtiyaçlar felan. yani şöyle diyebilirim ki resmen yarı yarıya fiyata medeniyet. aşırı ucuz lan herşey, öeh yani. gün itibariylen 1 tl = 40 dinar şeklinde kısaca özetlenebilir durum.
tamam şimdi abartanlar olmuş, ağır olsunlar, kızlar ortalama güzellikte. öle aşırı mütiş güzel 2-3 kız gördüm henüz, istanbul ortalamasının altında.
gayet sosyal ve sıfır kezbanizm, neden? barda bikaç kişiyle tanıştık hemen, biri de yanıma oturan bir çiftti, kız benim yanımda, oğlan diğer köşede, ortam sıkışıklı ama rahatsızlık yok, yer değişme yok. gecenin sonunda onlar sordu bana nerden falan diye. alışmamışım medeniyete bir sevindim felan. oğlan da libyalı çıktı bu arada, çok güzel orta doğu muhabbeti yaptık, alkollü kafayla orta doğuyu kurtardık. hep memleketi mi kurtaracaz, değil mi? :b
işte o barı da bulmamıza vesile olan "sora sora" eylemi ile bulduğumuz barlar sokağında bazı barlara baktık birine nispeten random bişekilde daldık. irish pub diyodu da, genel konsept "cozy bar, biraz sıkışıklı" modundaydı. gene de canlı müzik çaldı, şeker bi gruptu gayet, "90'lar pop jazz hitleri" konseptli. baya iyiydi eğlenceliydi meğersem her perşembe çıkıyolarmış öğrendik ki. hiç tırt da değillerdi. tonton ve yetenekli bir gitarist abiyle 3 vokal kız vardı, yer yer beraber, yer yer solo gayet başarılı sölüyolardı. basçı abi azcık power play yaparak yer yer vokali bastırarak bongur bongur kafamızı zkti ama güzel çalıyodu hakkını vereyim.
bi tomar
yerel marka bir biradan içtim sevgili sözlük, karıştırıp kendimi yamultmayayım dedim ilk günden. velhasıl gayet beğendim, langır lungur göbeğime göbek kattım. oh mis.
yannız, istanbul'un kalabalığına alışmış olmaktan mıdır nedir biemiyorum, bi boş geldi şehir, az insan var resmen. daha önce gitmiş olan bi arkadaşım da demişti "küçük yer, ruhunuzu hazırlayın" diye de, ne bileyim, şehir küçük değil de popülasyon bu şehre göre az gibi, değişik bir durum.
neyse, yarın (bugün) umarım ki tesla müzesi maceralarımla karşınızda oluciim.
(lan bu arada lanet telefondaki fotolar gitmiş fak yu samsung s3! problemin ne ulan durup durup lazım olduğunda dosya silmeler felan?) bikaç manasız foto ve tek bi vidyom kurtulmuş,
uçakta beşiktaşlılar tezahürat yapıyodu, o. recovery felan bi yol bakcam bakalım kurtarabilirsem.
(güncelleme: kurtaramadı :d)
lan bu arada 4-0 koduk partizan'a, o da ayrı hehe
tesla müzesinde cozurdattıktan sonra güncelleme:
efenim kalktık akşamdan kalmalı felan, öğlene doğru çıktık skadarlija denen sokağı bulduk. mis gibi porkları yidik, azcık pahalıymış ama mesela
happy moons menüsünün yarı fiyatı burdaki "pahalı" kavramı. doyduktan sonra kalktık tesla müzesi'ne gittik taksiye atlayıp. ufak şirin bir bina, güzel tur yapmışlar, tanıtım vidyosu yapmışlar. mühendislik öğrencisi bir kızcağız demonstrasyonlar yapıyor anlatarak sonrasında, cazır cuzur olaylar. havadan elektrik verip gönüllülerin elindeki florasanları yaktırıyor, eğlenceli "gerilim"li. daha sonra uzaktan kumanda ve herkese birer doz elektrik verip biz gittiğimizde açık olan sergi kısmına geçtik. kişisel eşyaları falan. en etkileyicisi de tesla'nın küllerini saklayan kap, düz ve kapalı bir küre ama zaten o şekilde olması etkileyici olmuş. bu arada geçişine yardım ettiğimiz beşiktaşlılarla ve yanlarındaki grupla da karşılaştık müzede, o da güzel bi tesadüf oldu. sonunda yani
ressmen tesla müzesi de görmüş oldum, darısı diğer göremediğim müzelerin başına.
