belgrad
Previous / Next (3) - Last Page (129)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

ana başlıklarla incelemek gerekirse;

türk lirası
efendim türk lirasının sokakta uçuşan kağıtlardan hiçbir farkı yok. günde 2-3 uçak kalkıyor olması, orada yaşayan türklerin olması bu gerçeği değiştirmiyor. döviz büroları zaten tl almıyor da, en son çare olarak gittiğim bankalar da "üzgünüz" diyince, görevli kadına "acaba merkez bankasına gitsem onlar bozarlar mı tl yi?" diye sordum. kadın bastı kahkahayı. espri yapmamıştım ya neyse.

paskalya
paskalya tatilleri her sene farklı günlerde oluyormuş. biz bunu bilmeden biletleri alınca malesef koskoca senede gele gele paskalya tatiline denk geldik. elbette ıssız sokaklarda dolaşmıyorsunuz ama yine de neredeyse yarı yarıya hem mekan olarak hem insan sayısı olarak azalma oluyor. bizdeki ramazan bayramı gibi işte. millet ya tatilde ya aile ziyaretinde.

hostel
good morning hostel'de kaldık. takovska caddesi üzerinde, şehir merkezine 10 dakika yürüyüş mesafesinde. odalar küçük ama temiz. ortak kullanım için banyo da var amerikan mutfaklı salon da. yanınızda yemek götürebilirsiniz. tavsiye ederim. ya da şöyle söyliyeyim; belgrad'ın göbeğinde gayet kullanışlı bir hostelde geceliği kişi başı 30 liraya* kaldık!! bir izmirli olarak net söylüyorum, o paraya basmane'de kalamazsınız.

taksiciler
koskoca şehirde ingilizce bilmeyen yegane şerefsizlerdir. taksici heryerde taksicidir, avrupada farklı demeyin sakın. gideceğimiz yeri gösterip "how much?" dedikten sonra aldığımız 500 dinar cevabına ve bizim sanki az buçuk yer yön bilgimiz yokmuş gibi yolu uzatmasına rağmen taksimetrede 400 dinar yazınca "ne ayak la bu?!" dedim adama, bana abdullah gül gülümsemesi ile cevap verdi şerefsiz. ayrıca havaalanından merkeze 10 euro tutuyor yukarıda fazla fazla verenler olmuş, gerekirse pazarlık yapın.

euro-dinar
1 euro = 114 dinar. 100 dinar değil!!
ancak öyleymiş gibi hesaplıyorlar. dikkat edin. 1000 dinarlık bir alışverişi bozuk yok diye 10 euro olarak ödeyince yaklaşık 1 euro fazla ödemiş oluyorsunuz. üçün beşin hesabından ziyade çok fazla tekrarlayınca bunu neredeyse bir günlük bira parasını yok yere adamlara vermiş olursunuz.

bira-içki
jelen diye biraları var, gayet güzel. onun dışında lav, carlsberg de seçenekler arasında. mekandan mekana farklılık gösterse de genelde 33lük şişede getiriyorlar içkileri. 50lik istediğinizi ayrıca belirtmeniz gerekiyor.
rakija dedikleri içecek ise bildiğimiz konyak.

internet
şehrin neredeyse her yerinden çeken internet ağları var. onun dışında birçok mekan wifi şifresi kullanmıyor.

tarihi yerler
kalemegdan; tuna ile sava nehrinin kesiştiği yerde bol bol resim çektirmelik yemyeşil bir alan. ayrıca içinde hayvanat bahçesi de var. sayesinde belki de on beş sene sonra hayvanat bahçesi gezmiş oldum.

nikola tesla müzesi; teslaya ait eşyaların, giysilerin, aletlerin olduğu hayatı ve icatları hakkında önemli bilgiler edinebileceğiniz ufak bir bina. içerisinde rehber var ve gelenlere belli saatlerde sırpça, belli saatlerde ingilizce olarak sunum yapıyor. buna tesla icatlarının çalışma şekilleri, canlı örnekler de dahil. biz gittiğimizde sırpça tur vardı süremiz kısıtlı olduğundan ingilizce turu bekleyemedik. gitmeden önce mutlaka ingilizce tur saatlerini öğrenmek gerekiyor.

josip broz titonun mezarı; şehir merkezinin güneyinde, museum of yugoslav history'nin içindeki house of flowers'da bulunuyor. yugoslavya'yı birarada tutmuş, inanılmaz saygı duyulan birisi için açıkçası biraz daha özel bir mezar beklerdim. yine de gidip görülmeli.

bunların dışında; parlamento binası, st. sava kilisesi, ulusal müze vs. gibi tercihe bağlı gidilebilecek yerler de var.

yemek-kafe-bar-gece kulüpleri
leila; küçük ama sıcacık bir ortamı olan çok sevgili jerunun sayesinde gittiğim, gündüz gece ayırt etmeden bira veya kahve içilebilecek muhteşem bir mekan. gidiniz.

boutique; knez mihaliova caddesinin başındaki meydanın köşesinde bulunan merkezi ve yemekleri harika mekan. hayatımda ilk defa risotto* yedim burada. şu anda muhtemelen en sevdiğim yemek olabilir. konumu da çok güzel, geleni geçeni izleyebilirsiniz. yanında aurelio diye bir mekan daha var o da güzel.

tri şeşira; skadarlija'daki turist kazıklama yerlerinden en ünlüsü. oturmak için bir gün önceden rezervasyon yapmak zorunda kaldık. yemekleri güzel, ortamı hoş ancaaak... birincisi, söylemezseniz su ekmek ıvır zıvır getiriyorlar ve gözünüzün yaşına bakmadan hesaba yazıyorlar. baştan söylemek lazım sipariş verilen yemekler dışında hiçbir şey istenmediğini. ikincisi ise hayatımda karşılaştığım en dumur verici olaydır. hesabı istediğimizde garson hesabı masaya bırakmak yerine yanıma gelip gözlüğünü taktı ve fişin içine konduğu zamazingonun üst kısmını gösterip "bak burada hesaba bahşiş dahil değildir yazıyor, ne kadar bahşiş bırakacaksın?" dedi!! bunu türkiye sınırları içindeki herhangi bir mekan herhangi birine dese, onu ayar manyağı yaparlardı ya neyse dedik biz verdik bahşişimizi kalktık. bu da gideceklere bir uyarı olarak dursun kenarda.

redbar; tri şeşira'nın yirmi metre ilerisinde akşam saatlerinde bir-iki bira içmelik kafe-bar. çok beğendim.

mr. stefan braun; bir binanın dokuzuncu katında bulunan ortamı gece 1'den sonra başlayan club. çok ünlü ama sevemedim nedense. insanlar arasında konnekşın yok. durduğunuz yerden sadece yandaki iki masayı görebiliyorsunuz. sütunlardan hiçbirşey gözükmüyor vs vs.

