aylak adam
Previous / Next (123) - Last Page (123)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

aylak adam, türk edebiyatında bireyin yalnızlığına, yabancılaşmasına ve anlam arayışına odaklanan modernist bir dönüm noktasıdır. romanın başkahramanı, yalnızca c. toplumun dayattığı kalıplara, rollere direnir. anlamı ve aşkı sokaklarda, insanların arasında, rastlantıların içinde arar.

c., gündelik hayatın sıradanlığına, yapay ilişkilerine, sabitlenmiş düzene karşı içten içe bir tiksinti duyar. sokaklarda gezinir, sinemalarda, kitaplarda, kadınlarda kendini bulmaya çalışır. fakat her arayış, onu yeniden yalnızlığa, içsel bir boşluğa sürükler. bu yüzden aylak adam, sadece bir arayışın değil, aynı zamanda bulamamanın romanıdır.

yusuf atılgan’ın yalın ama katmanlı dili, iç seslerle kurduğu atmosfer ve zamandan bağımsız şehir gözlemleriyle roman, bugünün insanına da ayna tutar. bireyin toplumla olan gergin ilişkisini, insanın kendine bile yabancılaştığı anları, modern hayatın sessiz boğuntusunu çarpıcı bir biçimde dile getirir.

c., ne topluma ait olabilir ne de ondan tümüyle kopabilir. bu arada kalmışlık, roman boyunca karakterin zihninde ve okuyucunun içinde yankılanır. aşk, onun için bir çıkış ihtimali gibidir ama sonunda o bile yetmez. c., o boşlukta kalır. belki de orası zaten hep onun yeri olmuştur.

kitabı bitirdiğimde şunu fark ettim: ben galiba hep c. gibi olmak istemişim. sabah istediğim saatte uyanmak, gece ne zaman istersem o zaman yatmak. yetecek kadar çalışmak ya da hiç çalışmamak. şehir şehir, ülke ülke dolaşmak. bir yere bağlı olmamak. hayatımda hiçbir şeyi zorunluluktan değil, sadece gerçekten istediğim için yapmak. bu özlemi içimde hep taşıdım. tıpkı mandıra filozofu’ndaki mustafa ali gibi. çünkü bazen gerçekten düşünüyorum; niçin yaşıyoruz? daha fazlası için mi? oysa yarının bugünden daha iyi olacağının garantisi bile yokken… hayatın anlamına dokunamadan, gündelik mecburiyetler için yaşayıp gidiyoruz. ve bir roman geliyor, sana aynayı tutuyor.
3 favorites - -
romanın yapısı –kış, ilkyaz, yaz, güz– heidegger’in daseinın dört yönlü dünyasını andırır. ölüm, başkası, zaman ve özgürlük, c.’nin adımlarına sinmiş durumda. her mevsim, c.’nin kendi kendisini yokladığı bir sınır durum. bazen bir meyhane masasında yarım kalmış rakı şişesinde, bazen bir tramvayın camında gördüğü kendi siluetinde patlak verir bu sınır deneyimleri. camus’nün absürd tanımı –dünya ile insanın anlamsızlıkta buluşması– romanda sokak isimleri toplamak gibi saçma eylemlerle somutlaşır. c., işe yaramazlığını kutsar; çünkü işe yarar olan her şey, eli paketlilerin uyumlu cinnetinden başka bir şey değildir.

aylaklık, burada tembellikten ibaret değil; toplumsal beklentilere karşı bir başkaldırı. c., çalışmamayı seçerek, sartre’ın öz varoluştan sonra gelir cümlesini kanlı canlı bir istanbul figürüne dönüştürür. ancak bu özgürlük, ucuz bir romantizm değil: her seçim, yeni bir yalnızlık doğurur. c.’nin kadınlarla kurduğu bağlar –ayşe, güler, b.– birer kurtuluş ihtimali gibi görünürken, aslında hepsi ötekilerin gözleriyle kirlenmiştir. sevişirken bile zihinde başkaları vardır; sartre’ın ünlü cehennem ötekidir cümlesi romanda fiili bir yer alır.