akşam çıkışına kadar bir ara verdik şimdi yorulduk baya, dinlenek dedik. değişik olaylar olursa, bişeyler öğrenirsem yazarım. ha bide bugün biraz daha kalabalıktı ortamlar, daha mantıklı bir insan yoğunluğu vardı, akşama da beklentim öyle olması yönünde, cuma bugün, olur yani, olsun hatta. hadi bakalm siyü!
aynı gün akşam çıkışı sonrası hafif maceralı güncellemesi:
götü devirip uyudum bi güzel öğleden sonra, akşam da kalktım böle bi "hadi bakalım!" heycanıyla ama, ya pek düşündüğüm gibi olmadı be sözlük, aslında gece güzel başladı, önce black turtle diye biyere gittik, yerel biralar falan vardı. blueberry'li bira vardı bayıldım çok lezizdi tatlı felan. sonra da canlı müzik de olan yemekli biyere gittik adını unuttum, güzel sakindi böle oldie şeyler çalıyodu iki kız biri gitar vokal, biri perküsyon vokal. pek şekerlerdi, relax ortam, nehir manzaralı falan.
sonra ama orda bi gazlandı bizim grup, bide sırp bi arkadaş katıldı gruba, arkadaşın eski arkadaşı falan, bizi bi club'a götürcekti, oranın da adını unuttum böle atladık 2 taksi gittik. salak biyerdeymiş böle işhanı gibi biyer, giren çıkan da zati paso arıza takım elbiseli "lan ne işimiz var burda amk?" derken zaten bizi içeri almadılar, cep telefonu falan yasak dediler. haydeaa dedik, bizi getiren kız da şaşırdı, "sırbistanı rezil ediyosunuz!" falan diye atıştı adamlarla ("ne dedin?" diye sorduk) neyse dönelim knez mijahlova'ya (belgrad'ın istiklal'i) dedik. atladık bi taksiye, tam binmeden önce bi muabbet dönerkene "exchange vardı yolda 0-24 yazan oraya uğrayak" dedim, sonra tam hareket ettik bizim kız taksiciyle sert bi şekilde sırpça konuşmaya başladı. "lan noldu?" demeye kalmadı, zaten 5 kişi sıkış tepiş oturmuşuz karışıklı. "boşver exchange'i inelim" falan dedi. indik, bi baktık gelirken 400 dinar yazan taksi 2300 dinar yazmış. adam da illa parasını istiyor. lan dedik 400 tuttu adam mı zkion (kibarca ve ingilizce), yok mok dedi, "gece tarifesi özel taksi" falan dedi, nuh dedi peygamber demedi ama sonunda 1300 verdik söylene söylene gitti.
bizim sırp kız da soradan yumurtladı, adam meğersem biz biner binmez "oo gelin bi gezdireyim sizi de paranızı alayım" demiş sırpça, hepimizi yabancı sanmış. bizim kız da sırp olduğundan, anlayınca "vay orospu çocuğu!" demiş çat diye (sırpçada ekstra sertmiş efenim bu küfür öğrendiğimize göre) adam da "benim annem öldü sen ne diyon!" demiş klasik, ondan öle tarife cozutturması hile hurda bişi yapmış heralde "görürsün sen" diyip. öle önce bi didişip sonra da "duralım erken inelim boşver exchange'i" falan diyince haliyle ilk kez yurtdışına çıkan saftirik vatan evladı olan bende bi an bi evhamlama oldu, anında yazdım senaryoyu, "aha sçtık" hissiyatı geldi geçti şöle bi, netekim biz de mevzuyu anlayana kadar bi belirsiz süreç geçti.