plastic; ama plastic öyle mi?! kurban olduğum mekanı yedi bitirdi beni. dikdörtgen bir giriş bölümü var. bistro da burda bar da burda. herkes içiçe sinerji çok çok yüksek. hastası oldum. arkada başka bir bölüm daha var. biraz daha sessiz, zannedersem yiyişgenlerin yeri o bölüm. malesef belli günler açık. eğer hergece açık olsaydı hepsinde de gidecektim.

kızlar
kızların hepsi adeta birer at!
gece kulüpleri ise adeta birer hipodrom!!

sağlıcakla kalın..

edit: linkler eklendi
23 favorites - -
ruhu olan bir şehirdir. avrupa şehirleri gibi çok lüks, çok gelişmiş ve çok temiz değildir belki ama etkileyici şehirdir belgrad. pegasus'tan bir kaç ay öncesinde 200 tl civarına biletinizi alın, 1 saat 20 dakikada belgrad'a varın. indiğinizde havaalanı kapısından çıkınca bir üst kata çıkın ve taksiye üst kattan binin, 1500 dinardan fazlasını da kabul etmeyin. uyarıyorum bu şehirde her şey iyi hoş ama taksicileri dolandırıcı, sakın sakın konuşmadan, pazarlık etmeden binmeyin. aman taksimetre var ne olacak demeyin, tecrübeyle sabit. otelinizi booking'den ayarlayabilirsiniz geceliği kişi başı 70-80 tl ye gayet güzel ve merkeze yakın bir otelde kalabilirsiniz, hotel argo'da kaldım 15 dakikada merkezdeydim ve gayet temiz paktı, 5 gece için kişi başı yaklaşık 350 tl ödendi. ha yok ben daha lüks bir şey isterim derseniz hotel moskva'da kalın hem merkeze daha yakın hem de binasıyla tarih kokuyor. gelelim yapılacaklara; knez mihailova caddesi şehrin en işlek caddesi, trafiğe kapalı ve istiklal caddesi'ne benziyor, yol boyu istediğiniz cafede oturun birşeyler yiyin, bol bol bira için, bira restoranlarda yaklaşık 5 lira, yerel birası jelen ve niksicko. mihailova üzerindeki ara sokaklarda da oturulabilecek bir çok yer mevcut, cafelerde yemek de yiyin, yeme içme çok ucuz, pizza ve et ürünleri çok lezzetli, domuz eti yememe gibi bir takıntınız yoksa çok mutlu olursunuz, kurutulmuş etler, jambonlar, salamlar tam bir cennet, yerel şaraplar da güzel, ve yine tabi ki ucuz, yerel yemek derseniz pleskevitza, cevapcici, karakorcieva (isimleri yanlış yazmış olabilirim) pleskevitza bizim yuvarlak gobit ekmeğine konan tadı satır köfteyi andıran şekli dev hamburger köftesi, gobitin arasına koyup seçeceğiniz sosu ve yeşilliği ekliyorlar, acı sos, hardal, yeşillik vs cevapcici inegöl köfte gibi ama bence daha lezzetli, karakorcieva rulo yapılmış etin içinde peynir ve jambon oluyor dışı da schnitsel gibi kızarıyor, aslı domuz etiyle yapılıyor yemiyorsanız tavuk etiyle olması için uyarın, nerede yerim bunları derseniz ? isimli restoranda yersiniz, porsiyonlar çok büyük 2 kişi 1 porsiyonla çok rahat doyar, o yüzden grupsanız ortaya çeşit yaptırın herşeyden tadın derim, pleskevitza bir tür sokak yemeği onu ya hotel moskvanın arka sokagındaki büfede yiyin ya da tam mihailovanın girşindeki taze'de, bunları bulamam derseniz herhangi bir büfede de yiyebilirsiniz. pizzalar çok güzel, her yerde pizzacılar var, dilimle alın sokakta yiyin, dilim dediysek bizim burada dilim dediğimiz şeyin 3 katı gibi, yok öyle dilim soğuk olur derseniz, girin pizzacıya seçin bir tane pişirsinler, dilim 3-4 lira, büyük bir pizza ise ortalama 10-12 lira, her yerde pekara denen fırınlar var, börekler ve hamur işleri çok lezzetli. şehirde ingilizce bilen insan az değil ama sular seller gibi değil, derdinizi anlatırsınız en azından. yerel içkileri rakija, rakı ile sadece isim benzerliği, daha çok tekilayı andırıyor, minik kadehlerde getiriyorlar bence güzel, diğer arkadaşlar pek sevmedi ama bence bira içip şişeceğinize temiz temiz rakija için, ballısını denedim bence güzel.
yapılacaklara devam edeyim, kalemegdan'a gidin, mihailova caddesinin sonunda başlıyor, kale surları, hayvanat bahçesi, kale kapıları, surların aşağısında devasa bir park, yine surların aşağısında gül kilisesi, belgrad kapısı ve nebojsa towerı görün, skadarlija sokağına gidin, sağlı sollu küçük restoranlar var, ister yemek yiyin isterseniz bir şeyler için, akşamları sokak çalgıcıları var, masanızın etrafında dakikalarca çalıyorlar, baya baya orkestra çello bile var öyle yani, saat akşam 9'dan sonra gidin, eğlence o zaman başlıyor, belgrad'ta yemek saati bizimki gibi değil 9 gibi yemek 11'den sonra eğlence, kalemeydanın aşağısına sava nehrinin kenarında beton hall denen bir kısım var, 5-6 tane restoran bar yanyana, daha burjuva yerler bunlar, nehrin kenarında yemek yiyip birşeyler içebilirsiniz, cuma cumartesi akşamı gitseniz iyi olur, belgrad'ta pazar ve pazartesi günü sıkıntılı , birçok yer kapalı veya boş oluyor, bu yüzden giderseniz eğlencenizi cuma ve cumartesi için iyi planlayın, zemun'a gidin, tuna'nın kenarında belgrad eski şehir merkezine yaklaşık 6-7 km mesafede, deniz ürünleri yapan restoranlar var, ben orada yemek yemedim ama şaran en ünlüsü, haftasonu giderseniz rezervasyon gerekebilir, ünlü dediysem fiyatlardan korkmayın buranın en pahalı yeri bile bizim orta-üst bir restoranımız kadar bile pahalı değildir,zemun'a da haftasonu gidin yoksa çok sakin bir tabloyla karşılaşabilirsiniz, 9 gibi yemeğe gidin, 10:30-11:00 gibi bara, bar ismi derseniz reka çok güzel bir yer, canlı müzik var ve çalan grup muhteşem, sesleri çok güzel ve bildik ingilizce şarkıları çok başarılı yorumluyorlar, 4 kişi 2 33'lük karaf rakija, 5-6 bira, ortaya et ve peynir tabağı patates kızartması için kişi başı 50 tl ödedik, bar kısmı gece 1-2 gibi biter daha da devam edeyim derseniz zemun sahil boyu 1,5-2 km sonra yüzen kulüpler var, eğlencesi 12:00'den sonra başlar. aziz sava katedrali, st mark kilisesi, nikola tesla müzesi görülebilecek yerler arasında, nikola tesla müzesini kafanızda çok büyütmeyin, küçük bir müze giriş 10 tl civarında önce uzun uzun tesla anlatılıyor, sonrasında uygulamalı olarak size icatları gösteriliyor, elinizde tuttugunuz floresan birden yanıveriyor, gitmeseniz olur mu çok ilginizi çekmiyorsa olur. parlemento binasının önünden tur otobüsleri kalkıyor, 12-13 tl ye şehir turu yapıyor ve ingilizce dinleyebiliyorsunuz, bence yapın şehrin önemli yerlerini 1,5 saatte görebilirsiniz, casinoya gidin, kralija milana caddesinde havana casino gayet başarılı 25 tl gibi bir tutara fiş alın, bunu sadece gruptan 1 kişi bile yapsa olur, girin yiyin için oynayın, yine aynı caddede mercator yazan ve yürüyen merdivenle aşağıya inilen bir market var, gidin ve alışveriş yapın, özellikle peynir ve et ürünlerinden alın bavula atın derim, vakumlu olduğu için hiç sıkıntı olmaz, fiyatlara inanamazsınız, şarap alın aynı marketten vranac, bermet gibi markalar gayet güzel, tüm yiyecek ve içecekleri bavula koyun, yanınızdaki çantada uçağa herhangi bir şey sokamazsınız, belgrad'ta sigara ucuz sayılır, bi ukrayna değil tabi ama burada 8 tl civarındakiler orada 5 tl civarında. daha ne anlatayım bence herşeyi yazdım. çok paraya gerek yok bilet 200, otel 350, yeme içme gezme 500 tutsa 1000 tl ye gayet lüks takılır gelirsiniz.
önemli son sözüm yurtdışına giderken iphone için yapılmış tripomatic uygulamasını indirin, inanın çok mutlu edecek, gideceğiniz şehri bulun, size görülecek yerleri listelesin, internete ihtiyaç duymadan navigasyon çalışıyor, gideceğiniz yeri seçin yola çıkın okla yönünüzü ve ne kadar mesafe kaldığını gösteriyor, ayrıca yerin fotografı da oldugu için doğru yerde olup olmadığınızı anlarsınız.
sorularınızı ayrıca seve seve yanıtlarım.
son olarak eklemeyi unutmuşum, taksi için mutlaka pink taksiyi kullanın, belgrad'taki en ucuz taksi şirketidir.
37 favorites - -
1 ay kaldıktan sonra yaşadığım kente (antalya) döner dönmez özlemeye başladığım şehir.
orada iyiydim; çünkü şehirde binadan çok ağaç var.
orada iyiydim; çünkü yaya geçidinde bütün araç sürücüleri duruyor. hatta siz duraklasanız bile siz geçene kadar sabırla bekliyor.
orada iyiydim; çünkü genel olarak insanların sakin bir yapısı var. sakin derken durgun demek istemiyorum. 1 ay boyunca ne kavgaya ne gürültüye tanık oldum. çocuklar bile patırtı çıkarmadan oynuyor.
orada iyiydim; çünkü 1 ay boyunca her gün farklı bir yeri ziyaret edecek kadar çok görülecek yer var.
orada iyiydim; çünkü içki ve yemekler çok ucuz.
orada iyiydim; çünkü her yere yürüyerek veya toplu taşıma araçlarıyla ulaşmak çok kolay.
orada iyiydim; çünkü turistik alanlara çöreklenen magandalar yok.
orada iyiydim; çünkü puslu havada sava'da yüzmek akdeniz'in tuzlu suyunda ve kızgın güneş altında yüzmekten binlerce kat daha keyifliydi.
orada iyiydim: çünkü aklın tümüyle devre dışı kaldığı ülke gündeminden uzaklaşmak detoks gibiydi.
9 favorites - -
toplu taşımada herkesten ücret talep eder. ancak ödeyip ödemediğini sormaz. (bazen sorar) insanlara güvenir.
3 favorites - -
ortalama gelirin 200 euro olduğu bir memleketin başkentinden bahsediyoruz. sokaklar pis, caddeler geniş; ama trafiğe pek uyan yok. yayalar da alışmış. "istanbul'da mıyım? ama bu kadar fakir olamaz." dik merdivenler ve pazaryeri. sabah bozdurulan 10 euro. akşama kadar iki öğün yemek, bira ve tren için yapılacak alışverişle anca tamamı harcanabilen 10 euro. "nasıl bir ucuzluk bu? nasıl bir fakirlik?" belgrad!?