romanın gizli omurgası, babayla hesaplaşmadır. c.’nin kadınlara bakışındaki acımasızlık, babaya benzeme korkusunun gölgesinde büyür. nefret ettiği şeye dönüşme kaygısı, varoluşçu psikolojinin karanlık damarına bağlanır, kendi nefretinin aynasında kendini görür insan. bu yüzden c., hem babasının zıddı hem de onun yankısıdır.

yusuf atılgan, modernleşen türkiye’nin kentli yalnızlığını bir bireyin iç monoloğunda kristalleştirir. 1950’lerin hızla kapitalistleşen istanbul’unda aylak adam, hem bir kayboluş hem bir arayış metaforudur. sevgiyi bulmak isteyen ama bulduğunda bile tutamayan bir karakter. oğuz atay’ın tutunamayanlarına ilham veren o cümle –herkes bir şeye tutunur; ben gerçek sevgiye tutunmak istiyorum– romanın bütün ruhunu özetler.

varoluşçuluk burada felsefi bir etiket değil; sokak köşelerinde, meyhane aynalarında, otel odalarında yaşanan bir krizdir. c., kendi özünü yaratmaya çalışan bir figürdür; ama öz, her defasında elden kayar. tıpkı bizde olduğu gibi: şehirde, kalabalığın içinde, tutunacak bir şey ararken hep yanlış yerlere uzanan elimiz gibi.
3 favorites - -
yusuf atılgan romanı.

--- spoiler ---
huzurunu yaşadığı günde bulamayan insana kurtuluş yoktu.
--- spoiler ---
2 favorites - -
"insan, günlerin biteviye geçişinden yakınmadıkça mutlu sayılırdı.” aylak adam, yusuf atılgan
1 favorites - -
"insanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. olmak istedikleri, olamadıkları 'kişi'yi anlatırlar."
1 favorites - -
anayurt oteli'nin hem kitabi hem de filmi etkileyiciydi ama bu kitabi sevemedim. hadi sıkıcı demeyelim de bana cok daginik geldi.
0 favorites - -
lise sonda kız arkadaşım "baş karakter sana benziyor" diyerek bana bu kitabı vermişti. o zamanlar havalı bulmuştum bir roman karakterine benzemeyi. okumuştum da çok anlamamıştım ne alaka diye geçirmiştim ben bu adamla ne alaka?
üzerinden geçen yıllarda onlarca kitap okudum ve bu öykü aklımdan uçup gitti.

büyüdüm, değiştim ve sandım ki ben bambaşka bir insan oldum. çünkü bambaşka insan olmak için emek verdim kendime ilmek ilmek.
bir senedir uzaklaşmıştım kitaplardan neyse ki son 2 ayda tekrardan kendimi kitaplara verdim. öyküler de yazmaya başladım ve hatta bazı görüşmeler bile yapmaktayım, hayat ne getirir belli olmaz. kitaplarla kendimi dönüştürmeyi seviyorum bu bazen bir felsefe kitabıyla bazen bir öykü kitabıyla oluyor ama her kitap mutlaka bana farklı bir kapı aralıyor.

uzatmamak gerek, geçenlerde gözlerinde gördüğüm dipsiz derinlikle gözlerime bakıp da "neden korkuyorsun?" dedi biri.
ilişki istemediğimi çünkü içimdeki hislerle ancak onu inciteceğimi ve incinmeyi hak etmediğini söylemiştim. haklıydı uzaktan bakınca sadece korkak bir bahane gibi duruyordu oysa içimdeki savaşı bitirmeden onu dahil edemeyecek kadar incinmesinden korkuyordum sadece. evet korkuydu bu ama değerli bir korku. kendime ve duygularıma da duyduğum saygının sonucuydu.

kızgınlıkların ardından bir tokat indi yüzüme* sen bay c'yi bilir misin?
o kim dedim hiç duymamışçasına.
git bul kim olduğunu, oku da gör. ona benziyorsun ve ona benzemek o kadar da iyi değil aptalsın tamam mı?

gülümsedim çünkü hayal kırıklığının yarattığı incinmiş öfkeyi görüyordum onun sözlerinde. ayrıca kendini bir bok sanma demek istiyordu belki utangaç gözleriyle.
eve geldim, kim bu bay c diye düşündüm de bakındım. oku da gör dediğine göre, bay c roman karakteri? diye aratınca internette (bkz: bay c) başlığına yönlendirdi beni.