sonunda "of aman sussun mevzu çıkmasın" diye özel taksi de "belki öledir cidden" saflığıyla verdik paranın bi kısmını (bu arada havaalanından 1800 dinar tutmuştu merkez, çok da sayko bi miktar değil aslında, o yüzden gece tarifesi falan diyince mantıklı geldi bi an) neyse, sonra mevzuyu öğrendik. "amaan deseydin keşke vermezdik para" dedik kıza da, kız da böle sinirden ve bizi mekana da sokamadığından üst üste iyice tribe girdi yazık, onu sakinleştirdik bide, sonra taytay eve döndük caddenin başında indiydik zati, ordan yakın. bu gece de böle bitti. aklınızda olsun taksimetreniz açık mı, mantıklı mı artıyor felan bakın o olaylara ;b
ikinci günün sonunda bir detay ekliyim, belgrad'da heryerde sigara içiliyor, yani barlarda falan, bizdeki gibi yasak değil. eğer ki benim gibi sigara içmeyen ve bundan rahatsız olan bi tipseniz aklınızda olsun, 2 gündür ebem zikildi resmen dumanaltı olmaktan. yani, 3-4 gün geldik alt tarafı diye de arkadaş hatrına katlanıom da, mesela kadıköyde dışarı çıkayım, mekan dumanaltı olsun "screw you guys, i'm goin home" der kalkarım, burda onu da yapamıom, en azından azcık daha havadar gibi yerleri tercih ediyorum. sağolsun arkadaşlar huyumu bildiğinden nazımı çekiyolar da işte, bi orta yol buluyoz. poktan bir durum, bakalım. yarın kale meydan'ı gezcez, belki akşama doğru. şöle azcık açık hava park ortamı yeşillik göreyim pasif içilikten aldığım zehri oksijenle temizliyim. diğer günler de nehrin karşı yakasına (yeni belgrad diyolar) ve zemun'a (3'üncü merkezmiş orası da) gidek diyoz, bakalm hayırlısı efenim.
dünden kalan üçüncü gün özeti güncellemesi:
yahu sevgili sözlük, güzelim cumartesi'ni el birliğiyle piç ettik. bizim elemanlar o aptal taksi geyiğinin sonunda kana kana içememişler heralde ki sabah 6'ya kadar geyik yapıp hasret gidermiş benim dötümde pireler uçuşurkene. haliyle uyanamadılar ve ne kalemeydan'a gidebildik ne başka bişi yapabildik. anca çıktık knez mihaylova'da boutique diye düzgün yemek yenen cadde ortası biyer var orda öğleden sonra yemeği yedik salak bi saatte 5 civarı falan, yemek bitince hava karardı markete uğradık eve döndük, zira meydanı parkı gezmenin de manası kalmadı. akşam da 11den sonra club'a gittiler ben dedim gelmem aga, bi an düşündüm gitsem mi falan diye de, mekanların dumanaltılığına hadi bir derece katlanabiliyorum ama club ortamı yok dedim. zaten metalci bünye kaldırmıyor ıptıs cıptıs pek fazla, iki tane karı görecem diye de değmez o sıkıntıya. zaten dönüşte dediler çok aşırı kalabalıkmış, insanlar göt göte dansetmeye çalışıyomuş falan. ne işim var lan benim orda? :b
neyse elemanlarla beraber çıktım gece, onlar club'a gitti, ben tek başıma bütün introvert kişiliğimle azcık caddeye doğru çıktım, para çektim, içsem mi dedim, sonra vazgeçtim, baktım karnım da çok aç değil, gece tıkınmasına yetecek abur cubur marketten almıştık zaten gideyim eve kafa dinliyim dedim. bizim düşüncesizlerin (evet götsünüz hepiniz pis tiryakiler! :b) yarattığı izmarit atmosferini temizledim, evi havalandırdım, 10 seneye yakın yalnız yaşamış eski bir ev erkeği olaraktan azcık evi mutfağı toparladım, sonra zati azcık bişiler izliyim atıştırıyım dedim akabinde uyku çöktü 1 gibi falan sızmışım. gece bizimkiler gelince kalktım kapıyı açmaya, maceralarını dinledim "oh oh iyi ki gelmemişim" dedim. bitek dünkü taksiciyle atışan sırp kız arkadaş beni sormuş ısrarla, ona azcık vicdan yaptım da. atarız bi mesaj artık, bugün temiz hava sıfır alkol ortamına gelsin çok özlemişse madem dedim. işte böyle, bakalım bugün de fareler ve insanların planları ne derece uygulanabilecek efenim. bugün de yapamazsak zaten yarın dönüş, ziyaretin kısa olanı makbulmüş valla. bu arada club kalabalığını duyunca da genel olarak insanlara nasıl da katlanamadığımı da tekrar ilk elden hatırladım. ben canavar bilgisayarımı, dev ekranımı, moda'yı ve köpeemi özledim, zaten daha avlanacak bikaç garrosh heirloom'um var, onlarla felan uğraşayım, ne işim var benim burda len? hıh!