çıkılan tepeler. 70ler türkiye'sini andıran sarı camlı, yıkık, kirli banka binaları, ama sokağın sonunda eski taş bina. geniş avlulu. somurtan sırplar ve birazdan önünde saat 13.00 sularında schengen vizelerini alabilmek için bekleşen 150-200 ile bakımlı bina avusturya konsolosluğu. belgrad'ın ana ortodoks kilisesi ve güzelleşen bir tarihi başkent. arnavut kaldırımlı sokaklar, efes pilsen sponsorluğunda barlar ve güzel nehir manzarası. yanıma gelip, bunaltıcı sıcağın üzerine yağmaya başlayan yağmurda yüzleri gülen, işlerinin arasında sigara molası veren sevimli sırp teyzeler. yüzü gülen sırplar!! aynı, akşamüstü, somurtan ve 6 kişilik kompartmana girmene izin vermeyen 2 sırp'ın yan kompartmanında kompartmanlarındaki tek kalan yeri paylaşan 5 sevimli sırp gibi.

alışveriş caddesi. hugo boss, benetton, instituto cervantes. canlılık. sadece fakir olmayan bir şehir. tarihinin üzerine modern merkezini de gösteren bir şehir. ve hemen paralelinde cumhuriyet meydanı ve en geniş cadde. durağa yaklaşan garip bir sesle fren yapan otobüs. lastikler de inik gibi. garip bir otobüs. hayır! bir troleybüs! turuncu, sanki en az 30 yıllık ve ileride troleybüs durağı. camları kırık, 50 yıllık tramvaylar, hemen alışveriş caddesinin girişinde.

ve belgrad kalesi! bütün şehri, nehri ve etrafı gören kale. "1456", "törkörü" yazıları. bir zamanlar osmanlılar'ın gelişini bekleyen kale burçları. akşamki konserler için hazırlanan sahneler, ve "balkan müzikleri festivali" için hazırlanan ekip/ekipman. yaklaşan tren saati ve 1.5 saat rötar yapan tren. badanaları akmış, koltuklar neredeyse çürümüş. sabah bankadan çektiğim gıcır sırp dinarları çoktan gitmiş, cebimde 2000 üretimli, hala geçerli ama sadece sirkülasyonda olan eski yugoslav dinarı. beglrad! eski milletleri başkenti, ayakta kalmaya çalışan bir sırbistan'ın başkenti. gülen teyzelerin, somurtan sırpların; arkadaşlık etmeye çalışan; içinde bulunduğu bölgeye kan gölüne çevirmiş, komşularına kan kusturmuş kasapların sırbistanı. ve onun bir garip başkenti.
1 favorites - -
avrupanın aritmetik ortalaması buradadır gidiniz efenim. gidecek olanlara bi kaç tavsiye yazalım lazım olur.