"yusuf atılgan'ın aylak adam adlı romanının baş karakteri."

içimi bir ürperti aldı. 7 sene geçmişti aradan tam 7 koca sene. dedim ya büyüdüm, değiştim ve sandım ki bambaşka bir insan oldum. oysa yine bir bay c olup çıkmıştım.

bir de bu bilinçle okuyayım dedim kitabı, bu sefer havalı gelmedi. sanki tanrıyı keşfetmişçesine bir irkilmeyle geçtim sayfa sayfa. tanrıyı değil ama kendimi keşfetmekteydim. öyle ya hayatıma giren 2 farklı derin kadın beni bu adama benzetmişti hem de 7 sene arayla. bense ilkinde adamı hiç bilmezken ikincisinde çoktan unutmuştum bile kimliğini.

uzatmamak gerek dedim ama uzattım çünkü dedim ya bu aralar öyküler yazıyorum ve kendi hayatımın içinden bir şeyleri yazarken de derinleşmek hoşuma gidiyor, zihnimi açıyor. bir de böyle uzun entryleri okuyanlardan bir kısmı mutlaka dönüş yapıyor da anlatımım iyi mi diye soruyorum iyi oluyor. iyi bir öykücü olmanın anahtarı yaşadıklarını öyküleştirerek anlatabilmeyi becerebilmektir dedi geçtiğimiz günlerde bana önemli biri. ben de yaşadıklarımı yazıyorum buraya burası benim evim ve evimi kafama göre boyuyorum aslında.*

not aldım kitaptan birkaç yeri

"insanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. olmak istedikleri ama olamadıkları "kişi"yi anlatırlar"

evet yalan, insanın en çok da kendisine söylediği bir şey. kendimizi inandırmak uğruna bir şeylere, ne kadar çok öylesine yalanlar söylüyoruz?

"oysa b.nin ona vermek istediği şeyin yanında kızlık neydi ki?"
dehşet bir cümle, bunu yazabilecek bir zihin harika.

"temmuz'un 23'ünde günlüğünde yalnız iki kelime yazılmıştı: "o nu seviyorum." buna da inanmadı. "yalan!"
beni sevseydi o günün 23 temmuz oldugunu bilmezdi."

aşk, bu.

"ne öğrettim ona? dünyada tanıdığı bir deli daha olduğunu"

türk edebiyatının en iyi romanlarından biri. muazzam bir eser gerçekten muazzam. bir süre sonra tekrar okumam gerek bu eseri hatta herkes okumalı. bir albert camus eseri olsaydı bu sanırım tüm dünyada okunur filmleri çekilirdi.

bir teşekkür mesajı attım kıza. trip attı ve cevap vermedi. canı sağ olsun.

"biliyordu; anlamazlardı"
1 favorites - -
her 2-3 yilda bir okudugum basucu kitabim.
az once bitirdigim attila ilhan'in, aylak adam'dan 6 yil once yazdigi ilk romani sokaktaki adam'i okurken hep aylak adam'daki sahneler, dugular ve istanbul canlandi aklimda. benzer bir roman okuyup aylak adam'a selam cakmak isteyenler icin tavsiyedir.
0 favorites - -
"aylak adam dünyaya kadın olarak gelse idi nasıl olacak idiyse işte tıpkı öyle birini arıyor." fethi naci
0 favorites - -
cemil meriç “insanlar kitaba değil, kitabın isminde kendini arar” demişti işte aylak adam tam öyle bir kitap.okurken insan kendi iç sesini duyar gibi oluyor o sürekli arayış, o hiçbir yere ait olamama hali.
0 favorites - -
Previous / Next (123) - Last Page (123)