üçüncü günün sonunda, ilk kez yurtdışına çıkmış biri olarak ikinci vardığım çıkarım ise biraz tırt ve "duh?" diyeceğiniz türden, zira benim için de bir öngörü onaylaması oldu; bir yere gittiğinizde orayı 3-4 günde çözmeniz ve tatmin olmuş bir şekilde "orayı gördüm" diyebilmeniz kesinlikle mümkün değil. bikaç ay falan en az bence hatta 2, tercihan 3 ay kalmadan o şehri adam gibi anlamıyosunuz. şu 3 günde gördüğüm şey, ana cadde dışında da keşfedilmesi gereken yerler ve kıçımı da yırtsam yetişemeyeceğim oldu. ama işte zaman imkan mekan, bunları sağlamak zor böyle bir proje için. o yüzden de zaten bu tarz turistik geziler hep salakça gelmişti bana ve bu yaşıma kadar da fiyat/performans olayı yüzünden de hiç çıkmamıştım yurtdışına. çok da doğru yapmışım netekim, bundan sonra da çok ultra düşeş bir olay olursa da buradan kaptığım trikleri kullanıp gidebilirsem tek başıma ya da kardeşimle annemle falan giderim galiba, ya da gitmem, bilemicem. şu anda dönersem 2 hafta evden çıkmam gibi bir modda olduğumdan böle diyorumdur belki eheh
evet, son gün tribiylen görüşmek üzere sevgili sözlük, siyü!
beşinci günün sabahında yazılan dördüncü gün özeti ve belgrad'dan son satırlar (ühü)
şimdi efendim her şeye rağmen iyi kötü fena da bir tatil olmadı. evimiz güzeldi, internetimiz varıdı, son gün tamir oldu da duş bilem yaptım (oley!).
son gün önce
kalemegdan parkına ("kalemeydan" la bildiğin, zaten adamların yarı kelime haznesi türkçe :b) ve sonra taksiyle
zemun'a gittik.
kale süper, doğa taşlar felan, heykeller geçitler, eski tanklar toplar falanlar filanlar, böyle şeyleri severseniz (benim gibi) "aa? aa? aoo!" diye üç adımda bir durup foto çekerek gezebilirsiniz. pek güzel, zaten bizim kaldığımız yere de yürüme mesafesi, ayrıca knez mihaylova'nın da girişine yakın falan önünden geçip duruyoduk, sonunda hayıflanmalarımızı gezerek geçirdik ve muradıma da ermiş oldum. bu arada tabii hediyelik eşya da bir sürü, gene meydan'ın çıkışında var, bisürü standlar. knez mihaylova'nın bizim taraftaki girişinde de sabit standlar var bisürü. alcaksanız makul fiyata ordan alın bişeyler. anı olayı. ben magnet aldım bitane, bitane de tesla magnet'im var müzeden zati. bitane
rakija vial'ım var, kardeşime vercem iksir şeysi gibi çok beendim çaldım (ama 300 dinar da bahşiş bıraktım hehe) yeter işte daha ne. duty free'den ballı rakija alırım belki. bu arada evet, rakija deneyiniz. ben en çok ballısını sevdim. ama rakı gibi olmasa da fena çarpıyor, dikkat.
akabinde efenim dediğim gibi
zemun'a gittik. zemun nehrin kalemeydan'a ve eski belgrad'a göre karşısında kalan tarafının sonunda bir semt, ondan önce de yeni belgrad dedikleri bölge var. parlamento binası, avm'ler ve site site nispeten yeni evler dışında pek bir pok yok "yeni" belgrad'da, herşeyin yenisi illa boktan olmak zorunda demek ki. zaten biz de retro ftw diyip zemun'a devam ettik.
zemun böyle eski ufak binalar, parke yollar eski kiliseler olan biyer, nehir kenarında sürüyle restoran var. ölmek üzereyken burada kod kapetana diye bir restorana girdik. yani nası huzurlu şahane, aile restoranı. bir de hem cool hem de aşırı geyik bir garson abi vardı, bizi kırdı geçirdi. üşenmeyin gidin yani şiddetle tavsiyemdir. yerel bi yemek var güveçte smoked pork (haşlanmış tütsülü domuz eti), horse raddish (beyaz turp galba) sosuyla, üstüne kaşar eritmişler felan, mütişti, inanılmazdı, parmaklarımla beraber yedim. zemun'da bir de millenium tower denen biyer var tepesinde, manzaralı kule, bizim galata gibi, çıkılıyor cüzi bir miktar karşılığında, güzeldi hakkaten manzarası, çıkarken yediklerimizi önce yokuşunda yaktık, asansör yok döne döne çıkıyonuz, temiz ama, sonra da o merdivenlerde yaktık. bitek üst kuleye çıkış kapalıydı biz gittiğimizde. en üstüne çıkamadık o yüzden.