- havalimanında indin taksiye binme. hiç gerek yok. 72 numaralı hat var onu bulun. onda bir az fiyatına şehir merkezine gidebilirsiniz.

- araba kiralamayın. şehir minik ve rahat. nehir kenarında bisiklet kirala ama o güzel oluyor. çok pahalı da değil.

- çok pahalı değil derken şöyle özetliyim: tom ve jeri'deki biftekler kadar biftek yedim hem de canlı müziği olan bir restaurantta.. verdiğim 4-5€ idi.

- skadarlija caddesi için bile gidilir. meyhane insanıysan burası senin yerin. etnik, estetik, ucuz ve kaliteli.

- tesla müzesini ben çok sevdim ama tam karşısındaki pub en az onun kadar güzel onu diyim. bir kadeh porto şarabı 180 dinar gibi bişeydi yani 5-6 lira.

- ve erkeklerden çok kadınların gitmesi gerektiğine inanıyorum. saat kaç olursa olsun her yer kadın. gece kadın görünce tedirgin olmazsın mesela sıkıntı bizim hemcinslerde malum. onun için kadınlar kendilerini çok rahat hissedeceklerdir.

- zemun tarafına uğramadan gelmeyin. hatta çadırcılar varsa yeşillendirin detay vereyim.

- kalemegdanı gezerken boşuna yürümeyin oradaki tren 1€ gibi bi şey. ve her yerini dolaşıyor.

- republica meydanında gece salsa yapılıyor. ben bilmiyorum ya dans etmeyeyim demeyin. gece yarısı kentin ortasındaki meydanda dans etmeyi yaşayın. enfes!

- ve son olarak biz neden böyle yaşamıyoruz diye üzüleceğiz elbet. onun için de havalimanında gate bölgesinde uyuz bir cafe var. orada güzel izlenimi nötrleyen sığırlar koymuşlar merak etmeyin. alman ss'leri gibi konuşup sizi dinlemiyorlar. bizim teyyareyi görünce hah şöyle yaaa diyorsun ve dönüyorsun. *

-
30 favorites - -
bir zamanların çok zengin şehri.sava ırmağının kıyısındaki harikalar diyarıymış.babamın 12 yaşına kadar hiç terketmediği dağ köyünden 1953 yılında ziyarete gelen celal bayar'ı görmek için dedemle gittiği ve asansör gördüğü şehir.hâlâ anlatırken gözleri güler.ne gördüğünü köyde arkadaşlarına anlatamamış.
2 favorites - -
bu seneye kadar hiç (evet hem de hiç!) yurtdışına çıkmamış olan benim, gün itibariyle bir terslik olmazsa öğleden sonra saatlerinde ilk kez adım atacağım yabancı toprağıdır.

şu anda çok fena comfort zone bağımlılığı yaşıyorum:
"siz, siz olun arkadaş gazına gelmeyin. ne gerek vardı yani? bisürü masraf (gerçi vize yok) ama bir de öküz gibi nezle oldum, nasıl olacak bu işler? evimin rahatını bırakıp ne işim var len benim oralarda? ühüh.." şeklinde.

gidip de tesla müzesini ve ivana junior'ların yoğun ilgisini görünce fikrim değişir belki.
(diyorum gitmeden, bakalım neler olacak...)

eve varış sonrası güncelleme:
beşiktaş maçını bilmeden aylar önce ucuz diye aldığımız bileti beşiktaş-partizan maçının olduğu güne denk getirince coşkulu bir kartal grubuyla tezahüratlar eşliğinde geldik.

fakat bu aynı kartal grubu yüzünden sanırsam girişte biraz sorun yaşadık, pasaportlarımıza el koyup ayrı ayrı gruplar halinde aldılar. maça gidecekleri ayırdılar. biz "turiz biz no maç no maç" dedik ve yırttık eu vatandaşlarıylan beraber geçtik, 2 çakal taraftarı da kurtardık kendimizle beraber.

"belki giderim" diyodum da hem hastayım hemide baktım durum civcivli o yüzden gidemiyciim. ama kalbim kartalımızla tabiyki!

bu arada söyliyim hastaysanız burnunuz tıkalıysa binmeyin uçağa, bildiğin kulaklarım davul oldu sinüslerim beynime girdi basınç değiştikçe. halen daha tam da geçmiş değil. ama panik yapmayın, sol kulak gitti diye ben ufak bir panik atak yaşadım ama inerken geldi, sonra yavaş yavaş düzeldi. umarım dönüşte iyileşmiş olurum da böle acı çekmem amk!

taksiyle eve gelirken ilk izlenimim direk "ankara gibi la aynı!" oldu, hakkaten nehir ve civarı dışında genel bir grilik var. ama yapılar daha eski, bolca eski komünist dönemi çağrıştıran ilginç yapılar var. arada güzel kiliseler felan var, gezer miyim bilemiyorum. merkez geldiğimiz kısım da karaköy'ü çağrıştırdı.

evi bu arada airbnb'den arkadaşım buldu, tavsiye ederim şu dakkadan sonra, şahane bir olaymış. ben bilmiyodum, arkadaşım da couchsurfing'cidir, o yüzden o da ilk kez denemiş ama hep bu bulduğumuz ev gibiyse valla herkes faydalanmalı.

güzel bir yan detay olarak şehirde gelirken gördüğüm graffitiler nefis bu arada, heryerde değişik versyonlarını gördüm, baya başarılı boyamalar vardı, çok deli ilgilisi değilim ama dikkatimi çekti bu kadar çok olunca.

biraz gezeyim gene güncellerim, du baalm!

geziş ve ilk alkol ortamı sonrası güncelleme:
şimdi agalar akşam çıktık, önce bi market alışverişi yaptık, temel ihtiyaçlar felan. yani şöyle diyebilirim ki resmen yarı yarıya fiyata medeniyet. aşırı ucuz lan herşey, öeh yani. gün itibariylen 1 tl = 40 dinar şeklinde kısaca özetlenebilir durum.

tamam şimdi abartanlar olmuş, ağır olsunlar, kızlar ortalama güzellikte. öle aşırı mütiş güzel 2-3 kız gördüm henüz, istanbul ortalamasının altında.

gayet sosyal ve sıfır kezbanizm, neden? barda bikaç kişiyle tanıştık hemen, biri de yanıma oturan bir çiftti, kız benim yanımda, oğlan diğer köşede, ortam sıkışıklı ama rahatsızlık yok, yer değişme yok. gecenin sonunda onlar sordu bana nerden falan diye. alışmamışım medeniyete bir sevindim felan. oğlan da libyalı çıktı bu arada, çok güzel orta doğu muhabbeti yaptık, alkollü kafayla orta doğuyu kurtardık. hep memleketi mi kurtaracaz, değil mi? :b

işte o barı da bulmamıza vesile olan "sora sora" eylemi ile bulduğumuz barlar sokağında bazı barlara baktık birine nispeten random bişekilde daldık. irish pub diyodu da, genel konsept "cozy bar, biraz sıkışıklı" modundaydı. gene de canlı müzik çaldı, şeker bi gruptu gayet, "90'lar pop jazz hitleri" konseptli. baya iyiydi eğlenceliydi meğersem her perşembe çıkıyolarmış öğrendik ki. hiç tırt da değillerdi. tonton ve yetenekli bir gitarist abiyle 3 vokal kız vardı, yer yer beraber, yer yer solo gayet başarılı sölüyolardı. basçı abi azcık power play yaparak yer yer vokali bastırarak bongur bongur kafamızı zkti ama güzel çalıyodu hakkını vereyim.

bi tomar yerel marka bir biradan içtim sevgili sözlük, karıştırıp kendimi yamultmayayım dedim ilk günden. velhasıl gayet beğendim, langır lungur göbeğime göbek kattım. oh mis.

yannız, istanbul'un kalabalığına alışmış olmaktan mıdır nedir biemiyorum, bi boş geldi şehir, az insan var resmen. daha önce gitmiş olan bi arkadaşım da demişti "küçük yer, ruhunuzu hazırlayın" diye de, ne bileyim, şehir küçük değil de popülasyon bu şehre göre az gibi, değişik bir durum.

neyse, yarın (bugün) umarım ki tesla müzesi maceralarımla karşınızda oluciim.
(lan bu arada lanet telefondaki fotolar gitmiş fak yu samsung s3! problemin ne ulan durup durup lazım olduğunda dosya silmeler felan?) bikaç manasız foto ve tek bi vidyom kurtulmuş, uçakta beşiktaşlılar tezahürat yapıyodu, o. recovery felan bi yol bakcam bakalım kurtarabilirsem.
(güncelleme: kurtaramadı :d)
lan bu arada 4-0 koduk partizan'a, o da ayrı hehe

tesla müzesinde cozurdattıktan sonra güncelleme:
efenim kalktık akşamdan kalmalı felan, öğlene doğru çıktık skadarlija denen sokağı bulduk. mis gibi porkları yidik, azcık pahalıymış ama mesela happy moons menüsünün yarı fiyatı burdaki "pahalı" kavramı. doyduktan sonra kalktık tesla müzesi'ne gittik taksiye atlayıp. ufak şirin bir bina, güzel tur yapmışlar, tanıtım vidyosu yapmışlar. mühendislik öğrencisi bir kızcağız demonstrasyonlar yapıyor anlatarak sonrasında, cazır cuzur olaylar. havadan elektrik verip gönüllülerin elindeki florasanları yaktırıyor, eğlenceli "gerilim"li. daha sonra uzaktan kumanda ve herkese birer doz elektrik verip biz gittiğimizde açık olan sergi kısmına geçtik. kişisel eşyaları falan. en etkileyicisi de tesla'nın küllerini saklayan kap, düz ve kapalı bir küre ama zaten o şekilde olması etkileyici olmuş. bu arada geçişine yardım ettiğimiz beşiktaşlılarla ve yanlarındaki grupla da karşılaştık müzede, o da güzel bi tesadüf oldu. sonunda yani ressmen tesla müzesi de görmüş oldum, darısı diğer göremediğim müzelerin başına.

akşam çıkışına kadar bir ara verdik şimdi yorulduk baya, dinlenek dedik. değişik olaylar olursa, bişeyler öğrenirsem yazarım. ha bide bugün biraz daha kalabalıktı ortamlar, daha mantıklı bir insan yoğunluğu vardı, akşama da beklentim öyle olması yönünde, cuma bugün, olur yani, olsun hatta. hadi bakalm siyü!

aynı gün akşam çıkışı sonrası hafif maceralı güncellemesi:
götü devirip uyudum bi güzel öğleden sonra, akşam da kalktım böle bi "hadi bakalım!" heycanıyla ama, ya pek düşündüğüm gibi olmadı be sözlük, aslında gece güzel başladı, önce black turtle diye biyere gittik, yerel biralar falan vardı. blueberry'li bira vardı bayıldım çok lezizdi tatlı felan. sonra da canlı müzik de olan yemekli biyere gittik adını unuttum, güzel sakindi böle oldie şeyler çalıyodu iki kız biri gitar vokal, biri perküsyon vokal. pek şekerlerdi, relax ortam, nehir manzaralı falan.

sonra ama orda bi gazlandı bizim grup, bide sırp bi arkadaş katıldı gruba, arkadaşın eski arkadaşı falan, bizi bi club'a götürcekti, oranın da adını unuttum böle atladık 2 taksi gittik. salak biyerdeymiş böle işhanı gibi biyer, giren çıkan da zati paso arıza takım elbiseli "lan ne işimiz var burda amk?" derken zaten bizi içeri almadılar, cep telefonu falan yasak dediler. haydeaa dedik, bizi getiren kız da şaşırdı, "sırbistanı rezil ediyosunuz!" falan diye atıştı adamlarla ("ne dedin?" diye sorduk) neyse dönelim knez mijahlova'ya (belgrad'ın istiklal'i) dedik. atladık bi taksiye, tam binmeden önce bi muabbet dönerkene "exchange vardı yolda 0-24 yazan oraya uğrayak" dedim, sonra tam hareket ettik bizim kız taksiciyle sert bi şekilde sırpça konuşmaya başladı. "lan noldu?" demeye kalmadı, zaten 5 kişi sıkış tepiş oturmuşuz karışıklı. "boşver exchange'i inelim" falan dedi. indik, bi baktık gelirken 400 dinar yazan taksi 2300 dinar yazmış. adam da illa parasını istiyor. lan dedik 400 tuttu adam mı zkion (kibarca ve ingilizce), yok mok dedi, "gece tarifesi özel taksi" falan dedi, nuh dedi peygamber demedi ama sonunda 1300 verdik söylene söylene gitti.