bu kulenin altında da "fat cat" diye adı ironikli (tırmanmaya üşenen benim gibi şişko kediler için ekü eki) bir şirin ötesi ama muhteşem manzaralı pub var, inince de oraya gittik. süper şeker biyer, ahşap kapalı balkon gibi ama her tür içki felan mevcut. draft yerel biralar, rakija'lar falan, baya bi içtik burda son gün tribiyle. saolsunlar bize indirimli taksi felan da çağırdılar. (bu arada taksiyle havaalanı kadar tutuyodu kalemeydan'dan zemun, uzak yani, bütçeyi ona göre ayarlayınız)
sonrasında taksiyle döndük, knez mihaylova'da ilk gün gittiğimiz bi fastfood'cu vardı "institut" diye, otoparkın solunda aşağıda, şahane kiç amerikan diner'ı modu bi yer, gene oraya gittik. smoked burger yedim ben, arkadaşlar da o ayar şeyler yedi gene (biri gene gay gibi salata yedi, mal :b) ordan çıkınca da irish pub'a gittik gecko isimli olana, gene ilk gün geldiğimiz. baktım ki canlı müzik olmayınca o fena dumanaltı dar sıkışık ortam çekilmiyomuş. bol bol mızırdadım, "gözüm yandı, götüm çıktı, saçım koktu, üf, püf!" diye, zehir ettim herkese geceyi, kalktık eve döndük sonunda.
ve bugün kalktık, belgrad güneşli bir güne merhaba demiş biz ona baybay diyoruz, ironik bir şekilde istanbul da gökgürültülü sağanak yağışlı, ne ironisi amk ressmen küfür eder gibi. tripçi karı gibisin istanbul, fakyu! gene de seviyoruz, özledik tabii, o ayrı. işte böyle efendim, bu maceramızın da sonuna geldik. döneyim uçaktan eve sağ salim de, şöle bir olayı hazmettikten sonra son bir güncelleme yaparım aklım başıma gelince.
gelip de bir gün dinlendikten sonraki son güncelleme:
efendim şimdi çok da bir fikrim değişmedi, ekleyecek bişey bulamadım. dönüşte duty free'den planladığım üzere
rakija almıştım ballı, kardeşimle ondan içtik, güzel gayet. kendime de burdaki duty free'den honey jack daniels aldım. belgrad'da toplam harcadığım paranın 4te1'i bunlar tuttu gibi bişey oldu zaten. evde sonradan anı olarak getirdiğim ganimeti bi serdik, işte 2 magnet, biri tesla müzesinden, biri sokaktan. bir tane 100 dinar kağıt para, üstünde tesla var. anı parası olarak onu ayırdım. broşürler falan, bolca da fotoğraf. bir slayt şov yaptım bizimkilere, anlattım falan, bikaç da vidyo var, onlar daha güzel olmuş. şarjınızı dolu, hafızanızı boş tutun çok foto vidyo çeken bi tipseniz (benim gibi), bir japon kadar olmasa da baya bişi çekmişim zira. iyi olmuş, güzel olmuş. ama gezecek çok daha fazla yer ve yapacak çok daha fazla şey vardı. gerçi "1 ay daha kalsam" falan diye düşünemiyorum, ayarında oldu. hani belki 4 gün değil de 1 hafta hadi bilemedin 10 gün diyeyim en fazla kalabileceğim süre o olurdu işte, son kararım da budur.
genel fikir olarak, naçizane önerim: gezin, ama ha babam gezmeyin, tadında bırakın, fiyat/performans olayları güzelse daha bir tatlı geliyor netekim. tabii en önemlisi arkadaşlar yolculukta tatilde iyi tanınıyor, o yüzden çok samimi olmadığınız, sizin nazınızı çekmeyecek ya da sizin nazını çekemeyeceğiniz insanlarla gitmeyin böle yerlere. şükür ki benim arkadaşlar genel olarak çoğunlukla bu iki duruma da uyan tiplerdi. artık bakalım nice gezmelere tozmalara, kapıyı açtık bikere!
şu satıra kadar okuyanlara teşekkürler derim, umarım güzel fikir vermiştir sizlere şehirle ilgili.
sonraki maceralarda görüşmek üzere!