bizim sırp kız da soradan yumurtladı, adam meğersem biz biner binmez "oo gelin bi gezdireyim sizi de paranızı alayım" demiş sırpça, hepimizi yabancı sanmış. bizim kız da sırp olduğundan, anlayınca "vay orospu çocuğu!" demiş çat diye (sırpçada ekstra sertmiş efenim bu küfür öğrendiğimize göre) adam da "benim annem öldü sen ne diyon!" demiş klasik, ondan öle tarife cozutturması hile hurda bişi yapmış heralde "görürsün sen" diyip. öle önce bi didişip sonra da "duralım erken inelim boşver exchange'i" falan diyince haliyle ilk kez yurtdışına çıkan saftirik vatan evladı olan bende bi an bi evhamlama oldu, anında yazdım senaryoyu, "aha sçtık" hissiyatı geldi geçti şöle bi, netekim biz de mevzuyu anlayana kadar bi belirsiz süreç geçti.

sonunda "of aman sussun mevzu çıkmasın" diye özel taksi de "belki öledir cidden" saflığıyla verdik paranın bi kısmını (bu arada havaalanından 1800 dinar tutmuştu merkez, çok da sayko bi miktar değil aslında, o yüzden gece tarifesi falan diyince mantıklı geldi bi an) neyse, sonra mevzuyu öğrendik. "amaan deseydin keşke vermezdik para" dedik kıza da, kız da böle sinirden ve bizi mekana da sokamadığından üst üste iyice tribe girdi yazık, onu sakinleştirdik bide, sonra taytay eve döndük caddenin başında indiydik zati, ordan yakın. bu gece de böle bitti. aklınızda olsun taksimetreniz açık mı, mantıklı mı artıyor felan bakın o olaylara ;b

ikinci günün sonunda bir detay ekliyim, belgrad'da heryerde sigara içiliyor, yani barlarda falan, bizdeki gibi yasak değil. eğer ki benim gibi sigara içmeyen ve bundan rahatsız olan bi tipseniz aklınızda olsun, 2 gündür ebem zikildi resmen dumanaltı olmaktan. yani, 3-4 gün geldik alt tarafı diye de arkadaş hatrına katlanıom da, mesela kadıköyde dışarı çıkayım, mekan dumanaltı olsun "screw you guys, i'm goin home" der kalkarım, burda onu da yapamıom, en azından azcık daha havadar gibi yerleri tercih ediyorum. sağolsun arkadaşlar huyumu bildiğinden nazımı çekiyolar da işte, bi orta yol buluyoz. poktan bir durum, bakalım. yarın kale meydan'ı gezcez, belki akşama doğru. şöle azcık açık hava park ortamı yeşillik göreyim pasif içilikten aldığım zehri oksijenle temizliyim. diğer günler de nehrin karşı yakasına (yeni belgrad diyolar) ve zemun'a (3'üncü merkezmiş orası da) gidek diyoz, bakalm hayırlısı efenim.

dünden kalan üçüncü gün özeti güncellemesi:
yahu sevgili sözlük, güzelim cumartesi'ni el birliğiyle piç ettik. bizim elemanlar o aptal taksi geyiğinin sonunda kana kana içememişler heralde ki sabah 6'ya kadar geyik yapıp hasret gidermiş benim dötümde pireler uçuşurkene. haliyle uyanamadılar ve ne kalemeydan'a gidebildik ne başka bişi yapabildik. anca çıktık knez mihaylova'da boutique diye düzgün yemek yenen cadde ortası biyer var orda öğleden sonra yemeği yedik salak bi saatte 5 civarı falan, yemek bitince hava karardı markete uğradık eve döndük, zira meydanı parkı gezmenin de manası kalmadı. akşam da 11den sonra club'a gittiler ben dedim gelmem aga, bi an düşündüm gitsem mi falan diye de, mekanların dumanaltılığına hadi bir derece katlanabiliyorum ama club ortamı yok dedim. zaten metalci bünye kaldırmıyor ıptıs cıptıs pek fazla, iki tane karı görecem diye de değmez o sıkıntıya. zaten dönüşte dediler çok aşırı kalabalıkmış, insanlar göt göte dansetmeye çalışıyomuş falan. ne işim var lan benim orda? :b
neyse elemanlarla beraber çıktım gece, onlar club'a gitti, ben tek başıma bütün introvert kişiliğimle azcık caddeye doğru çıktım, para çektim, içsem mi dedim, sonra vazgeçtim, baktım karnım da çok aç değil, gece tıkınmasına yetecek abur cubur marketten almıştık zaten gideyim eve kafa dinliyim dedim. bizim düşüncesizlerin (evet götsünüz hepiniz pis tiryakiler! :b) yarattığı izmarit atmosferini temizledim, evi havalandırdım, 10 seneye yakın yalnız yaşamış eski bir ev erkeği olaraktan azcık evi mutfağı toparladım, sonra zati azcık bişiler izliyim atıştırıyım dedim akabinde uyku çöktü 1 gibi falan sızmışım. gece bizimkiler gelince kalktım kapıyı açmaya, maceralarını dinledim "oh oh iyi ki gelmemişim" dedim. bitek dünkü taksiciyle atışan sırp kız arkadaş beni sormuş ısrarla, ona azcık vicdan yaptım da. atarız bi mesaj artık, bugün temiz hava sıfır alkol ortamına gelsin çok özlemişse madem dedim. işte böyle, bakalım bugün de fareler ve insanların planları ne derece uygulanabilecek efenim. bugün de yapamazsak zaten yarın dönüş, ziyaretin kısa olanı makbulmüş valla. bu arada club kalabalığını duyunca da genel olarak insanlara nasıl da katlanamadığımı da tekrar ilk elden hatırladım. ben canavar bilgisayarımı, dev ekranımı, moda'yı ve köpeemi özledim, zaten daha avlanacak bikaç garrosh heirloom'um var, onlarla felan uğraşayım, ne işim var benim burda len? hıh!

üçüncü günün sonunda, ilk kez yurtdışına çıkmış biri olarak ikinci vardığım çıkarım ise biraz tırt ve "duh?" diyeceğiniz türden, zira benim için de bir öngörü onaylaması oldu; bir yere gittiğinizde orayı 3-4 günde çözmeniz ve tatmin olmuş bir şekilde "orayı gördüm" diyebilmeniz kesinlikle mümkün değil. bikaç ay falan en az bence hatta 2, tercihan 3 ay kalmadan o şehri adam gibi anlamıyosunuz. şu 3 günde gördüğüm şey, ana cadde dışında da keşfedilmesi gereken yerler ve kıçımı da yırtsam yetişemeyeceğim oldu. ama işte zaman imkan mekan, bunları sağlamak zor böyle bir proje için. o yüzden de zaten bu tarz turistik geziler hep salakça gelmişti bana ve bu yaşıma kadar da fiyat/performans olayı yüzünden de hiç çıkmamıştım yurtdışına. çok da doğru yapmışım netekim, bundan sonra da çok ultra düşeş bir olay olursa da buradan kaptığım trikleri kullanıp gidebilirsem tek başıma ya da kardeşimle annemle falan giderim galiba, ya da gitmem, bilemicem. şu anda dönersem 2 hafta evden çıkmam gibi bir modda olduğumdan böle diyorumdur belki eheh
evet, son gün tribiylen görüşmek üzere sevgili sözlük, siyü!

beşinci günün sabahında yazılan dördüncü gün özeti ve belgrad'dan son satırlar (ühü)
şimdi efendim her şeye rağmen iyi kötü fena da bir tatil olmadı. evimiz güzeldi, internetimiz varıdı, son gün tamir oldu da duş bilem yaptım (oley!).

son gün önce kalemegdan parkına ("kalemeydan" la bildiğin, zaten adamların yarı kelime haznesi türkçe :b) ve sonra taksiyle zemun'a gittik.

kale süper, doğa taşlar felan, heykeller geçitler, eski tanklar toplar falanlar filanlar, böyle şeyleri severseniz (benim gibi) "aa? aa? aoo!" diye üç adımda bir durup foto çekerek gezebilirsiniz. pek güzel, zaten bizim kaldığımız yere de yürüme mesafesi, ayrıca knez mihaylova'nın da girişine yakın falan önünden geçip duruyoduk, sonunda hayıflanmalarımızı gezerek geçirdik ve muradıma da ermiş oldum. bu arada tabii hediyelik eşya da bir sürü, gene meydan'ın çıkışında var, bisürü standlar. knez mihaylova'nın bizim taraftaki girişinde de sabit standlar var bisürü. alcaksanız makul fiyata ordan alın bişeyler. anı olayı. ben magnet aldım bitane, bitane de tesla magnet'im var müzeden zati. bitane rakija vial'ım var, kardeşime vercem iksir şeysi gibi çok beendim çaldım (ama 300 dinar da bahşiş bıraktım hehe) yeter işte daha ne. duty free'den ballı rakija alırım belki. bu arada evet, rakija deneyiniz. ben en çok ballısını sevdim. ama rakı gibi olmasa da fena çarpıyor, dikkat.

akabinde efenim dediğim gibi zemun'a gittik. zemun nehrin kalemeydan'a ve eski belgrad'a göre karşısında kalan tarafının sonunda bir semt, ondan önce de yeni belgrad dedikleri bölge var. parlamento binası, avm'ler ve site site nispeten yeni evler dışında pek bir pok yok "yeni" belgrad'da, herşeyin yenisi illa boktan olmak zorunda demek ki. zaten biz de retro ftw diyip zemun'a devam ettik.

zemun böyle eski ufak binalar, parke yollar eski kiliseler olan biyer, nehir kenarında sürüyle restoran var. ölmek üzereyken burada kod kapetana diye bir restorana girdik. yani nası huzurlu şahane, aile restoranı. bir de hem cool hem de aşırı geyik bir garson abi vardı, bizi kırdı geçirdi. üşenmeyin gidin yani şiddetle tavsiyemdir. yerel bi yemek var güveçte smoked pork (haşlanmış tütsülü domuz eti), horse raddish (beyaz turp galba) sosuyla, üstüne kaşar eritmişler felan, mütişti, inanılmazdı, parmaklarımla beraber yedim. zemun'da bir de millenium tower denen biyer var tepesinde, manzaralı kule, bizim galata gibi, çıkılıyor cüzi bir miktar karşılığında, güzeldi hakkaten manzarası, çıkarken yediklerimizi önce yokuşunda yaktık, asansör yok döne döne çıkıyonuz, temiz ama, sonra da o merdivenlerde yaktık. bitek üst kuleye çıkış kapalıydı biz gittiğimizde. en üstüne çıkamadık o yüzden.

bu kulenin altında da "fat cat" diye adı ironikli (tırmanmaya üşenen benim gibi şişko kediler için ekü eki) bir şirin ötesi ama muhteşem manzaralı pub var, inince de oraya gittik. süper şeker biyer, ahşap kapalı balkon gibi ama her tür içki felan mevcut. draft yerel biralar, rakija'lar falan, baya bi içtik burda son gün tribiyle. saolsunlar bize indirimli taksi felan da çağırdılar. (bu arada taksiyle havaalanı kadar tutuyodu kalemeydan'dan zemun, uzak yani, bütçeyi ona göre ayarlayınız)

sonrasında taksiyle döndük, knez mihaylova'da ilk gün gittiğimiz bi fastfood'cu vardı "institut" diye, otoparkın solunda aşağıda, şahane kiç amerikan diner'ı modu bi yer, gene oraya gittik. smoked burger yedim ben, arkadaşlar da o ayar şeyler yedi gene (biri gene gay gibi salata yedi, mal :b) ordan çıkınca da irish pub'a gittik gecko isimli olana, gene ilk gün geldiğimiz. baktım ki canlı müzik olmayınca o fena dumanaltı dar sıkışık ortam çekilmiyomuş. bol bol mızırdadım, "gözüm yandı, götüm çıktı, saçım koktu, üf, püf!" diye, zehir ettim herkese geceyi, kalktık eve döndük sonunda.

ve bugün kalktık, belgrad güneşli bir güne merhaba demiş biz ona baybay diyoruz, ironik bir şekilde istanbul da gökgürültülü sağanak yağışlı, ne ironisi amk ressmen küfür eder gibi. tripçi karı gibisin istanbul, fakyu! gene de seviyoruz, özledik tabii, o ayrı. işte böyle efendim, bu maceramızın da sonuna geldik. döneyim uçaktan eve sağ salim de, şöle bir olayı hazmettikten sonra son bir güncelleme yaparım aklım başıma gelince.

gelip de bir gün dinlendikten sonraki son güncelleme:
efendim şimdi çok da bir fikrim değişmedi, ekleyecek bişey bulamadım. dönüşte duty free'den planladığım üzere rakija almıştım ballı, kardeşimle ondan içtik, güzel gayet. kendime de burdaki duty free'den honey jack daniels aldım. belgrad'da toplam harcadığım paranın 4te1'i bunlar tuttu gibi bişey oldu zaten. evde sonradan anı olarak getirdiğim ganimeti bi serdik, işte 2 magnet, biri tesla müzesinden, biri sokaktan. bir tane 100 dinar kağıt para, üstünde tesla var. anı parası olarak onu ayırdım. broşürler falan, bolca da fotoğraf. bir slayt şov yaptım bizimkilere, anlattım falan, bikaç da vidyo var, onlar daha güzel olmuş. şarjınızı dolu, hafızanızı boş tutun çok foto vidyo çeken bi tipseniz (benim gibi), bir japon kadar olmasa da baya bişi çekmişim zira. iyi olmuş, güzel olmuş. ama gezecek çok daha fazla yer ve yapacak çok daha fazla şey vardı. gerçi "1 ay daha kalsam" falan diye düşünemiyorum, ayarında oldu. hani belki 4 gün değil de 1 hafta hadi bilemedin 10 gün diyeyim en fazla kalabileceğim süre o olurdu işte, son kararım da budur.

genel fikir olarak, naçizane önerim: gezin, ama ha babam gezmeyin, tadında bırakın, fiyat/performans olayları güzelse daha bir tatlı geliyor netekim. tabii en önemlisi arkadaşlar yolculukta tatilde iyi tanınıyor, o yüzden çok samimi olmadığınız, sizin nazınızı çekmeyecek ya da sizin nazını çekemeyeceğiniz insanlarla gitmeyin böle yerlere. şükür ki benim arkadaşlar genel olarak çoğunlukla bu iki duruma da uyan tiplerdi. artık bakalım nice gezmelere tozmalara, kapıyı açtık bikere!

şu satıra kadar okuyanlara teşekkürler derim, umarım güzel fikir vermiştir sizlere şehirle ilgili.
sonraki maceralarda görüşmek üzere!
12 favorites - -
bu hafta ilk kez gidip gördüğüm şehir.

kısa notlarım:

- gitmeden önce biraz matematik çalışın. her şeyi 30'a bölmekten (30 dinar=1 tl) kafa ambale olabiliyor.
- şehir içi otobüslere para vermeyin.
- taksicilere çok sövülmüş. belki havalimanı taksicileri öyledir ama şehir içindekiler normal. pink, lux, gold gibi şirketlere ait taksiler var. şirket taksilerine binin, diğerleri kazıklıyormuş.
- koca şehre bir tane avm dikmişler (usce). onun dışında bol bol park, bahçe, bisiklet yolu var. caddeler geniş, nüfus az, gürültü yok. ortadoğululuktan uzaklaşmak insanı feci rahatlıyor.
- manufaktura'da balkan yemekleri, bokato'da pizza yiyin. red bread'de kahvaltı yapın. arnavut kaldırımlı bir barlar sokağı var (skadarlija), içecekseniz orada için. çay-kahve için koffein güzel. black turtle'da ilginç meyveli biralar var.
- türk düşmanı falan değiller, alakası yok. hatta türk olduğunuzu söyleyince hemen çat pat türkçe konuşmaya başlıyorlar. çok fazla ortak kelime var, şaşırmayın (kaldrma=kaldırım, burek=börek, megdan=meydan, corba=çorba vs).
- trafik biraz sorunlu. kırmızıda durmayan arabalar oluyor, karşıdan karşıya dikkatli geçin.
- su içecekseniz rosa için. en iyisi o.
- zemun'a gittik ama park dışında bir şey göremedik ya da merkezini bulamadık, bilemiyorum.
- her yerde frikom göreceksiniz. ülkede dondurma yemek yasakmış da yeni serbest kalmış gibi herkes hazır dondurma yiyor. bu nasıl bir sevgi, çözemedim.
- muhabbet açmak için kullanabileceğiniz ünlü isimler: novak cokoviç, obradovic, bogdanovic. tito'yu seviyorlar mı sevmiyorlar mı hala emin değilim. sırpski film demeyin sakın.
- kalemegdan'a çıkıp oradan tuna'ya bakın, manzarası güzel. hayvanat bahçesi'ne falan da gitmeyin, biraz vicdan lan.
26 favorites - -
öncelikle bu dönemde (haziran sonu-temmuz başı) inanılmaz sıcak ve nemli olan şehirmiş, görmüş olduk,
gün içerisinde gezilecek bir iki yer dışında -bence- pek bir şeyi yok; trg republike, kalemegdan, saint sava tapınağı ve malum tesla müzesi gezilmesi gereken yerler arasında elbette, ama (müze dışında) öyle pek de matah yerler değil. zemun bölgesinde de kule ve nehrin yanındaki yürüme yolu dışında ekstra bir şeyi yok. dolayısıyla gezgin iseniz 2 gün yeter de artar, sonuçta belgrad gezilecek yerler arasında bir kotor, bir üsküp olamaz gibi geldi bana.
ama gece hayatına gelirsek, kesinlikle eline su dökülemeyecek bir şehir, gençler için hayat 23:30'dan sonra başlıyor ve sabahın erken saatlerine kadar (6-7) devam ediyor. yaz aylarında nehir kenarında genellikle tekneden bozma gece kulüpleri oldukça iyi, ama unutmayın, şu iki siteden kesinlikle gitmeden evvel rezervasyonunuzu yaptırın, kapıda kesinlikle kontrollü giriş var:

http://www.beogradnocu.com/en/
http://www.feelbelgrade.com/…/belgrade-river-clubs/

gece kulübü için tavsiye isterseniz, denmiştir belki ama kesinlikle freestyler, shake n shake ve klub 94 denenmeli. içki fiyatları açısından birbirine denk bu üç kulüpten en pahalısı freestyler, ama bu kulüp go-go dansçıları ile diğerlerinden biraz farklılaşıyor. ilk iki kulübün konsepti tamamen aynı (barın etrafında ayakta dans), klub 94'ün hem ses sistemi çok daha iyi ve hem de biraz daha ferah. biracıysanız freestyler'da yalnızca heineken 25lik var onun da fiyatı 450 dinar. ama envai çeşit kokteyl ve içecek mevcut. shake n shake'da ise stella artois'den hooegaarden'a biraz daha fazla bira çeşidi bulmak mümkün ve fiyatlar 360-460 dinar arasında değişiyor. dediğim gibi, rezervasyonunuzu yaptırmayı unutmayın, ayrıca benim her rezervasyon talebimde dolu olduğunu belirttikleri klub tag'ı da bence fırsatınız varsa deneyin, doluysa vardır bir alameti, sonra bana da anlatırsınız nasıl bir yer olduğunu. son olarak içerisi nasıl diye sorarsanız, üç kulüpte de profil aynı, evet, genç sırp kızları ve gerçekten çok güzeller. eğer biraz tipiniz biraz da beceriniz varsa, muhtemelen boş çıkmazsınız (hem niyetim, hem de bu ikisi bende olmadığından, otele tek yollandım).
10 favorites - -
Previous / Next (3) - Last Page (129)